BUGÜN 16 AĞUSTOS VE HERŞEY NORMAL GİBİ...
AMA YARIN 17 AĞUSTOS. BÜYÜK ACIMIZIN 18. YILI. UNUTMAYACAĞIZ...
...Siz, üzerine hergün keyfinizce ve çoğu kez farkında olmaksızın öfkeyle bastığınız toprağa, hiç sevgiyle, şevkatle abandınız mı acaba?
Bırakın derinliğindeki gizemi; toprağın yüzeyindeki sıcaklığı
yüzünüzde hiç soludunuz mu?
Toprağı zaman zaman öfkelendiren sebebin ne olduğuna, birgün olsun, kafa yordunuz mu?
Onlar da bugün bu soruya yanıt arasalar, belli ki, bulamayacaktı...
Belki de böylesi soruları anlamsız bulacaktı...
Taaaa ki; 17 Ağustos 1999 gecesine kadar !
Gökkubbenin Marmara’da sanki başlarına yıkıldığı ana kadar...
..
(Güncelleşen boyutuyla 17 Ağustos acısına şiirsel bir yolculuk...)
...
Hiç kimse benim kadar
Pişman olmamıştır hiç yaşamdan, bugüne kadar,
Bugün onyedi ağustos
Onsekizine az kalmış, birkaç adım var
Dünyamın ne altı belli, ne üstü,
Çocukluğumun japon gülleri gibi
Özenle hep sulak tuttuğum düşlerim bugün, yine tarumar.
Hem toprağın altındayım bugün, hem suyun üstünde,
Hem suya hem toprağa ölümüne nöbet duran
Bazen bir çiçeğin,
Korkudan sıkı sıkıya sarılı taze köküyüm,
Yaprakları ıslak, bedeni sulak bir dal parçası bazen
Dalgaların koynunda uyuyan.
Ben Yunus gibi biçareyim her zaman
Kendini hep altında toprağın, hem üstünde suyun
Biteviye çaresiz arayan.
“Kimse yok mu? Ses verin. Ses verin!” diye
Diye diye ağlıyorum.
Belleğim o gün gibi taze, çok iyi hatırlıyorum...
Yılların bindokuzyüzdoksandokuzuydu
Günlerden onyedi, aylardan yine ağustostu
İnsanlık bir gece yarısında,
Tıpkı bugünkü ben kıvamında
Bir devriye gezen düşleri, bir de Tanrısı ile başbaşa.
Gecenin sıcaktan çıldırtan üçüydü
Küçük büyük farketmez, yıkıldı sanki koca bir dünya,
Çoluk çocuk, çaresizlik kol geziyor,
Yaz sıcağında donmuş insanların
Bölünmeye bile fırsat bulamayan uykularında.
Tanrı pişman olur mu hiç, karar verilmiş bir kez
Altıyla üstü yer değiştirirken boz bir toprağın,
Başını koyduğu, güvenle koluna girdiği ana topraklar
Yalnız değil, bir beşik gibi sallanıyordu karanlıklar.
Aradan tam onsekiz yıl geçmiş bugün
Tam onsekiz yıl sonra, yine bir onyedi ağustos gecesi,
Ölenler, hesabı sorulmamış bir gazabın yıldönümünde
Ayetlerle anılıyor
Dualar bu kez biraz daha sessiz.
Sularsa oldukça durgun.
Yatağına çekilmiş dalgalar, yaptığından mahcup sanki
Yine ölüm doğuracağından korkulan toprak dingin
Ortalığa pişmanlık gerektiren bir sinsi sessizlik egemen.
Bugün onsekiz yıl geçmiş, o korkunç acının üzerinden
Yarın yirmisekiz olacak, birgün otuzsekiz
Belki de hiç göremeyeceğimiz bir zaman dilimi,
Yüzsekiz, kimbilir ki; dörtyüzsekiz
Bu toprakta yeşeren yeni filizler,
Hiç görmedikleri ama hasretle özledikleri
Yine bir ağustos, belki yine günlerden onyedide
Canlara bir bir sarılacak,
İzin verirse bu sular,
İzin verirse
Bu kutsal toprak...
...
Mehmet CANBOLAT Yorumladı
(Şiir: Mehmet Canbolat - Düşlere Adadım Yalnızlığımı
Şiirsel Anlatılar Kitabı . Sayfa 115-116)
Toplum Gazetesi/ALMANYA: (Anma: 16 Ağustos 2017)
0 Yorum