Alman Hukukçu Victor Pfaff Toplum Gazetesi için Yorumluyor
Deniz Yücel - ein Mehrfachstaater in Haft
DENİZ YÜCEL - ÇİFTE VATANDAŞ GÖZALTINDA!
Duymuşsunuzdur; Frankfurt doğumlu, bu ülkede çifte vatandaşlığa sahip gazeteci Deniz Yücel, Alman gazetesi adına Türkiye’de görev yaparken geçen ay tutuklandı ve şimdi O’nun birden fazla vatandaşlığa sahip olması, önemli bir problemi de gün ışığına çıkartmaya başladı. Şimdi dolaşan kimi argumanlar, kişilerin birden fazla vatandaşlık alma hakkı önünde, kesinlikle engel oluşturmamalıdır.
Unutmayalım ki, Yücel, sadece Alman vatandaşı olsa bile, yine Türkiye’de gözaltına alınabilirdi. Gözden kaçırılmaması gereken bazı noktaları şöyle özetleyebiliriz. Devletler Hukuku’nda temel ilke, egemen devletlerin eşitliği prensibidir. 12 Nisan 1930 tarihli Hager Sözleşmesi’nin 4. maddesi’nde şu ifade açık seçiktir: „Bir devlet, kendisininkinin yanısıra, bir başka ülkenin pasaportuna sahip yurtaşını, yine o ülkede tutuklanması halinde, diplomatik koruma hakkına sahip değildir.“
Bu şu demektir: „Deniz Yücel, Alman vatandaşıdır ancak, aynı zamanda Türk vatandaşı olduğu için, Almanya’daki vatandaşlık konumuna dayanarak, hak arayamaz.“
Ancak hemen belirtelim. Hager Sözleşmesi’nin 4. maddesi ile, 24 Nisan 1963 tarihli, konsolosluk ilişkilerini gözeten Viyana Konvansiyonu’nun 36. maddesi arasında ilginç ve somut bir çelişki de sözkonusudur. Viyana Konvansiyonu’na göre, ise, bir konsolos, bir başka ülkede tutuklu olan gözaltında bulunan vatandaşını görebilir, ilgilenebilir, ziyaret edebilir ve hukuki anlamda koruyabilir.
Yineleyecek olursak, Hager Sözleşmesi’nin 4. Maddesi ile, Viyana Konvansiyonu’nun 36. maddesi, bir yetki çelişkisini gözler önüne sermektedir.
Devletler hukukunda giderek artan eğilim ve uygulama var. O da; gözaltında tutulan kişi ile, diplomatik anlamda konsolosların ilgilenmesi, görüşme hakkı olması yönündedir. Bunun için belirleyici olan, tutuklu kişinin, sözkonusu devlet ile yurttaşlık bağının boyutudur.
Bu bağ dikkate alınarak, tutuklu yurttaş ile diplomatik ilgilenme ve koruma mümkün olur. (Bunun için Uluslararası Adalet Divanı’nın 6 Nisan 1955 tarihli Nottebohm dosyasına bakmak yeterlidir.)
Bir başka ifadeyle, Devletler Hukuku’na göre, gözaltına alınan kişinin hakları, devletin haklarının önünde olmalıdır.
Yani kişi, devlete kıyasla daha önemlidir. Bir diğer deyişle kişi, artık devleti oluşturan bir edilgen obje değil, etken bir unsurdur. Bu eğilim, Yücel deniz davasında şu anlama yorumlanabilir:
„Almanya, Viyana Konvansiyonu’un 36. maddesine göre, Türkiye’deki konsolosluğu üzerinden halen yurttaşı olan Deniz Yücel ile ilgilenme hakkına sahiptir. Çünkü Deniz Yücel, Almanya’da dünyaya gelmiş bir kişidir ve sürekli yaşam merkezi olarak bu ülkeyi seçmiştir.
Son bilgi, Deniz Yücel'in İstanbul'da tutuklandığı yönünde. Federal Alman Hükümeti, tutuklu bir yurttaş ile konsolosluğun ilgilenmesi konusunda, devletler hukukunca güvence altındaki haklarının kendisine verilmesini Türk hükümetinden, hiç olmazsa şimdi, talep etmelidir.
Victor Pfaff - Avukat ve Köşe Yazarı / Toplum Gazetesi - Almanya
…...
Deniz Yücel - ein Mehrfachstaater in Haft
Der „Fall“ Yücel führt uns ein Problem mehrfacher Staatsangehörigkeit vor Augen. Die folgenden Hinweise sind kein Argument dagegen, in großem Umfang Mehrfachstaatsangehörigkeit zuzulassen.
Yücel hätte in der Türkei auch in Gewahrsam genommen werden können, hätte er nur die deutsche Staatsangehörige. Aber es gilt einiges zu beachten.
Im Völkerrecht gilt der Grundsatz der souveränen Gleichheit der Staaten. Daraus ist in Art. 4 der Haager Konvention vom 12.04.1930 der Schluss gezogen worden: „Ein Staat kann seinem Staatsangehörigen den diplomatischen Schutz nicht gewähren gegenüber einem Staat, dem der Beteiligte gleichfalls angehört.“
Das bedeutet, dass Yücel sich in der Türkei nicht rechtswirksam auf seine deutsche Staatsangehörigkeit berufen kann. Allerdings steht Art. 4 der Haager Konvention in Widerspruch zu Art. 36 des Wiener Übereinkommens über konsularische Beziehungen vom 24.04.1963. Danach darf ein Konsularbeamter jederzeit einen „eigenen“ Staatsangehörigen, der in einem anderen Staat inhaftiert oder sonst in staatlichem Gewahrsam ist, besuchen und betreuen, insbesondere rechtlich. Man sieht: Art. 4 der Haager Konvention und Art. 36 Wiener Übereinkommen stehen in einem „Kompetenzkonflikt“.
Nach einer neueren und im Wachsen begriffenen völkerrechtlichen Meinung bleibt der diplomatische und konsularische Schutz dem betroffenen dann erhalten, wenn die stärkeren Bindungen zu dem Staat bestehen, der die Schutzrechte geltend macht (Internationaler Gerichtshof, Entscheidung vom 06.04.1955 im Fall Nottebohm).
Diese Entwicklung ist ein Ausdruck davon, dass die Bedeutung des Individuums und seiner Menschenrechte auch im Völkerrecht immer mehr an Gewicht gewinnt im Verhältnis zum Staat. Der Mensch ist nicht mehr nur „Untertan“, also Objekt, sondern Subjekt. Im Falle Deniz Yücel bedeutet diese Rechtsauffassung:
Die Bundesrepublik Deutschland kann die Rechte gem. Art. 36 des Wiener Abkommens in Anspruch nehmen und Deniz Yücel konsularisch betreuen. Denn Yücel, in Deutschland schon geboren, hat seinen Lebensmittelpunkt in Deutschland.
Spätestens jetzt, da Deniz Yücel in Untersuchungshaft genommen ist, muss die Bundesregierung von der türkischen Regierung fordern, dass ihr Gelegenheit gegeben wird, das völkerrechtlich garantierte Recht der konsularischen Betreuung des Inhaftierten wahrzunehmen.
(Victor PFAFF - Rechtsanwalt / Toplum Zeitung - Deutschland)
März Ausgabe - 2017
Toplum Gazetesi/ALMANYA: (Yorum: 27 Şubat 2017)
0 Yorum