Bu bir hikaye değildir. Almanya’daki yaşamın düşündüren güncel bir gerçeğidir.
Gazeteci Mehmet CANBOLAT’ın Darmstadt şehrindeki mahkemesi’nin son duruşmasından, ibretlik boyutlu gözlemlerini, mutlaka ama sonuna kadar okumanızı öneriyoruz.
(Toplum Gazetesi)
...
Günlerden 14 Şubat 2017. Burası Darmstadt Eyalet Mahkemesi ve 4. numaralı salonda nihai bir kararın verileceği önemli bir duruşma var.
Hakimler heyeti ve avukatlar ile, mübaşir ile güvenlik birimleri dışında, salondaki izleyici sıraları da tamamen dolu ve bu durum, öyle alışık olunan bir tablo değil.
Sanık sandalyesinde oturan bir Türk. K.N. İki erişkin çocuk babası, torun sahibi ve bugün hakkındaki ağır bir karar yüzüne okunacak. Frankfurt yakınlarındaki bir kasabanın uç semtlerinden birinde, uzun yıllardır sayısız çocuğa cinsel tacizde bulunan bir isim O.
Hem de hepsi, 5-10 yaş grubundan Türk çocuklar.
Bunlar perdenin önünde ortaya çıkan, bilinen suçlar. Batı dilinde bu tür erişkin erkekler için „Pedofil“ deniyor. Yani Çocuk Suistimalcisi veya Çocuk Sapığı anlamına geliyor.
İçeri girdiğimizde duruşma başlamış. Gözümüze ilk takılan, sanık sandalyesindeki şahsın, başının sürekli eğik olması. Suçluluk duygusu içinde olduğu hemen kendini gösteriyor.
Zaten, hakim durumun son değerlendirmesini yaparken, sanığın işlediği suçları tek tek itiraf ettiğini, kötü emellerine erişmek için hangi yol ve yöntemleri izlediğini, yani suç zincirinden beklenmedik boyutta, ayrıntı verdiğini iki kez vurguluyor.
Salonda büyük bir sessizlik var. Farklı sosyal katmanlardan Türk aileler, dinleyiciler hakim, savcı ve avukatlar arasındaki konuşmaları pür-dikkat dinliyor. Yüzler oldukça gergin. Çünkü onlar, çocuklarının başına gelen bu üzücü olaydan ötürü mağdur.
Ve öylesine de öfkeliler. 3 metre önlerinde oturan bu çocuk sapığını ellerine geçirseler, parçalamaya öylesine bilenmişler var, izlenim ediniyoruz o ara.
Bunu hemen farkediyorsunuz. Nitekim, kadın savcı, suçla ilgili büyük tabloyu uzun uzun anlattıktan sonra, „3 yıl 6 ay hapis cezası“ talep ediyor, bir de mağdur ailelere farklı miktarda acı parası.
Sanığın avukatı ise, son savunmasını yaparken, „işlenmiş bir suçun kabul edilebilecek boyutu“ olmadığının altını çiziyor ve müvekkilinin, yaptıklarından büyük pişmanlık duyduğunu birçok kez kez dillendirdiğini söylüyor.
„Ancak“ diyor ve savcının talebini fazla bulurken, sanığın iyi hali ve beklenmedik biçimde yaptığı itirafların meseleyi kolaylaştırmasını dikkate alarak, en fazla 2 yıl ceza verilmesini umduğunu dillendiriyor.
Ve ekliyor: „Zaten müvekkilim, 15 aydır cezaevinde ve daha fazla cezaevinde kalması onun durumunu düzeltmez. Terapi alması ve normal hayata dönebilmesi için, fırsat tanınmalıdır.“ diyor.
Salonda birden homurdanmalar dikkati çekiyor. Mağdur aileler ve yakınları belli ki, mahkemeden en ağır ceza verilmesini bekliyor.
Hakim dinleyicileri sessizliğe davet ederken, sanık sandalyesine yoğunlaşarak, bir durum değerlendirmesi daha yapıyor.
K.N.'nin hiçbirşeyi saklamadan en ince ayrıntısına dek işlediği suçu anlatmasının, mahkeme dünyasında alışılmış bir durum olmadığını vurguluyor ve bu tavrı önemsediklerini söylüyor.
Mahkeme Heyeti Başkanı, aksi takdirde, çocukların yaşadıklarını ayrıntısına dek anlatmanın ruhsal ağırlığının, onların bundan sonraki kişilik gelişiminde olumsuz etki yapacağından söz ediyor.
„Ama... „ diyor. Sanığın, bu suçları işlemeden önce de, başka suçlardan dosyasının kabarık olmasına işaret ediyor. Daha önceden sabıkalı birinin, hala bile bile suç işlemesinin, onun yeniden suç işlemeyeceği anlamına gelemeyeceğini hatırlatıyor.
Ve derken, başını hiç kaldırmayan sanığa dönerek, kendisine son kez söz hakkı veriyor.
Sanık, „Yüksek Mahkeme“ye saygılarımı sunarım“ diyerek söze başlıyor ve olaydan duyduğu üzüntüyü, pişmanlığı ifade ediyor, özür diliyor ve sonunda hakimlere teşekkür ediyor.
Ve ne olduysa işte o an oluyor. Salonda oturduğu yerden fırlayan mağdur babalardan bir ikisi, Türkçe olarak öfkesini kusuyor sanık sandalyesine doğru.
Ağızlara alınmayacak ağır küfürler karşısında, avukat ve savcılar, mübaşir ve güvenlik görevlisi şaşkınlık yaşıyor. Bir vananın açılması gibi, mağdur ailelerin öfkesi birden boşalıyor. Kadın erkek çığlıkları, feryatları birbirine karışıyor.
Mahkeme başkanı anlamadığı dilde ayağa kalkıp birkaç kez küfür eden acılı bir genç babayı, salondan atıyor. Ve ardından duruşmaya 2 saat ara verdiğini ilan ediyor. Başörtülü bir acılı annenin öfkesi, salondan atılan babanın bir türlü dinmeyen öfkeli küfürlerine karışıyor.
Salonda, davacı iki aile ile konuşuyoruz. L.Ç. ile N.Ş. olayın geçmişinden uzun uzun ayrıntılar veriyor.
„...Bu sapık adamı, biz de, aklı başında bir aile adamı, toplum insanı sanmıştık. Yardımsever görüntü veriyordu. Hatta aile içi tartışmalara bile, arabuluculuk yapacak kadar kendini kabul ettirmişti. Toplum içinde olmaya büyük özen gösterirdi. Ancak, mahalledeki kadınlara derin bakışları, çoğu kez bizleri rahatsız ediyordu. Kimimiz, bu tersliği eşlerimizle paylaştık, ancak eşlerimiz bile, önceleri önyargılı baktığımızı düşünmüştü. Herşey, bizim kızlarımızın, „N. Amca bizi motorsikletle ormana götürüp gezdiriyor“ demesiyle başladı. Kafamızda kuşkular oluştu. Birkaç anne olarak olaydan rahatsız olup, çocuklarımızı sorguya aldık. Hemen bu adamın evine gidip, kapısına dayandık. Bizi birden kapıda görünce, durumu anlamış olsa gerek, dışarıda görüşmeyi teklif etti. Amacı belliydi. Evdeki eşi ve çocukların olayı duymaması içindi. Başka çaremiz yoktu. Çocuklarımızın anlattıklarından yola çıkarak, polise ihbarda bulunduk ve sonuçta bu günlere gelindi. Alman hakimlerden artık adalet bekliyoruz. Bu sapık en ağır cezaya çarptırılmalıdır...“
Bunlar, iki öfkeli annenin yüreğini zorlayan gerçeklerin yüzde biri bile değil. Çünkü çocuklarının yaşadığı istismarın boyutları, bu sayfalara sığacak ve bu kalemin dillendirebileceği gibi değil.
Ancak bir gerçek var ki, onu yazmadan olmayacak. 7-8 çocuğun öne çıktığı ve bugün sadece 2 ailenin kabul edilen davasının ele alındığı bu çirkin olaylar zinciri, 2014-2015 yılları arasını kapsasa bile, olayın daha derin geçmişi de var.
Çünkü, çocukları cinsel tacize maruz kalan ve o gün mahkemeye gelmeyen bir annenin bilinmeyen gerçeği ise oldukça düşündürücü. 20 yıl önce, kendisi henüz çocukken, yine aynı adamın cinsel tacizine maruz kalmış olan bir genç anne, onca yıl bu gerçeği kimselere anlatamamış. Ailesi bile olayı bilmiyor.
Çünkü, yaşadığı bu tacizleri korkusundan, Sanık K.N'nin tehditlerinden ötürü kimseler ile paylaşamamış ve hep içine atmış. Kaderin böylesi işte…
Çoçukken kaç kez cinsel tacizine maruz kalan bir genç Türk kadın, gün geliyor, evleniyor, iki çocuğu oluyor ve aynı şahıs, bu kez çocuklarına dadanıyor.
Sohbetimize, diğer ailelerden de katılanlar var. Öfkeler henüz dinmiş değil. Herkes yaşadığı mağduriyetin boyutunu gizlemeden anlatamıyor. Huzurlarının kaçtığından, geceleri yatamıyor olmaktan, Alman adaleti ile teselli olmaktan söz eden de var.
„Bu sapığı, nereye kaçarsa kaçsın, ininde bulup, hakettiği dersini vermezsem, bana da adam demesinler...“ diye öfke kusanı da...
Bu arada, iki çocuğu da, yoğun bir cinsel tacize maruz kalan bir başka anne baba ise: „Bugün buradan, iki komşumuzun açtığı davadan nasıl sonuç çıkarsa çıksın, biz de ayrı bir dava açacacağız. Çünkü bu mahkemede bizim olayımız, derin acımız gözardı edildi. Bilirkişi ve tercüman aracılığıyla alınan çocuk ifadesinde inanndırıcılık olmadığı gerekçesiyle, başvurumuz davadan çıkarıldı. Ancak biz bu işin peşini bırakmayacağız“ diyor, bir başka acılı genç çift.
Herbiri ayrı bir öfke küpü. "...Şunu da yazın, diyen var, bunu da... ne olur..." diye adeta rica minnet olan.
Bu arada suçlunun eşi ve iki erişkin çocuğunun, kendisiyle tüm ilişkileri kestiğini öğreniyoruz. Mağdur aileler, sapığın eşi ve çocuklarının da mağdur olduğuna dikkati çekiyor ve onların da büyük acı ve utanç yaşadığını hissettiklerini vurguluyorlar. A'nın geride bıraktığı eşi ve çocukları da bu acıyı yaşıyor ve çocukları cinsel tacize uğrayan tüm mağdur ailelerin acılarını paylaşıyorlar. Bu masum insanlara, bunca acıyı yaşatan suçlu şahıs, soyismini taşıdıkları insan da olsa...
İnanılmaz bir roman gibi uzayıp giden iki saatlik sohbetin ardından, gelen bir haber kafalarda soru işareti uyandırıyor.
„Hakim kararı açıklayacak, ancak seyirciler, cam bölmeli salonda oturacak“ deniyor. Belli ki, sanığa yönelik bir saldırı olma kaygısı.
Ve daha büyük ve cam güvenlikli bir salona geçiliyor. Herkes ayağa kalkıyor ve hakim kararını açıklıyor:
„...3 yıl, 6 ay hapis cezası ve mağdur çocukların ailelerine koşullara göre, 4 ve 6 bin Euro acı parası ödemeye mahkumiyet…“
Salonda bir alkış kopuyor. Ancak yine homurdanma ve öfke kusmalar da var.
Hakim, sanık avukatının talebini dikkate almayarak, savcının talebi doğrultusunda kararını veriyor.
Ve duruşma kapanırken, cam arkasından öfke kusan mağdur ailelere dönüp kaçamak bakıyor bir ara sanık. Davalı ve mahkeme salonundaki iki mağdur aile ile aralarında kısa bir laf dalaşı olsa bile, güvenlik memurları, kendisini kelepçeleyerek, yan salona geçiriyor.
Hakimler, avukatlar ve diğer görevliler için kapanmış bir dosya ve herkes kendi yoluna gidiyor.
Mağdur aileler, mahkeme koridorunda öfke kusmaya devam ederken, hüküm giyen çocuk sapığı, bilinmeyen bir cezaevine doğru hızla götürülüyor.
Pedofil... Batı toplumlarında sıkça rastlanan ve üzerinde sıkça konuşulan bir olay. Mahkeme dışında bir terapist ile de sohbet ediyoruz. Bu gibi insanların tedavisi gerçekten mümkün müdür? diyoruz.
Genellikle zor bir durum olduğuna ve istatistiklere göre, bu kişilerin, cezaevinden çıktıktan sonra da, benzeri suçlara yeniden yöneldiğine dikkati çekiyor. Pedofil konusunda her ülkede farklı cezai uygulamalar var.
Almanya’da bu gibi suçları işleyenler, çocuklara yönelik eylemin boyutuna göre, en fazla 10 yıl ceza alabiliyor. Çok ilginçtir, ABD’de bazı eyaletlerde pedofil olan kişilerin oturduğu semtte ismi ve resmi afiş olarak sokaklara asılıyor ve „Dikkat! Bu sapık, bölgenizde yaşıyor. Çocuklarınıza sahip çıkın!“ gibi çağrılar ile halk uyarılıyor. Bu uygulama, ABD yasalarına göre, bireyin kişilik haklarına saldırı, insanlık onurunu zedeleyici olarak görülmüyor ve çocukları korumak için bir ön tedbir olarak yorumlanıyor.
Türk aileler, mahkeme salonundan ayrılırken: „Ne olur, bunu yazın. Şunu yazın. Biz yandık. Başka çocuklar, anne babalar yanmasın. Onların ailelerinin hayatı kararmasın. Çocuklarınızı bu gibi sapıklıklara karşı mutlaka uyarın. Çekinmeyin.“ diyor.
Mehmet CANBOLAT Yazdı
Toplum Gazetesi /ALMANYA: (Haber: 15 Şubat 2017)
0 Yorum