ALMANYA'YA DÖNENLERE 14 GÜNLÜK KARANTİNA MECBURİYETİ - Toplum24
ARŞİV

ALMANYA'YA DÖNENLERE 14 GÜNLÜK KARANTİNA MECBURİYETİ

Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 18 Haziran 2020)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

Dikkat! Almanya „Korona Riskli 130 Ülke“yi Açıkladı Ve Burada Türkiye de Var. Uyarı Büyük!
TÜRKİYE’YE GİDEBİLİRSİN AMA DÖNÜŞTE 14 GÜNLÜK KARANTİNAYA HAZIR OL!..“

…bir bu eksikti ve sonunda o da oldu.

Alınan onca önleme rağmen ve Türkiye’nin turizm mevsimini başlatıp, ellerini açıp yabancı turist beklemeye başladığı şu günlerde, Almanya’da Federal Hükümet, „salgın süreci“ni yöneten Robert Koch Enstitüsü’nın önerileri ışığında, dünyada 130 ülkeyi „Korona Riskli Bölge“ ilan ediverdi.

Ve bu listede „Türkei“ diye bir ibare de var.

Yani Türkiye de, Korona ile mücadelede yeterli bir inandırıcılık ve güven vermediği için, riskli bölgede yer alıyor.

Acı ama gerçek.

Bu ibare karşısında artık kimse, Almanya’dan turist beklemesin diye düşünüyorum ve bu sektörde herkes, krizden nasıl çıkacağını vakit geçirmeksiniz düşünmeye başlasın, başka yollar arasın.

Bu kadar açık.

Merkel Hükümeti’nin açıklamasında „Türkiye riskli ülke“ deniyor ancak, kimseye „Türkiye’ye gitmeyin“ diye bir sınır da konmuş falan değil.

„…Gidersen, bu senin kendi sorumluluğundur. Sonuçlarına da katlanmaya hazır olmalısın.“ uyarısı yapılıyor.

„…Hastalanırsan, Alman devleti olarak seni buraya getirip tedavini sağlamam mümkün değildir. Getirsem bile, tüm masraflar için faturanı da kendi cebinden bizzat ödemek zorundasın.“ diye de ekliyor.

Hepsi bu mu?

Elbette değil.

„…Türkiye’ye gidersen özgürsün. Ama dönüşte 14 günlük zorunlu karantina altına girmeye de hazır ol“ gibi bir uyarıya da vurgu yapılıyor.

Şimdi bütün bunlar yetmiyormuş gibi, turistlerin Almanya’ya dönüşlerinde, Türkiye’den alacakları bir doktor sağlık raporuna bile, itibar edilmeyeceği ve Almanya’ya giriş yapan herkesin 14 günlük karantinaya hazır olması gerektiği de söyleniyor.

Şimdi siz siz olun ve düşünün.

Gerçek bir Alman vatandaşısınız ve dünyada Alman turistlerin hedef ülkesi listesinde İspanya ve İtalya’nın ardından üçüncü basamakta bulunan Türkiye’gidip tatil yapmayı düşlüyordunuz.

Bu uyarıcı koşullar ışığında, siz olsanız ne yapardınız?

Veya bu ülkede oturma hakkına sahip bir Türk vatandaşısınız. Federal Hükümetten bugün gelen bu önemli uyarı karşısında, hala bildiğinizi okur muydunuz?

„Ne pahasına olursa olsun…“ diyerek, şu günlerde Türkiye’ye gitme planınızı uygular mıydınız?

Herşeye rağmen, „Bana birşey olmaz. Ben giderim. Ailemi, sevdiğim insanları, memleket toprağında dolaşmama kimse engel olamaz. Zaten Türkiye’de herkes rahatça geziyor. Birşey olmuyor.. Bana ne olacak?“

der miydiniz?

„Korona… Pandemi… Salgın…“ sürecine, zaman zaman, mesafeli yaklaşsak ve bunu yazılarımızda bir ölçüde dile getirsek bile, hepimiz için zor bir soru elbette. Yanıtı da bir o kadar zor.

Merak etmeyin. Aynı soruya yanıt bulmak bizim de sorumluluğumuz.

Aynı gerekçeyle bu kalemin sahibi de, kaç kez oldu, seyahat planını, randevularını erteleyip duruyor.

Salgından bugün henüz nasibimizi almamış isek, bunun „Bundan sonra da bize birşey olmaz. Bulaşmaz.“ anlamına gelmemesi gerektiğini biliyoruz da ondan.

Almanlar’ın uyarı gerekçeleri arasında, T.C. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, önceki gün yaptığı bir uyarıcı açıklamanın ayrıntıları da göze çarpıyor.

Anımsayalım: Bakan Koca, „Son 24 saatte Korona vaka sayımız, maalesef 1500’e ulaştı“ derken, halkı dikkatli olmaya, sürecin koruyucu kurallarına uygun hareket etmeye davet ederken, keyif olsun diye, konuşmuyordu herhalde.

Koskoca bir bakan. Yalan söyleyecek hali yok ya!

Ki bu sayı, yani Haziran ayı başında Pandemi vaka sayısı 800 iken, bugün iki katına çıkmışsa, „Bu uyarının mutlaka bir sebebi olmalı“ diyor Almanlar.

Bu arada, yine Almanlar’ın Türkiye’den yapılan resmi açıklamalardaki sayılara da, nicedir kuşkuyla baktığını unutmayalım lütfen.

Söylemesi ağır ve acı ama, ne yazık ki gerçek bu.

Yani Alman devleti, Türkiye’nin birçok konuda olduğu gibi, Korona sürecinde ortaya koyduğu verilerini de yeterince şeffaf bulmuyor. Yani inandırıcı görmüyor.

Kamuoyu da farklı düşünmüyor maalesef.

Ve bu güven azlığı yetmiyormuş gibi, Türk Hükümeti’nin „ciddiyet sergilemek amaçlı“ bir refleks ortaya koyması, bizzat Alman sisteminden uyarladığı, teknik denetim anlamına gelen „TÜV“ modelini turistik bölgelerde uygulamaya geçirmesi de kar etmişe benzemiyor.

Yani Türkiye, dünyadaki 130 „Korona Riskli Bölge“ listesinde duruyor.

Ve „turist gelsin“ diye çırpınan Almanya’ya gelip giden „Türkiye yasaklarını kaldırın“ deyip duran Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na „Es tut uns Leid Mister Kavutzogli“ (Üzgünüz Sayın Çavuşoğlu) diye mesafeli yaklaşan Alman mevkidaşının, kendisine özel bir husumeti, gıcığı olmasa gerek.

Ama Berlin ve elbette eyaletler yönetimi, siyasi ve diplomatik anlamda Ankara'ya belli ölçüde mesafeli ve kuşkulu.

Aslında bu yaklaşım da yeni değil ve 7 yıldır süregelen diplomatik siyasi gerginlikte yaşananlar, bugünkü böylesi kararlarda elbette biraz etkin olmuş olabilir.

Türkiye için gerçekten zor günler.

Karamsar olmamak için sözcükleri bile özenle seçiyorum farkındaysanız.

Ama, durum da apaçık ortada.

„Görünen köy kılavuz istemez’ deyişi gibi.

Şimdi her iki ülkeyi de tanıyan biri olarak, „keşke“ diyorum.

Keşke Türkiye, Batı’da bu denli güven yitirmeseydi…

Keşke Türkiye, Batılı ülkeler ile, ilkeleri ve özgüveni ile aynı göz hizasında olabilse ve toplumların ortak çıkarları ve özellikle temel ilkeleri ekseninde projelere güven vererek katılabilseydi…

Keşke AB’nin önem verdiği ve geleceğe dair hemen her konuda, düşüncesine, tecrübesine başvurulan, „ağır abi“, önemli bir güç olabilseydi…

Keşke Türkiye, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti gibi çağımızın vazgeçilmezleri olan demokratik, temel siyasi sütunlarda üzerinde durabileceğini gösterebilse ve yıllardır güven erozyonuna yol açan olaylarda şeffaf olabilseydi…

Keşke, Türkiye’ye yönelik en küçük bir dostane eleştiriyi bile ulusal hakaret olarak yorumlamadan, öfkelenip, bağırıp çağırmadan, diplomasinin geçerli diliyle başbaşa verip, orta noktayı bulabilmede, siyasi başarıya odaklanabilseydi…

Belki Türkiye bugüne değin AB üyesi olabilirdi.

Belki bu tam üyelik ile, bugün 27 diğer ülke gibi, „Turistler için uyarıların kalkması adına, Almanya’ya ikide bir rica turu yapmakla kalmaz ve büyük AB ailesinin eşit bir mensubu olarak, diğerleri gibi eşit muamele görebilir ve eşit haklardan yararlanabilirdi…

Bugün yaşadıklarını yaşar durumuna düşmezdi.

Küçük bir örnek ama, durum bu kadar basit.

Ben gibi yurtdışında yaşayan ve Türkiye konusunda özel hassasiyetleri olan eminim, nice sessiz kitleyi bu durumda, üzüntüye sevketmedi.

Ama tablo, ne yazık ki bu noktada.

Ve gelip, „Türkiye’nin daha iyi konumda olmasını isteyen bir Türkiye dostu gazeteci olarak, „Keşke…“ sözüne sığınıyoruz sonuçta…

„Keşke“ sözcüğüne sığındıracak koşulları yaşamasaydık keşke…

Bu güzel millete yaşatmasalardı keşke…

Zaman geçmiş değil.

Yeter ki istesin siyasi irade.

Çünkü içimizden geçen, Türk toplumu, „Batılı böyle istiyor“ diye değil, yaşamın her alanında, en şeffaf koşullarda, en değerlisine ve en güzeline layık olduğu için. Hak ettiği için...

İkide bir kapı kapı gezip, „bize turist yollayın“ diye yalvarırcasına, çene yormak değil!...

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 18 Haziran 2020)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.