AYŞE 45 YILÖNCE NEDEN TATİLE ÇIKTI? - Toplum24
ARŞİV

AYŞE 45 YILÖNCE NEDEN TATİLE ÇIKTI?

Toplum Gazetesi/ALMANYA (Yazı Yorum: 20 Temmuz 2019)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

45 YILÖNCE NEDEN TATİLE ÇIKMIŞTI BİZİM „AYŞE“?

Bundan tam 45 yıl öncesi ve yine Anadolu’da kavuracak kadar sıcak bir 20 Temmuz günü.

Sabahın ilk ışıkları ve TRT Çukurova Radyosu, kahramanlık türküleri eşliğinde dönemin Dışişleri Bakanı Turhan Güneş’in bugün tam 45 yıl sonra, şu anda okuduğunuz bu makaleye başlık olacak kadar, tarihsel boyuttaki „Ayşe Tatile Çıktı“ adlı sözünü duyuruyor.

Ayşe kim? Neden tatile çıkıyor? Turhan Güneş, bu sözüyle ne demek istedi?.. gibi bir dizi soruya yanıt ararken, nitekim, bunun bir şifre olduğunu, büyüklerimiz çok geçmeden çözüyor.

Ayşe, Bülent Ecevit’n başkanlığındaki CHP MSP koalisyon hükümetinde Dışişleri Bakanı olan merhum Turhan Güneş’in kızının adı.

"Tatile çıkmak" ise, Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a „Barış Harekatı“ adıyla gerçekleştirdiği bir „çıkartma“yı ifade ediyor.

Yani, Ada’da Türk soydaşlara yönelik artık önü bir türlü alınamayan ve giderek azan bir nefretin, zulüm ve katliamlara dur demek için, Akdeniz’in bu yalnız bölgesinde yeniden barışı tesis amacıyla yapılan haklı bir çıkartmadır bu.

Bence Başbakan Bülent Ecevit’in o dönemler, ABD boyunduruğu ve baskılarına karşı verdiği bu riskli ve son derece yaşamsal önem taşıyan siyasi karar, Türk ulusu açısından, kim ne derse desin, bir onur vesilesidir.

Herşeyi göze alarak Ada’ya yapılan barış amaçlı bu askeri harekat sayesinde bugün gelinen nokta, verilen bir kararın son derece doğru ve haklı olduğunu da ortaya koymaktadır.

45 yıl öncesini ve Ada’da soydaşlara yönelik zulümleri yakından izleyen, hatırlayan biriyim. Ada’ya en yakın noktalardan olan memleketimiz Tarsus’ta, o dönemler nasıl bir hareketlilik yaşandığını, o gün gibi hatırlıyorum bugün.

TSK’nin Barış Harekatı’nı baltalamak amacıyla, Türkiye’nin Hatay’dan başlayıp Antalya’ya kadar uzanan kıyı kentlerinin öncelikli bombalanacağı haberlerini, kentimiz Tarsus’un da içinde olduğu yaklaşık 700 km’lik kıyı bölgesinin, yani Akdeniz bölgesindeki karatma gecelerini, evlerin ışıkları görünmesin diye, siyah kağıt ve perdelerde çekilmesini, gerekmedikçe ışıkların yakılmaması gibi resmi kararları, tavsiyeleri, bekçi denetimlerini, çok iyi hatırlıyorum.

Askerlik şubesi önünde gençlerin oluşturduğu „beni de askere alın“ diyen gönüllü kuyruklar, dün gibi gözümün önünde.

Türk askerinin, Ada’daki Türk soydaşları, önce gemilerle Mersin limanına, oradan da trenlerle yakındaki Tarsus ve Adana gibi şehirlerde misafir edilmesini, onlara yemek içecek, giyecek taşıdığımız gönüllülük günleri, Kıbrıslı aile çocuklarıyla kurduğumuz dostlukları, onların, akrabalarının nasıl katlediklerine dair ağlayarak anlattıkları, Ada’ya çıkmak üzere, trenle Tarsus’tan geçen ve belki orada ikinci bir emre kadar, o kara trenlerin havasız, tahta kompartımanlarda, Temmuz sıcağında beklemek zorunda olan Mehmetçikler’e, sürekli su ve somun ekmek, simit taşıdığımız günlerimiz, nasıl unutulabilir ki?

Kıbrıslı Türkler’in dava önderi, cesur yürek Rauf Denktaş ile, yıllar sonra gittiğim Lefkoşe’de Cumhurbaşkanlığı konutunda yaptığım özel sohbette o günlere özgü, yukarıda özetlemeye çalıştığım birebir çocuksu izlenimleri paylaştığımda, (aşırı heyecanlanmış ve nasıl bir yüz ifadesiyle konuşuyor olmalıyım ki,) Cumhurbaşkanı’nın gülümseyen gözlerinin dolu dolu olduğunu bir gazeteci olarak hissedişimi, nasıl unutabilirim?

Zor günlerdi gerçekten. Bugün bizzat Kuzey Kıbrıs’ta, AB destekli Rum kesimine yaranabilmek için, Türk askerini „İşgalci“ diye tanımlayabilecek kadar nankörleşen kesimleri gördükçe, daha da keskinleşiyorum ve 45 yıl evvelinden ve hatta dahada öncesinden „vatan“ uğruna baş koymuş, can vermiş, gazi olmuş herkesten binlerce kere, özür diliyorum.

Evet; aradan tam 45 yıl geçmiş bugün.
20 Temmuz 1974… 20 Temmuz 2019.

Gazeteci, tarafsız olmalıdır. Doğrudur. Tarsus’ta henüz kısa pantollu bir çocukken, köhne meslek fırınlarında, pişmeye başladığım çıraklık dönemleri de sayarsak, 40 yıllık gazetecilik yaşantım boyunca bu ilkeye hep sadık kaldım ve gücüm yettiğince bunu bundan sonra da hep sürdüreceğim.

Ama Kıbrıslı Türkler’in, Kuzey Kıbrıs davasında kimse tarafsız olmamı beklemesin benim. Çünkü tarafım ben. Tarafsız değil. Bir tek insan bile olsa, onun özgürlüğünde ve yaşama hakkında tarafım. Barışından yanayım.

Çünkü, banyo küvetinde hunharca öldürülen anne ve çocuklardan da biri bendim; toplu mezarlara diri diri gömülenlerin hepsi ben…

Toprağından, yurdundan atılmak istenen isimsiz çocuklardan biri bendim; evet ben! ailesinden yakınlarını yitiren o soydaşlarımızdan biri de yine ben…

Kaçıp kurtulan ve Türkiye'ye getirilirken gemide, trende ağlayan gözü yaşlı kadın da ben, eşinden kaç gündür haber alamayan da ben..

O çocuk, evet, yollarda, olayları henüz anlayamasa bile, içinde garip bir acıyla ağlayan, gözyaşına boğulan çocuk, yine ben...

Şimdi soruyorum:

Canım küçük yaşta yanmışsa, aradan geçen 45 yıl sonra her Temmuz sıcağında içimdeki ateşin yeniden canlandığını hissediyorsam, Denktaş’ın gözünün yaşlandığını bugün bile hala hatırlayabiliyorsam, nasıl tarafsız olabilirim ki!!!

Nasıl?

Evet, biliyorum, Mustafa Kemal Paşa’nın da dediği gibi, „Savaş gerekmedikçe, çok kötü birşeydir“

Ancak Kıbrıs Barış Harekatı gerekliydi. Geç bile kalınmıştı.

Bu kararı veren dönemin başbakanı, uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulduğum, ondan çok şey öğrenme onurunu taşıdığım merhum Bülent Ecevit’in yanısıra, koalisyondaki yardımcısı MSP-Milli Selamet Partisi Genel Başkanı, merhum Necmettin Erbakan’ı, bu ulusal davada gösterdiği kararlı dayanışmadan ötürü, başka konulardaki politikalarına katılmasam bile, yine saygı ile anıyorum.

Ve elbette, Kuzey Kıbrıslı soydaşlarımızın özgürlüğü ve insanlık onuru için, Denktaş’ın dava arkadaşları ve gözlerini ölümden sakınmayan Türk mücahitlerin, şehit olan, gazi olan, ölümüne mücadele veren tüm isimsiz kahramanların, soydaş Türk olmanın bedelini ağır ödeyen, bu uğurda can veren her kim varsa, hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Ve Turhan Güneş… Askeri harekatının şifresi olarak „Ayşe Tatile Çıktı“ diyen usta politikacı, Dışişleri Bakanı.

Sen de rahat uyu.

„Ayşe’nin tatili“ Türk soydaşlara huzur ve barış getirdi.

Bu bağlamda, hem Kuzey Kıbrıslı soydaşlarımızın hem de Türk ulusunun „20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı“ kutlu olsun diyorum.

Gün, dayanışma günüdür bugün.
Gelecek ise, yine huzur, yine mutluluk, yine barış...
Evet, kim ne derse desin, yine barış.. yine barış!

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 20 Temmuz 2019)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.