BALBAY'IN CUMHURİYET'TEN "KOVULAN" SON YAZISI - Toplum24
ARŞİV

BALBAY'IN CUMHURİYET'TEN "KOVULAN" SON YAZISI

MUSTAFA BALBAY'IN UZUN YILLAR EMEK VERDİĞİ CUMHURİYET GAZETESİ'NDE YAYINLANMAYAN SON YAZISI…

Meslektaşım ve değerli dostum Mustafa Balbay, yaşamının önemli bir bölümünü Cumhuriyet Gazetesi'ne adamış bir isim…

Bu gazetenin ilkeleri yönünde Ergenekon safsatası yüzünden Silivre'de 6 yıl hapis kalarak, büyük bir bedel ödedi.

Cumhuriyet gibi bir gazetede mesleğini icra eder de, bir insan nasıl siyasi olamaz ki…

Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partinin milletvekili olur da, nasıl siyasi olamaz ki…

Bu partinin genel başkanlığına aday olur da bir insan nasıl siyasi olamaz ki…

Cumhuriyet Gazetesi, "siyasi kimliği ve çalışmaları" gerekçesiyle, Balbay'ı adeta kovmuş. İlişkisini kesmiş ve bir görüşme ihtiyacı bile duymadan, son yazısını yayınlamamış. Bunu duyunca, yüreğim yandı.

Çünkü ben de mesleğin en heyecanlı ilk yıllarını bu gazetede tatmış biriyim.

Cumhuriyet gibi bir gazetede yetişmiş olmaktan hep onur duydum. Ve bunu her fırsatta, her ortamda dillendirdim.

Ancak sevgili kardeşim Mustafa Balbay'a yönelik bu infaz, anlaşılır gibi değil.

Ben şimde nasıl, "Özgürlükçü, demokrat Cumhuriyet ocağında piştim" diyebilirim ki! Yazıklar olsun bizlerde bu tepkiyi besleyen odaklara…

Mustafa Balbay, Türkiye'de gerek gazeteciliği, gerek insan olarak mütaviziliğiyle kendini kanıtlamış bir şahsiyettir. Yalnız değildir.

Onayını alarak, yayınlanmayan, Cumhuriyet'ten kovulan son yazısını, buradan tüm ilgi duyanlar için paylaşıyoruz.

Yalnız değilsin Sevgili Mustafa Balbay… İnandığın yolda yürümeye devam!

Mehmet Canbolat….

-------------------------- CUMHURİYET'İN KOVDUĞU MAKALE -----------------

Mustafa BALBAY Yazıyor:

"8 Kasım pazar günü “İzindeyim” başlıklı yazıyla ocak ayı sonuna dek günlük yazılara ara verdiğimi duyurmuştum.

Yeniden merhaba...

Son üç aya neler sığdığını sıralasak sütun yetmez. Yazılara ara vermeden önce gazetemizin genel yayın yönetmenine telefon etmiş izin almıştım. Bunu da 8 Kasım tarihli izin yazısında şöyle paylaşmıştım:

Cumhuriyette gelenektir; genel yayın yönetmeninden ön izin alınır, ama asıl izin okurdan alınır...

Kasım ayı başında telefonla konuşup izin için anlaştığımız Genel Yayın Yönetmenimiz sevgili Can Dündar, Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’le birlikte 26 Kasım günü tutuklandı. Ertesi gün soluğu Silivri’de aldım. Onları yeni inşa edilen 9 nolu cezaevine koymuşlar. Burası bizim Silivri günlerimizde inşaat halindeydi.Görevliler, “bitince sizi oraya sevk edeceğiz” demişlerdi.

27 Kasım cuma günü öğleden sonra 9 nolu cezaevinin beton kokan açık görüş salonunda Can ve Erdem’le kucaklaştıktan sonra Can, o bildiğimiz gülümsemesiyle seslendi:

“Nöbeti biz devraldık...”

O günden beri her sabah güne sosyal medyada Can ve Erdem’le başlıyorum. Bu tutsaklığı kabul etmiyoruz. Alışmayacağız.

* * *

Önümüzdeki bahar ayları boyunca Türkiye’nin iki ana gündemi olacak. Biri Erdoğan’ın öteki Türkiye’nin gündemi.

Erdoğan’ınki malum; başkanlık sistemi. Her şeyi dönüp dolaştırıp başkanlığa getiriyor.

Bir yandan parlamenter sistemin bittiğini söylüyor bir yandan da parlamentonun bir an önce başkanlık sistemine geçişin önünü açmasını istiyor.

Planına göre, Meclis başkanlık sistemiyle ilgili yasayı kabul edecek, tabii kendisi de onalayacak. Ama kesin kabul halk tarafından yapılacak.Halk oylamasının içine başkanlığın yanı sıra toplumun geniş kesimlerine sempatik gelecek maddeler de eklenecek.

Böylece toplu bir paket halinde halkın önüne konacak. Tıpkı 12 Eylül 2010 referandumunda olduğu gibi. Orada Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren iki madde önemliydi. Öteki maddeler işin süsüydü.

Kaldı ki o değişiklikten kısa bir süre sonra HSYK’dan yine yakınmaya başladılar .

Şimdi başkanlık sistemiyle ilgili benzer bir senaryo yazılıyor. Buna sadece muhalefet partilerinin değil, AKP milletvekillerinin de karşı çıkması gerekir. Hangi aklı başında milletvekili kendi işlevini sıfırlayacak bir değişiklikle evet der?

Halkın ana gündemi ise terör, iç barış ve bunlarla koşut seyreden ekonomi. 7 haziranda umutla 1 kasımda ise korkuyla oy veren seçmen 2016’ya endişeleri artmış olarak girdi.

* * *

Hiç değişmeyen gündem ise hak, hukuk, adalet arayışı.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün gazeteye aktardıkları haber ve yorumlarından casusluk suçu üreten savcılığın İddianamesinin kamuoyuna duyurulduğu hafta, yıllardır süren askeri casusluk davasının son duruşması vardı. Bu duruşmada kararını açıklayan mahkeme başkanı söze şöyle başladı:

“Aslında bu davaya dijital terör davası demek gerekir...”

Bu sözün ardından tüm sanıkların beraat kararını açıkladı.

Yakın gelecekte Dündar-Gül Davası da aynı şekilde sonuçlanacak.

Son 7-8 yıldır Türkiye’nin gündeminde olan davalarda karanlık bir “delil üretim merkezinin” olduğunu herkes biliyor. Bunun bir bölümü ortaya çıktı. Dündar-Gül davasında ise delil üretme gereği de görülmemiş.

Ortaçağ’da kralların tutuklama yetkisi vardı. Kralın istediği kişi tutuklandıktan sonra sorarlardı; efendim bu kişiyi neyle suçlayacağız? Kral genellikle şu karşılığı verirdi:

- Hele zindana atın, ötesine sonra karar veririz.

Başkanlık sisteminin ne getireceğini hala merak eden varsa, hukuk sistemine göz atsın yeter."

Toplum Gazetesi/ALMANYA: (Konuk Yazar: 7 ŞUBAT 2016)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.