CENNET, MATEMATİĞİN OMUZLARI ÜZERİNDEDİR...
İNSAN VE TOPLUM İÇİN YAŞAMIN OLMAZSA OLMAZI: „MATEMATİK BİLİMİ“
Türkiye'de okullarda, Cumhuriyet'ten bu yana süregelen çağdaş bilimsel değerleri, son yıllarda sarsan ve bunun yerine, örneğin dini kuralları öne çıkartan yaklaşımlara, biz de, sizler gibi medyadan tanık oluyoruz.
Bu tartışmalardan birinde, mutlaka anımsayacaksınızdır, matematiğin "öyle çok gerekli bir ders branşı olmadığı" gibi bir vurgu yapılmış ve mesela, cihad sözcüğünün ne denli önemli olduğuna işaret edilmişti.
Ciddiye aldım nedense.
Eğer kendini İslam dininde otorite görenler, böyle bir sözü etmişse, bir bildiği olsa gerek diye varsaydım.
İyi de, Batılı "gavur"lar, matematiği neden bu kadar önem veriyordu acaba?
Akıllarını peynir ekmekle mi yemişlerdi ki, matematiği öne çıkartan, toplumun her katmanına sevdiren, benimseten, insanı düşündüren ve üretken kılmayı hedefleyen yol ve yöntemler gösteren müzeler bile açıyorlardı.
Merak işte benimkisi... Koyuldum yola...
Giderken düşündüm durdum ve sonunda yazayım istedim bunları...
Belki bir işe yarar diye...
Çünkü yazmak zorundaydım. Almanya'nın Frankfurt Goethe Üniversitesi'ne bağlı ve vakıf şeklinde bağımsız çalışan ve ünlü İslam bilimcimiz Prof. Dr. Fuat Sezgin'in yönetimindeki İslam Bilimleri Enstitüsü'ndeki bilgi, belge ve bulgular da, bize daha farklı yönü gösteriyordu.
Ki; T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın desteğiyle, benzeri bir müzeyi İstanbul'da kuran Prof. Dr., Sezgin'in Frankfurt'taki bu önemli enstitüsü'nde gözlemlediklerimiz ile, bugün Türkiye'de Cumhuriyet'e özgü çağdaş bilimsel değerlerinin yerine, dini unsurları oturtmaya çalışanların görüşleri arasında, büyük farklılık vardı.
Ne diyelim...
İnsanlığın binlerce yıllık tarihine baktığımızda bugünlere gelişimizin kolay olmadığı hemen görülebilir.
Onca zorluk içinde, yine de insanın yarattığı, başardığı yol ve yöntemleri, bugün geldiğimiz yaşamsal noktanın sağlam temelleri olarak tanımlayabiliriz.
Bu yol ve yöntemlerin belli kalıplar, ilkeler bağlamındaki tanımlaması ise, bilimden başkası değildir.
Bilimin kendi içinde, alansal farklılıkları vardır. Bu içeriksel ayrışıma rağmen, bilimsel dalların hepsi de, insanın yaşamına, ya doğrudan, ya dolaylı bir etkide bulunur veya yönlendirici güç olur.
Matematik de bunlardan biridir ve belki de en eski dallardan biridir. Uzmanlara göre, bugün matematik olarak adlandırdığımız bilimsel değerlerin ilk bulgusunun, Mezopotomya’nın antik dönem öncesine denk geldiğini görüyoruz.
Hellenizm döneminde Atinalı bilgeleri meşgul eden matematik için ise, „daha sonraki dönemlere rastlar“, diyor uzmanlar.
Matematik diye adlandırdığımız bu kavram, Batılı ülkelerde bugün, üst değer olarak görülüyor.
İnsanlığın gelişimi adına, bu bilim dalı, çeşitli projelerle çocukların düzeyine kadar indirgeniyor.
Temel amaç, insanlığın kendini ve elbette yaşamı doğru anlayabilmesi için...
Çünkü matematik, sadece bir kaç sayının biraraya gelmesiyle veya bu sayıların işlenmesiyle sınırlı bir alan değildir, çoğumuzun yaptığı gibi.
Matematik, iki artı iki, eşittir dört müdür sadece... Veya altı ile yedinin çarpısıyla, kırkiki sayısına, yirmibeşin beşte birinin, bölü yoluyla beş olduğu mudur?
Elbette değil. Matematik, yaşamın ta kendisidir.
Bunu görmek için, Almanya’nın Hessen eyaletindeki Giessen şehrinde 10 yıldır hizmet veren „Mathematikum“ adlı bir müzeyi görmek, yeterli olacak sanırım.
Üç kat üzerine kurulu tarihi bir binanın her katmanında, matematiğin hayata dair gülen yüzü karşılıyor sizi.
Sayıları, bölüp, toplamak, çarpıp çıkarmak kadar, şekillerin yap boz oyunu gibi insanı yaratıcı olmaya yönetmesini, işte bu müzede yaşamak mümkün.
Benzerlik veya ayrışımları dokunarak uygulamak ve hissetmek kadar, sebep sonuç ilişkisine değin matematiğin tüm basamaklarını da burada görebiliyorsunuz.
Ortaokul veya lisede geometri veya cebir diye bildiğimiz derslerden aklımızda kalanlar, bir anda başka bir format veya biçimde burada karşılıyor sizi. Herşey o kadar basit şekil ve görüntülerle anlatılıyor ancak herbirinde ayrı bir matetamatik, yani yaşama dair özgün gerçekler var.
Müze, çocuklar kadar büyükler için de bir o kadar ilginç ve eğlenceli. Hem çocuklarınızla birlikte bir oyun oynuyorsunuz, hem de farkında olmadan, belkide hayatın matematiğindeki kodlara erişebiliyorsunuz.
Dağılım, paylaşım, benzerlik, ayrışım, olasılık ve sonsuzluk kadar, tanımlayabilme, hüküm yürütme, analiz ve sonuca erişim gibi, üzerinde pek durmadığımız bize ait gerçekleri, işte bu şekiller veya dokunduğunuz herhangi bir alet, size alfabeyi öğretir gibi, gösteriyor.
Hepsi bu mu? Hayatı, sadece yiyip içme ve uyuyup uyanma olarak görmeye devam edenler için, bunlar da çok bile. Ancak, „acaba?“ veya „yoksa...“ sorusuna odaklananlar, meraklılar için, elbette değil. Çünkü, bilimin ruhunda merak vardır.
Perfeksiyonist misiniz? Yani daha iyisini mi kurgulama veya erişimi mi hedefliyorsunuz? Bir durum veya olayın ardındaki artı gerçeği mi merak ediyorsunuz? Çelişkilerin, sonsuzluğun aydınlığa kavuşmasından mı yanasınız? Işığın, sesin veya bazen duvara, bazen de önünüze, ardınıza, yolunuza yansıyan gölgenin ruhunu, kodunu, anlamak mı istiyorsun? O zaman matematiğin ne denli yaşamsal önem taşıdığını, hemen farkediyorsunuz.
Bir Pazar günü gezdik, Giessen’deki „Mathematikum“ adlı müzeyi. Uzaktan görünce, yabancı kaldığımız aletler, şekiller, kurgular, tahtadan, metalden plastikten biçimler çağırdı bizi. „Korkma, gel!“ dedi. Geldik. „Dokun bana“ dedi. Dokunduk. „Bak“ dedi, baktık. „Tut“ dedi, „Çek“ dedi, „Bırak“ dedi... Tuttuk, çektik, bıraktık...
Bir de ne görelim, istersek, matematiğin kurallarını uygularsak, birşeyleri başarabildiğimizi hissettik. Yaratıcılığımızı keşfettik.
Ve hepsinden önemlisi, yaşamın sadece, yeme, içmeden, yatıp kalkmadan ibaret olmadığını gözlemledik. İnsanlığın binlerce yıllık zorlu yılların ardından bugünlere erişimindeki belirleyici gücünü, sıradan basit örneklerle gördük.
Akşam çökmek üzereydi Giessen’de. Dışarı çıktığımızda, insanlar farklı adımlarının, hızını ve mesafesini merak ettik. Araçlar önümüz sıra akarken, hızlarına göre, bize yansıyan motor gürültüsünün oranı ne acaba? diye kendimizce, düşünmeye çalıştık.
Gökyüzü bulutluydu. Gün bitiyordu.
Karanlık ile aydınlığın arasındaki farkı anlamayı denedik. Hafif rüzgarlı havada yokuş yukarı yürürken, adımlarımızın gücünün bir dirençle neden karşılaştığının sırrını çözmeye çalıştık.
Ya bilim olmasaydı... Ya matematik olmasıydı, ne olurduk acaba? Ne olurduk?
Nasıl çıkardık, nasıl, karanlıktan aydınlığa?...
Başka nasıl yararlı olabilirdik ki, Yüce Tanrı'nın yarattığı insanlığa...
İslamiyet, "Oku" dediğine göre, merak etmeyi, öğrenmeyi, gelişmeyi ve insanlığa hep yararlı olmayı emrettiğine göre;
Cennet, Matematiğin Omuzları Üstünde, Galiba...
....
Not: Almanya’da yaşayıp, yolu Giesssen bölgesine düşen okurlarımız ile, günün birinde Almanya’yı ziyaret edecek olan matematik meraklıları için, bir gezinti istasyonunu mutlaka tavsiye edebiliriz.
Adres: Mathematikum Giessen e.V. Liebigstrasse 8 . 35390 Giessen . Tel: 0641 - 130910 .
Hergün 09-18: saatleri arasında olup, aile boyu ziyaretin girişi ücreti 18 Euro.
Mehmet CANBOLAT Yazdı
Toplum Gazetesi/ALMANYA (Gözlem-Haber: 12 Eylül 2017)
0 Yorum