DEĞİŞİM Mİ? DÖNÜŞÜM MÜ? - Toplum24
ARŞİV

DEĞİŞİM Mİ? DÖNÜŞÜM MÜ?

DEĞİŞİM… DÖNÜŞÜM…

"...Şu günlerde, son 180 yılın en yoğun sıcaklığını yaşıyormuş Avrupa.

Kavurucu sıcaklar kol geziyor. Bırakın bedensel çalışmayı, düşünmek bile bir o kadar zor. Havuzlar, göl kıyıları, yeşil sulak alanlar, insan ve avarelik kaynıyor.

Ancak kırsal düşünceli. Çünkü yağmur yok. Ekili alanlar, patlamaya hazır mayın gibi. İtfaiyeler, her an herhangi bir sinsi kasıt olmadan ekili alanlarda çıkabilecek yangınlara karşı teyakkuz halinde. Sebze meyve fiyatları da hızla tırmanıyor. Çocuklar ve yaşlılara, adeta „ikinci bir emre kadar“ sokağa ve özellikle güneş altına çıkmama yönünde yasak gibi önemli uyarılar veriliyor… Küresel iklim değişiklikleri…"
..
.....
Bir dakika lütfen… Bugün anlatmak istediğim elbette, iklim değişiklikleri ve Avrupa’da azan, insanı canından bezdiren sıcak hava dalgası değil. Ancak bastıran gün sıcağında düşünmek biraz zor olunca, kaçamak yolla böyle girmeyi deniyor belki de kalemler.

Ama çok yanlış bir giriş de değil aslında. Değişen iklim mi sadece?

Değil. Farkındaysanız, tüm dünya değişiyor. Değişmekten de öte, dönüşüyor.

Yaşam biçimimiz, alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız, düşünce ve giyim kuşam biçimimiz, ama herşey farklılaşıyor.

Hatta devletlerin klasik yönetsel anlayışlarında da radikal dönüşümler oluyor.

Baksanıza, Atlantik ötesinde 250 yıllık Amerika’nın kutsal klasik sistemi altüst eden Trump gibi bir çılgın adam, özellikle dış politikada „aklına geldikçe esen“ talimatlar ve düzenlemeler ile, ABD’nin yönetim anlayışını ne hale getirdi?

Trump kadar olmasa da, Putin gibi sıradışı bir Rus istihbarat elemanının, baskıcı bir anlayışla, sanki iktidardan en az 30 yıl daha gitmeyeceği havası vermiyor mu? Var mı aksini düşünen?

Kuzey Kore’nin başındaki Kim Jong, babadan miras yönetimin başına geçince, „mahallede çelik çomak oynayan çocukların en huysuzu“ kimliğiyle, ne zaman yarışı kaybetse veya itiraz edilince, elindeki sopa ile karşısındaki oyun arkadaşlarının başına vuran bir karakteriyle, sizde „yine bir çılgın“ değil de ne izlenimiyi uyandırıyor acaba?

Türkiye’de 17 yıl önce demokrasiyi bir tramvay gibi görüp, istediği durakta inilmesi gerektiği düşünen ve „Demokrasi bir amaç değil, araçtır“ diyebilen bir siyasi olgu, otoriter yönetim anlayışıyla, neredeyse 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini, kendi inandığı doğrular yönünde sarsmıyor mu?

Macaristan’da Viktor Orban gibi aşırı sağ doğrultuda bir başbakan, halkın büyük desteğiyle iş başında. Üyesi olduğu AB kurallarına işine gelmedikçe rest çeken ve „hadi ordan!“ diyebilen bu huysuz mu huysuz çılgına ne demeli acaba?

İtalya ve Romanya’da musluğun başında oturanlar, üst kattakiler kadar çılgın olmasa bile, aşırı sağ doktrinleri „kutsal ayet“ gibi görüp, başına buyruk, demokrasi dışı uygulamalardan çekinmemeleri, normal mi sizce?

Bu değişkenlik, ağır geliyor kuşkusuz. Yoruyor dünyayı. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sonrası gerilim süreci, her an yeni patlamalara gebe.

ABD, İran’ı tehdit ediyor. „Vururum“. Tahranı başına yıkarım“ diyor. 
Tahran ise, kabadayı: „Erkeksen gel!“ diyor. „Gel de gör o zaman, Konyayı ve Hanyayı…“

Kısasa kısas. Ortaçağ çizgisi sanki. Gözaltındaki bir İran gemisine karşılık, Tahran da iki İngiliz gemisini açık sularda rehin almış durumda.
Özetle: Havalar sıcak ama, İran’da bu yaz, çok daha sıcak.

Yine Trump! Amerika’da 16 yıldır uygulanmayan idam cezası tartışması, Başkan Bey, rüyasında görmüş olmalı ki, bir anda 5 mahkumun idam edilecek olmasıyla yeniden gündemde...

Türkiye, yıllardır sürdüregeldiği „Yurtta Barış, Dünyada Barış“ ilkesini unutmuş, hemen her komşusu ile kavgalı, sorunlu.

Kimiyle de kavgalı mı dost mu? belli değil.
Bugün dost, belki yarın ana düşman.

Almanya, refah toplumunun verdiği rehavetten olsa gerek, siyasi sular kontrolsüz bir demokrasiyle istediği yöne akıyor. Aşırı sağ düşünce, artık köhne birahanelerde dillenmekle kalmıyor, büyük salonlardan Federal Parlamento’ya kadar tüm siyasi arenalarda boy gösteriyor. Neonaziler, salondaki kravatlılarla birlikte artık her yerde var.

Bugüne kadar demokrasiye, anayasal hukuk devleti ilkelerine sığınmış Almanlar „Bize birşey olmaz“ havasında ama, yarın için herşeyin kısa sürede değişemeyeceğini kim garanti edebilir ki?

Hatırlayalım lütfen: Şah rejiminden sonra Tahran’ı ele geçiren Humeyni ve onun şahsiyetinde Molla rejimi 40 yıldır ülkeyi nasıl dönüştürdü?

Bırakın İran’ı, Türkiye’nin bugünleri de yaşayabileceğini, Mustafa Kemal Atatürk, çok sayıda mesajında dile getirmemiş miydi? 25 yıl önce geleceği önceden okuyabilen aydınlarınbugünlerde sosyal medyada dolaşan uyarılarını nasıl unuttuk? Bütün bunları belki o günlere özgü siyasi ve hamasi laf gibi algılayarak, sığ bir yaklaşım ve sorumsuzlukla, hangimiz doğru-dürüst inandık acaba?

İngiltere’de Boris Johnson diye bir uçuk politikacı var. Ağzına geleni, hiç düşünmeden söyleyen biri. Ama artık bir sorumluluğu var ve muradına nihayet erdi. Çünkü Kraliçe 2. Elizabeth, kendisini geçtiğimiz günlerde başbakanlığa atadı ve O İngiliz toplumunun çılgın Boris’i, şimdilerde kendine yeni kabine düzenlemekle meşgul. Çağırdığı isimlerden bazısı, O’nun çılgınlığını iyi biliyor olsa gerek, kabine için gelen bakanlık davetini bile geri çevirebiliyor.

Anlayacağınız Johnson da, bir İngiliz „Trump’ı.
Daha görevinin ikinci gününde, AB ile kavgaya başladı. Brüksel ise şaşkın.

Durum özetle böyle:

21. yüzyılda demokrasinin havarisi sayılan ülkelerde bile, artık toplumların kaderi tek bir kişinin ağzından çıkacak bir söze bağlı olacak. Veya, başkanlarının geceleri üstü açık yatıp yatmadığına göre, gördüğü düşlere…

Bunca sıcakta, buz gibi dondurmalı, kaymaklı rahat bir konu ararken, aslında kaynayan çılgınlıklar kazanına çomak sokmak da neyin nesi? Bu da, çılgınlığın bir başka göstergesi olsa gerek. Belki de başlangıç safhası.

Değişim ve dönüşüm… İki farklı devinimdir.
Değişim, genelde olumlu bir anlam içerebilir ve gidiş geliş bir yol gibidir.

Ancak dönüşüm, sanki geri dönülmez, tek yöne odaklı bir yolculuk gibidir.

Bunu da ancak, dönüşen ve dönüştürülen toplumlar, en iyi bilir.

Biraz geç kalmış olsalar bile…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 26 Temmuz 2019)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.