GÖÇ TOPLUMU VE HEMŞERİ DERNEKLERİ - Toplum24
AVRUPA HABERLERİ

GÖÇ TOPLUMU VE HEMŞERİ DERNEKLERİ

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 19 Temmuz 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

İÇ VE DIŞ GÖÇLER VE HEMŞEHRİ DERNEKLERİ…

Günümüzde, insanlık gündeminin önemli bir parçası olan „Göç Süreci“ni, ilk kez Türkiye’de doğup büyüdüğüm, kişiliğimi geliştiren şehirde tanımıştım.

Başka ülkelerden gelip yerleşik konuma geçmiş göçmenler yoktu ama, ülkenin birçok bölgesinden, bereketli toprağıyla bilinen Tarsus’a çalışmak ve para kazanmak amacıyla gelmiş insanları tanımıştım.

Bu sürecin bizzat küçük bir parçası olarak, hemşerilerin kendi içinde küçük koloniler gibi yaşadığına, hatta kimi yerde belli belirsiz „getto“var oluşturduğuna tanık olmuştum. Ve bu çerçeve içinde dayanışma ve köken yerel kültürleri mümkün olduğunca birlikte yaşamaya özen gösterme gayreti, öyle kolayca görmezden gelinecek bir şey değildi.

Komşu büyük kentlere gittiğimde, hemşeri derneklerin örgütlenmeye yöneldiğini ve kendi köken yerel kültürlerini örgütlü yaşama isteğini gözlemledim. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa gibi çok sayıda büyük şehir, bugün böylesi hemşeri dernekler ile etkindir ve örneğin siyasette önemli bir odak adresi ve yön verici sayaç niteliğindedir.

Yani bu gibi oluşumlar, toplumsal hareketlilikte, ciddi bir insan kaynağıdır, mesela oy deposudur.

Bu tablo, Türkiye’deki kökleşmiş, yoğun iç-göç hareketliliğinin somut bir göstergesidir…

İŞGÜCÜNE BAKIŞ: „ALMANCI“, „GURBETÇİ“

Özellikle 60’lı yıllardan itibaren Türkiye, hiç alışmadığı bir süreçle de tanışmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan yorgun ve harap çıkmış olan ve yeniden imar için ivedilikle işgücüne ihtiyaç duyan Almanya, İtalya ve Yunanistan’dan, İspanya’dan getirdiği işçiler yetmiyormuş gibi, Türkiye’nin genç potansiyeline de yönelmeye karar vermiştir. Yani Türkiye’nin emek potansiyelini adeta sıfır maliyetle satın almıştır.

Öncelikle Türkiye’den Almanya’ya sınırlı sayıda çalışmaya getirilen „gücü yerinde ve sağlıklı Türk işçileri“ zamanla bu ülkeye aile üyelerini de getirmiş ve hatta ilk öncü güçler sayesinde ve tavsiyesiyle, adeta bir mahallenin, köyün mevcut erkek gücünün tamamı da, Almanya’da iş bulup çalışmaya başlamıştır. Bu işgücünün, „birkaç yıl çalışıp kesin dönüp yaparak, köyünde başını sokacak bir ev, tarlasına bir traktör alma“ planları, çoktan ve fazlasıyla gerçekleşmiş olsa bile, o insanların ezici çoğunluğu yine farkında olmadan ve kabullenmeseler bile, Almanya’da kök salmıştır. Yani onlar çoktan Almanya’nın vatandaşları olmuştur.

Yani küresel göç gerçeğine uygun biçimde, göçün dönüş hayali, kalıcı yerleşik düzene dönüşmüştür. Onlar artık, Türkiye’de „Almancı“ ve „Gurbetçi“ olarak anılmaya başlamış, şarkılara, filmlere ve çoğu kez de alay edilmeye, zavallı gösterilmeye de çokça konu olmuştu.

GÖÇ VE YABANDA YAŞAM…

Göçün üzerinden bugün 62 yıl geçmiş. Biz görmeyeceğiz ama, yakın bir gelecekte, bu toplumsal gerçek 100 yıl da olacak; hatta 162 yıl da. Göçün evrensel gerçeği bize bunu söylüyor.

İnsanlık boyu yaşanan tüm göç gerçeğinin başında bu gerçek yatar. Her zaman bileceksin ve planlarını buna göre yapacaksın. Çünkü göçün dönüşü zordur. Hem de çok zor.

Yabanda 42 yılını gazeteci olarak geçiren ve bir anlamda toplumsal gözlem olarak önemli birikim toplayan kişi sıfatımla, doğrudan söylüyorum.

Artık bu ülkedeki Türk toplumunun ülkesine geri dönüşü diye bir şey yoktur. Bunu düşünmek, olsa olsa, kendisini gecici bir süre için mutlu eden bir hayal kaynağıdır. Yani hala bir yerlere, geldiği kökene ait olma duygusu ve ayakları altındaki zeminin sağlam olmadığını düşünme gitgelidir bu.

TÜRK DERNEKLERİNDE PATLAMA…

Göç sürecinin en önemli ölçütlerinden biri de, toplumun kimi köken ihtiyaçları ve gerçekleridir, diyebilirim. Bunu da örneğin „Almanya’ya önce işgücü geldi, sonra dansözler, derken imamlar, sonra öğretmenler… Aydınlar akademisyenler mi? Onlar maalesef geç kaldılar. Her zaman olduğu gibi…“ diye tanımlıyorum sık sık.

Türk toplumunun göç sürecinde en önemli duraklarından biri de, hiç kuşkusuz cami dernekleri, kültür cemiyetleri, Türk Alman dostluk dernekleri gelir ama, son çeyrek yüzyılın bir bilançosu yapılsa, herhalde „Hemşehri Dernekleri“ öne çıkacaktır. Hemşeri derken, Türkiye’den il bazında insanları biraraya getiren cemiyetler yetmiyormuş gibi, köy köy belde belde örgütlenmeleri de dikkate almak gerekiyor. Ve iddiayla söylüyorum, bu kırsal insanlarının, şehir kültüründen gelenlere kıyasla, birlikte hareket kültürü, birlikte acı ve mutluluğu paylaşma, birlikte üleşme duygusu daha baskın çıkıyor. Hele küçük ölçekli belde, kasaba türü köken toprakları Batı’ya tanıtma ihtiyacı hemen her hemşeride, her ortamda dikkati çekiyor.

KÖY KÖY, ŞEHİR ŞEHİR ÖRGÜTLENME…

Bu veya buna benzer ve boyundan büyük ama oldukça güçlü derneklere, Almanya’da veya başka bir Batılı ülkede sıklıkla rastlamak mümkün.

Mesela Malatya vilayet kökeninden Almanya’da o kadar çok dernek var ki!

Bildiklerimi sayayım. Kreis Offenbach bölgesinde yerleşik mesela Avrupalı Hekimhanlılar Derneği, Avrupa Fethiyeliler Derneği ve türküleriyle dünyaca meşhur Arguvanlılar’ın Cemiyeti’nin yanısıra, yine bildiğim kadarıyla bu bölge insanı, köy köy boyutuyla da ayrı bir örgütlenmeye gitmiş. Bunlar arasında, belki adını ve köken toprakların yerini haritada bile bulamayacağınız Kozdere Dayanışma ve Kültür Derneği ile İğdir Köy Derneği’ni sayabilirim.

Örgütlenmede oldukça aktif olan bölge derneklerinden biri de, Kahramanmaraşlılar. Ve bunlar içinde de inanılmaz üretken olanlar, genellikle kırsaldan gelenler. Mesela, Çağlayanceritli hemşeriler aynı isimle küçücük bir kasabada, büyük bir örgütlenmeyi gerçekleştirmiş. Bu yetmiyormuş gibi yine aynı şehirde bir de köy statüsü olan ve eski adı Düzbağ olan  Helete Gençlik Derneği de var. Son yaz buluşmasını yakındanizleyen biri olarak söylüyorum, Bir stadyumu dolduracak kadar inanılmaz bir kalabalığı görünce: „Buradaki insanların sayısı, büyük ihtimalle, Düzbağ’daki mevcut nüfustan çok daha fazla olmalı!“ diye düşünmeden ödemem doğrusu.

GENÇ KUŞAKLARIN SOSYALİZASYONU

Yani herbiri birbirinden aktif çalışıyor ve faaliyetleri de büyük ilgi görüyor. Bu derneklere katılan hemşerilerin sayısı, „yavruvatan“daki çoğu büyük Türk kitle örgütünün gücüne de iddialı biçimde taş çıkartacak cinsten.

Yani öyle bir güç odağı ki bu tür oluşumlar, örneğin Batılı siyasi partilerin de dikkatini çekiyor. Ve elbette bu tür hemşeri derneklerinin bünyesindeki örnek dayanışma ruhunun önemli bir seçmen kitlesi de oluşturduğunu iyi görüyor ve bu gruplardan kimi isimleri de, örneğin belediye meclislerine taşıyabiliyor partiler.

Bu gücün kendini göstermesinde hiç kuşkusuz, bu tür hemşeri derneklerine öncülük eden ve toplumu biraraya getiren örgütlenmede deneyimli yerel kahramanların da işlevini, hakkını da unutmamak gerekiyor.

Sadece yıllardır projelerini bir gazeteci olarak yakından izlediğim Frankfurt ve yakın çevresindeki hemşeri derneklerinin başında, örneğin Malatyalılar açısından, Hekimhan kökenli onursal önder Hıdır Karademir’i, Kahramanmaraşlılar açısından ise, Çağlayan Cerit Derneği Başkanı Salman Yavuz’ı sayabilirim. Heleteliler açısından ise, mesela bu bölgede Bilal Barak ismi öne çıkıyor.

İşin bir diğer ilginç yanı ise, Almanya doğumlu ikinci üçüncü kuşak gençleri kapsıyor. Yeni kuşaktan gençler bu tür örgütlenmeler bünyesinde sosyalizasyonlarını tamamlıyor ve anne babalarının geldiği toprakları da „kendi vatanı“ olarak benimseyebiliyor.

Yani iki vatanlı, iki kimlikli, bir nesil.

Başka ne diyelim! Sadece başta söylediğimizi burada da kendime özgü tanımlamayla yineleyerek, göç gerçeğine büyük bir ayna tutmuş olalım:

„Göç, geri dönüşü zor ve bileti tek yön kesilmiş bir yolculuktur.“

Küresel bir gerçeğin özeti böyle bir şey galiba….

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 19 Temmuz 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.