TOMATİNA - İSPANYA'NIN KAN KIRMIZI DOMATES SAVAŞLARI - Toplum24
AVRUPA HABERLERİ

TOMATİNA - İSPANYA'NIN KAN KIRMIZI DOMATES SAVAŞLARI

Toplum24 /ALMANYA (YazıYorum: 1 Eylül 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

İSPANYA’DA YARIM ASIRLIK GELENEK… DOMATESLERİN SAVAŞI…

İspanya yine kana bulandı.

Evet, yanlış okumadınız. Takvimler 30 Ağustos gününü gösterdiğinde, bir kasabanın sokaklar kangölünü andırıyordu.

Şükür ki, bu kan kırmızı rengin sebebi, bir savaş veya intikam eylemi, veya bir katliam değildi.

1945 yılında başlayan ve o günden beri Ağustos ayı sonunda denk gelen bir çılgın gelenek sayesinde, kasaba artık tüm dünyada tanınıyor. Geleneğin adı ise „Domates Savaşı“ Yani orijinal adıyla: „TOMATİNA“

Binlerce insanı bir araya getiren ve domates gölünde gözünü hiçbirşeyden esirgemediği bu çılgınca, çocukça TOMATİNA Festivali, yüzbinlerce domatesin kartopu gibi karşılıklı ve coşkulu müzikler eşliğinde atıldığı, ezildiği, insanların domates gölünde yüzdüğü bir halk şöleni olarak biliniyor. Hem de nasıl bir şölen!

Bu şölenden geriye kalan, kıpkırmızı domates sulu sokaklar ve günler sonra bile hala keyiften bilerek temizlenmeyen elbiseler.

Yani coşku öylesine büyük ve kalıcı. Nasıl bir keyifse artık!

Kolay değil. 150 ton domates ezilmiş gün boyu. Uzmanlar bunca domatesi sayıya da dökmüş ve 1 milyon 250 bin tane domates kullanılmış TOMATINA Festivali’nde.

Aslında herşey, Batılı festival kültüründe de olduğu gibi, küçük ve masum başlamış. TOMATINA’da da öyle olmuş.

Valencia şehri yakınlarındaki yaklaşık 10 bin nüfuslu küçük kasaba Bunol, ülkedeki kırmızı ve sulu domatesleri ile tanınıyor. Hatta bu kasaba, bu ünvanından ötürü, Dünya Guinnes Rekorlar Kitabı’nda yer almış.

Ve bu şehir, domatesi dışında fazla ilgi gören bir yer değil, deniyor. Mahalleli gençler, bu makus talihi kırmak istemiş. Yani „sesimiz duyulsun“ demişler. Bir anlamda, kafese benzettikleri ama yaşamak zorunda oldukları yöreye, biraz renk vermek istemişler, can sıkıntısını yenmek için. Ve sonuç: „Domates Savaşı“.

Maya tutmuş ve aynı yıl, bu çılgın fikir, Bunol kasabasını dünyaya açmış.

Sadece belde halkı değil, komşu şehirlerden gelenler de var. Hatta ülkenin uzak bölgelerinden de stres atmak amacıyla her sene bu festivali iple çeken işgüç sahibi insanlar da. Ve yurtdışından çok sayıda meraklı ve macera düşkünü kişi de, sadece bir günlüğüne bile olsa, bu savaşa katılmak için, Bunol kasabasına akın ediyor. Yani domates bahane. İşin doğrusu, bölge turizmi de sebepleniyor bu çılgınlıktan.

Biraz araştırdım. Bu sene 20 bini aşkın insanın bu küçük kasabaya akın ettiğini belirtiyor belde belediyesi.

Etkinliğin bir de rekor yılı var. O da 2004 yılında olmuş ve bu garip „savaş“a katılmak için, İspanya ve başka ülkelerden 40 bini aşkın çılgın, Bunol’a akın etmiş.

Savaş, organizasyon anlaşmasına göre, her Ağustos ayının son Çarşamba günü, saat 11’de başlıyor ve 12’de bitmesi öngörülüyor.

Ancak, çılgınlığın sınırı olur mu? Bu kuralı aşıp  savaşa korsanca ara sokaklarda devam edenler de yok değil. Ancak, o zaman bu tavırlar uyarı almaya başlıyor ve bir sondaki „savaş“a kabul edilmiyor.

Ve bu savaşın ardından, kıpkırmızı yüzlerin yer yer sarhoş olurcasına içki sefaları da yok değil.

Tam 88 yıldır bilinen yaşanan bu etkinlik, ne var ki; 1956-59 yılları arasında üç yıl süren bir yasakla kutlanamamış. Yasağın gerekçesi ise, çirkinlik görüntüsü ve kasaba imajının kötülenmesi ve çıkan kimi hır-gür…

Ancak, toplumdan gelen yoğun baskı ile, bu yasak sadece üç yıl sürmüş ve 1960’dan bu yana da aralıksız kutlanıyor. Festivale yeniden izin verilmesinin sebepleri arasında, gün boyu savaş yerine, bu renkli ve heyecanlı sahneler için sadece 1 saatlik sürede mutabık kalınması olmuş.

Bu çılgın organizasyon, o kadar ilgi görmeye başlayınca, 1983 yılından bu yana televizyondan da naklen izleniyor. Tabii bu yolla, kasabanın imajı da yıldan yıla olumlu biçimde yükselmiş.

Giderek tüm dünyada popüler olan bu gelenek aslında hiçbir politik veya dinsel ritüele, kökene dayanmıyor. Millet, sadece eğlenecek yer ve bahane arıyor belli ki.

Şöyle bir düşünün, savaş alanı kıpkırmızı bir göle dönüyor toplam 1 saat içinde. Bunun temizliği deseniz, ayrı bir sorun.

Şimdi kendinize sorabilirsiniz: Bu festival, evinizin, işlerinizin olduğu sokaklarda gerçekleşecek olsa, ne yapardınız? Eğlenme fırsatı mı bulmuş olurdunuz? Yoksa?..

Bu arada söylemeden geçmeyeceğim.

Bu etkinlik öylesi bir onurlu gelenek haline gelmiş ki, her kim, kaç domates atmış olursa olsun, şehrin temizliğinde aynı şekilde terleyerek görev alıyor. Kaçış yok ve her savaşçı, savurduğu mermi kovanlarını tek tek toplar gibi, temizlik ordusundaki görevini biliyor. Çünkü 1960 yılında festivale yeniden izin verilmesinin şartları arasında „temizliğe herkesin katılması“ kuralı da yer alıyor. Ve bölgedeki evlerin avluları veya farklı alanlarda kurulan yıkanma servisleri, ancak ve ancak temizliğin tamamen bitişi sonrasında hizmet vermeye başlıyor.

Şimdi merak etmiş olabilirsiniz, domates fırlatıldığında karşıdaki insanı yaralayabilir, mevcut doğal ağırlığından ötürü acıtabilir de… diye.

Doğru bir soru bu. Yöneticiler bu nedenle, çok olgun ve sulu domateslerin tercih edildiğini ve bu iş için sulu domateslerin özel olarak yetiştirildiğini hatırlatıyor. Ve ayrıca etik kural olarak, domatesi fırlatacak savaşçının, eyleme geçmeden önce, avucunda biraz ezmesi şart koşuluyor ve böylece çarpma anında yaralanma ihtimalinin çok aza indirildiği gözleniyor.

30 Ağustos günü gerçekleşen  87. TOMATINA Festivali’nde, yani benim deyimimle „Kızıl Savaş“ta yaralanan kişi sayısının çok düşük kalması, sevindirici bir haber belki de.

Savaşta en iyi domatesi fırlatan, en çok kişiyi yaralayan, diskalifiye eden gibi sınıflandırmalar ve buna özgü ödül sıralaması falan yok. Millet sadece özgürce gönlünden eğleneceği 1 saatlik çılgınlığı yaşasın, yeter! deniyor.

Katılımcıların da zaten bu yönde öyle büyük beklentisi yok. Tek amaç, kırmızı domatese maruz kalmak, kan kırmızı renge bulanmak ve çocuklar gibi bir saatliğine de olsa, çılgınca eğlenebilmek, stres atmak. Hepsi bu!

Şimdi düşünüyorum biraz.

Herşey iyi güzel de, 150 bin ton olgun doygun domatese ihtiyaç duyan milyonlarca insan var dünyanın kimi geri kalmış bölgelerinde. Acaba, bunca ton domatesin bir kısmı, oraya bağışlanamaz mı? Aç insanlar ile dayanışma sergilenemez mi? diye.

Kimi yardım kuruluşları, „neden olmasın?“ diyor ve hatırlatıyor:

„Mesela, 2016 yılında bu festivalde milyonlarca domates eğlenceye karışırken, o günlerde Nijerya, büyük bir domates krizi içindeydi. Boşa harcanan o domateslerin bir kısmı Nijeryaya bağışlanabilirdi. İnsanlar besinsiz kalmazdı.“

Bugün 1 Eylül. Dünya Barış Günü. Yani 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına kıvılcım olan, Nazi Ordularının, işgal amacıyla 1 Eylül’de Polonya’ya girmesi.

Ve böyle bir günde, Domates Savaşı’ndan da söz ettik.

Gerçek savaşların, katliamların korkunç yüzünü hatırlayınca, 1 saatlik eğlenceyi yine de masum bir etkinlik olarak görebiliyor insan.

Evet, dünyanın bir yöresinde, sadece eğlence olsun diye, en güzel milyonlarca domates mermi gibi harcanıyor. Kimi yöresinde ise, çocuklar bir parça da olsa gıda bekliyor, ekmek bekliyor, su bekliyor, domates bekliyor…

İşin düşündürücü yanı da böyle bir şey işte.

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24 /ALMANYA (YazıYorum: 1 Eylül 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.