BEREKETLİ TOPRAKLARIN KİTAPLARI... - Toplum24
TÜRKİYE HABERLERİ

BEREKETLİ TOPRAKLARIN KİTAPLARI...

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 8 Kasım 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

BEREKETLİ TOPRAKLARDAN UMUT KOKAN ANLATILAR

Toprak berekettir, üreten bir canlı varlıktır.

Toprak, ayakta durmamızı sağlayan bir dayanaktır.

Aşktır toprak; sevdadır, hüzündür, sevinçtir, umuttur.

Gün gelir insanı yaratır bağır bağır bağrından.

Gün olur, insanı yine kendi koynuna alıverir.

Toprak, söz olur bazen, kalem olur, şiir olur, öykü olur, roman olur. Şarkıya bürünür kiminde toprak; kimi zaman ise, türküler yoğurur.

Toprak, her gün yeniden uyanır hayata, yeniden üretir, yeniden doyurur.

İster bir beden olsun, ister o beden gibi, ilgiye, sevgiye, söze muhtaç olur toprak.

Toprak, besi ürünleri gibi, insanı da istediği gibi yoğurur.

Kendine benzetir insanı zamanla…

Öğütür, büyütür, düşündürür.

İnsan, kendi toprağından demlenmiş ise, değişir, dönüşür ve toprağı gibi üretici olur.

Ve o toprakları esin yatağı bilerek, gelişir ve hayatın zaman tünelinde çok şey olabileceği gibi, kalem olur, söz olur, ozan olur, yazar olur.

Tıpkı bugün sizlere tanıtmak istediğim; iki ayrı dünyadan, ama Tarsus toprağından iki renkli, iki etkin, iki olgun insanı olacak.

„BENİM BİR HİKAYEM VAR“

Birincisi; genç kuşağın anlatımı oldukça güçlü, gelecek vaadeden, adeta „söyleyecek o kadar çok sözüm var ki!…“ diyen genç yazar Selin Özen.

Ekim ayında Türkiye’ye yaptığım kısa bir seyahat sırasında tanıdım kendisini.

Tarsus semalarına, her sabahın köründe, pencereleri açarak, sözün rengi ve kokusunu yaymaya başlayan „Antik Sahaf“ adlı ve her aklıma gelişinde „sıcak somun ekmek kokulu" taze kitap üreten fırın olarak tanımladığım, köklü bir edebiyat mezrasında tesadüfen karşılaştık. Genç bir yazar. O günkü, okuma ve tanıtım saati, henüz başlamış değil. Etrafını çeviren konuklara laf yetiştirmekten yorulmuyor. Bir o yana, bir bu yana dönüp duruyor. „Heyecanlı olmalı“ diye düşünüyorum. Ama değil. Vazgeçiyorum. Yüksek bir özgüvene sahip olduğunu kısa sürede sezinliyorum.

Anons ediliyor. „Memleketimizin gururu, genç yazarımız“ deniliyor. Alkışlar… Alkışlar… „Bir hemşeri dayanışması…“ diye düşünüyorum ama, öyle değil. Bunu da kısa sürede görüyorum. Çünkü „Benim Bir Hikayem Var“ adlı ilk kitabını elime alıp, önsözden merakla başlayarak okumaya başlayınca, birdenbire satırların gölgesinde, kendimi buluyorum. Gerek bu kitabında anlattığı hikayesinde, gerek konuklardan gelen kitap eksenli meraklı sorulara verdiği yanıtta, bu genç yüzün, bu genç sesin arkasında inanılmaz olgunlukta bir güçlü insanın yattığını görüyorum.

„İşte, inancımı hiç yitirmediğim „Tarsus toprağının bereketine, ilişkin taze bir örnek…“ diyorum. Soluksuz konuşuyor.

„Benim Bir Hikayem Var“ adlı bu kitabın bir otobiyografi olup olmadığını soruyor bir kadın konuk. Diğeri „Şöyle ilk sayfalara bakma fırsatı buldum. Ama birdenbire beni anlattığınızı gördüm…“ diyor arka sıralardan bir diğer edebiyatsever.

Salondaki dinleyici ağırlığı kadınlarda. Hepsinin elinde bir kitap var ve imzalatmak için sıra bekliyor.

Genç yazarın da altını çizdiği gibi, bu kitap, „Selin Özen’in yaşadıkları“nı anlatan bir otobiyografik bir eser değil. Öykü dilinde ve çoğunlukla „ben“ öznesi ekseninde akıp giden anlatılar, “kadın“ olmayı anlatıyor. Yani ille de bir saptama yapmak gerekirse, „Kadın gerçeğinin Otobiyografik Romanı“ demek de mümkün elbette.

Selin Özen ile ilk kez tanışıyor ve karşılaşıyoruz. İyi ki de olmuş diyorum. Çünkü, söz ve kalemin, insan ruhunun en önemli besi kaynağı olduğuna inanmış biriyim.

(Tarsus Antik Sahaf Kitapevi)

Selin Özen’de bu besi maddesini görüyorum. Kitabını oluşturan O’nun ruh dünyasından, kendi ruhumun da beslendiğini farkediyorum o anda.

Her zorluğun, her çıkmaz sokağın, her sorunun, her çaresizliğin bir çıkış yolu olduğunu gösteriyor Tarsuslu genç yazar.

„…Yeter ki herkes, karşılaştığı o çıkmazları, umarsızlıkları görebilsin ve çıkış yolunu arasın…“

demek istiyor.

Çıkış yolunun anahtarı olarak umut ve cesareti gösteriyor.

Elbette özgüveni de.

„…Yalnızca harekete geçebilmek için, umutlanmak lazım, bunun içinde cesaretini göster, ilk adımı at, doğru yola koyul, doğru noktaya odaklan, boşverme, inandığın doğru uğura doğru yürü. Başarırsın…“ mesajını vermeyi erekliyor.

Bu kitapta dile gelen olaylar ve kişiler de, bence hem çıkmaz ve umutsuzluk tünelinde tek başına kalmış kadınları anlatıyor. Daha doğrusu insanın kendisini.

Bu kitap, hem o insanlar oluyor, hem de onlara, bir umut, bir ışık, bir yol…

Selin Özen öte yandan, Stefan Zweig’in bir sözünden hareketle, kendi içinde yitik insanlara farklı bir ayna sunuyor.

Yani demem o ki; hayatta, çevremizde o kadar kendi içinde yitmiş insan var ki…

Önemli olan o yitik insanları yeniden keşfedebilmek. Yani nicedir kendi içinde kaybettiği kendini, yeniden bulmuş kişinin, yeryüzünde kaybedecek hiçbirşeyinin olmadığını anlatıyor. Çoğu insan gibi, bu satırların sahibinin de kendi içinde bir dönem bizzat yaşadığı yitikliği, hiçliği, yenmeyle o kadar güzel örtüşüyor ki…

Yüreğine kalemine sağlık  Sevgili Selin Özel diyorum.

Not: Selin Özen’in inanılmaz bir akıcı dille ilmek ilmek işlediği, ördüğü bu ilk taze kitabı, Türkiye’de „Yediveren Yayınları“ arasında „Benim Bir Hikayem Var“ adıyla piyasaya sürülmüş.

Sözün bereketini ve gücünü görmek isteyenler için bu çalışmayı önemle salık veriyorum. Okumak erdemdir, diyorum.

...

„HER ŞEY YENİDEN BAŞLASA…“

Mahmut Telli. 10 Kasım 1938, Tarsus doğumlu, bir başka konuğum bugün.

Bir kitabı anlatırken, tanıtırken, ne kadar „kitap eleştirisi“ deseniz de, o kalemin arkasındaki bir insanı anlatmış oluyorsunuz. Çünkü, kitaplar, genellikle insanın dışa yansıyan farklı bir ışığıdır. Onun iç dünyasını paylaştığı bir meydandır o kitaplar.

Tarsus Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra, Ankara’yı ve ODTÜ’yü yurt edinmiş. Mühendislik eğitimin ardından ver elini yaban yılları… demiş.

Libya’nın ardından, sonradan ikinci vatan olacağını, hiç düşünmediği Frankfurt’a yolu düşmüş. 50 yılı aşkın süredir Almanya’da yaşıyor.

Çok yönlü bir şahsiyet ve katıksız bir Atatürkçü olarak biliniyor.

Tarsus’un bereketli toprağından söz etmiştim ya; işte Mahmut Telli de, ilerleyen yaşına rağmen, o yüreğindeki genç ruhu, üretkenlik karakterini asla yitirmemiş.

Meslek yaşamına paralel, Avrupa’da Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği adlı teşkilatın kurucu babası olmuş. Ardından, Atatürkçü Düşünce Derneği Hessen eyaleti teşkilatının temeline ilk harcı koymuş ve yıllar boyu yönetmiş. Gerek mesleğinde, gerek sosyal yaşamındaki projeleriyle bir dizi ödül sahibi bir isim.

Bunca mesleki ve sosyal uğraşı yetmiyormuş gibi, güçlü edebiyat ustalarıyla yarışırcasına öyküler, köşe yazıları ve gezi yazıları da kaleme almış.

Yabandaki koşulları aşarak, kaleme aldığı şiirleriyle de, Türkiye’nin önde gelen Varlık gibi kimi öncül kültür sanat dergilerinde, ustalarla yarışmış.

Dedik ya; bu üretkenliğin bir kaynağı olması lazım. O da olsa olsa, doğup büyüdüğü topraklardan başkası olamazdı galiba.

Çünkü, üretken olan, yaratan, toprağın kendisidir.

Mahmut Telli’nin kısa bir süre önce çıkan bir kitabını okuyorum.

„Her Şey Yeniden Başlasa…“ sözü bile bir ışık oluyor kitabı eline alana.

Eser, yazarı Telli’nin, kendi özgün yaşamında unutulmayacak kadar önemli hatıra, deneyim  ve gözlemlerini içeren anlatılardan oluşuyor.

Hayat Bilgisi gibi desem, yanlış olmaz galiba.

Hayatın her anının ayrı bir anlamı olduğunu gösteriyor işte bu kitap. Ve her yaşanmışlığın, her anı ve gözleminde pusulası oluyor.

„…Eski yıllara -güle güle- deyip, yeni yıllara yeni beklentilerle girerek, nüfus kağıtlarımızı eskittik. Yeni yıllar, bazen yeni çileleri de getirdi. Aslında geçen her günü iyi değerlendirmemiz ve hem kendimize hem de çevremize yararlı işler yapmamız gerekir. Sonunda pişmanlık duyacağımız işleri yapmamak,gerekir…“

diyor Mahmut Telli, bu kitabına başlarken…

Sanki herşeyin yeniden başlamasına, her günün, „bu olmadı“ deyip, yeniden başlamasını özler gibi.

Hepimiz de ortak duygular vardır kuşkusuz. Bazen bir hata yaptığımızı farkederiz. İki yol vardır o an önümüzde. Ya hata yaptığımızı görmemize rağmen, inatla bu hatayı „tek doğru“ diye savunmaya devam ederiz. Ya da, hatayı anlayıp, tertemiz yeni bir sayfa açarak, sanki gün yeniden doğmuş gibi, yeni bir güne başlar gibi „Herşeye yeniden başlamak“ gerektiğini görürüz.

Mahmut Telli, işte bu kitabında, geçmiş yılların yaşanmışlığına duyduğu özlemi, yer yer örtülü biçimde yer yer de, açık bir dille, tüm şeffaflığıyla ortaya koyuyor. Çıkılan nokta ile, her gün yeniden varılan yeni nokta arasında gidip geliyor. Bir muhasebe gibi. Adını koyamadığı o sonraki ilk yeni noktaya nasıl gidilmesi gerektiğini de düşünerek… Salık vererek…

Bu satırları kaleme alırken, henüz bu kitabı bitirmiş değilim elbette.

Çünkü, hayatta en güzel olan duygunun ‚her şey yeniden başlasa…“ duygusu galiba.

Her okuyuş, yeni bir başlangıç gibi.

Telli’nin yazın dili, o kadar güçlü ve o kadar kucaklayıcı. Ustaca…

Mahmut Telli’nin bu kitabı, okuyunca sizin kitabınız, sizin yaşantınız, sizin özleminiz ve sizin hedefiniz olacak…

„Her Şey Yeniden Başlasa…“ diyeceksiniz. Eminim.

Bu kitap çünkü, yaşı ileri, ruhu ve kalemi genç, bereketli toprakların çocuğu olan, üretken bir ustanın iç yolculuğu diyebilirim. Türkiye’de „Puslu Yayıncılık“  kitapları arasında çıkmış. En kısa sürede okumanızı öneriyorum. Büyük bir keyif alacağınızdan kuşkum yok aslında…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 8 Kasım 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.