Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 5/6 Şubat 2024)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
ACILARDAN BİLE OY DEVŞİRME HIRSININ DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ...
Bugün biliyorum, yine zor bir gece olacak.
Hissediyorum. Çünkü kolay değil.
Resmi kayıtlara göre, 58 bin insana, gayriresmi tesbitlere göre ise, en az 120 bin yurttaşımıza mezar olan, 6 Şubat'taki o korkunç bir gece karanlığından söz ediyorum. Yani, dünyanın adeta altüst olduğu bir ağır felaketi düşünüyorum bugün. Ne diyorum, bilmiyorum.
6 Şubat 2023 tarihinde yeryüzü adeta yarıldı galiba. Yüzbini aşkın masum yaşam bir anda sonlanırken, soluklar bir anda kesilirken, onbinlerce yaralı insan, yıkılan, adeta yerle bir olan o güzelim şehirler, bugün felaketin yol açtığı zor koşullarda kendi yalnızlığında yaşam mücadelesi veriyor.
Bunca acı yetmiyormuş gibi, sokakta, baraka evlerde, çadırda, tam 365 gündür adeta yaşam mücadelesi veren insanlarımızın bir bölümü, aylardır kayıp yakınlarını da çığlık çığlığa arıyor.
Devlet ise, „kayıp vatandaşımız yok“ demekle yetiniyor.
Ben de düşünüyorum: "...Peki bu insanların çığlığı neden? Neden bu insanlar, oğulları, kızlarını, bebeklerini eşlerini, kardeşlerini arıyor? Aklından zoru mu var bu insanların?..." diyorum.
Devlet bu gerçeğe neden devlet ağırlığı ve aklıyla yaklaşmıyor da, meseleyi bir şekilde öteliyor, geçiştiriyor, anlamak mümkün değil.
İnsanlarımız aradan geçen bir yıla rağmen, kendilerine verilmiş sözlere uygun gelişmelerin olmadığını anlatıyor ve bas bas bağırıyor özgür tv kanallarında.
Bunların çoğu da, insanı derin düşündüren, yürek dağlayan isimsiz yazgılar bunlar...
…
İyi hatırlıyorum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremin vurduğu bölgeleri ilk günlerde gezerken, en geç bir yıl içinde en az 300 bin konutun bitirilip, mağdur ailelere teslim edileceği sözünü, müjdesini vermişti. İnsanlarımız umutlanmıştı. Çünkü devletine inanıyordu. Güveniyordu.
Aradan bugün 365 gün geçti. Bölgede bitirililmiş ve kura ile sahiplerine teslim edilen konut sayısı ise, sadece 7 bin 500 olduğu öğreniliyor. Yani devlet, Cumhurbaşkanı’nın verdiği sözü ne yazık ki yerine getirememişti.
Bu yüzden, hala kırsalda tarlalarda, insanlık dışı koşullarda, çadırlarda yaşamaya, baraka ve konteyner evlerde ayakta kalabilmek zorunda bulunuyor yüzbinlerce insanımız.
Evlerine ne zaman kavuşurlar? Kavuşurlar mı? O da ayrı bir sorun.
Bilemiyorum. Diliyorum insanımız için.
…
Cumhurbaşkanı için Hatay’daki son konuşma metnini kim yazdı, bilemiyorum ama, sanki Recep Tayyip Erdoğan’a bir kastı olması lazım, diye düşünmeden de edemiyorum.
Erdoğan’ın Hatay’daki konuşması, halk arasında siyasi bir şantaj olarak yorumlanıyor.
Cumhurbaşkanı yaklaşık özet bir ifadeyle: „Oyunuzu bize vermezseniz, bizimle birlikte olmazsanız, o zaman size merkezden yardım gelmez“ diyebiliyor. Kimi "şantaj bu" diyor, kimi"tehdit". Yani, dünya siyasetinde ileride adeta ders olabilecek bir „tehdit“e, "şantaj"a imza atan Cumhurbaşkanı kimliği veriliyor.
Kulaklarıma inanamadım, inanın. Birkaç kez izledim. Evet duyduklarım doğruydu. Cumhurbaşkanı, verilen söze uygun 300 bin konutu bekleyen mağdur bölge halkına: „Sizden bize oy yoksa, merkezden yardım da, hizmet de size yok“ diyebiliyor.
O'nun ifadesinin öz Türkçesi böyle bir anlamı veriyor.
…
Bu konuşma metnini belirleyenin, Cumhurbaşkanına bir kastı yok ise, ne diyeyim; sözün bittiği yer gerçekten.
Ancak bunun bir adım ötesi de var. Cumhurbaşkanını dinleyenlerin aynı anda avuçlarını yırtarcasına yoğun alkış vermesi.
Bu bana biraz manidar geldi. Sosyal medyada kimi yorumcular, „Halk layık olduğu şekilde yönetilir“ gib eleştirel ifadeler sarfederken, bölge halkını da suçluyor.
Bence o alkışlayanlar, depremin en ağır vurduğu Hataylılar olamaz. Asla! Olsa olsa o alkış sahipleri, toplantıyı dolduran bölgeden yandaşlardır.
Hemen her yerde olduğu gibi, profesyonel alkışçı ve tezahüratçılar ordusunun neferleri onlar. Her yer de bölük bölük toplandıkları gibi. Kimisi bunlara bindirilmiş kıtalar diyor.
…
6 Şubat 2023’ten bugüne kadar aradan tam bir yıl geçmiş.
Gece yarısı düşünüyorum. Aya, bir Türk’ü gönderiyoruz ama, deprem bölgesine, insanlık onurunu nedense yaşatamıyoruz. Yazık çok yazık.
İçimiz ağlıyor hatırladıkça o ilk günleri elbette.
İnsanlarımıza insanca yaşam imkanı sunamıyorsak, aya gitsek ne yazar, tüm gezegenlerde AK UZAY İSTASYONLARI kursak, ne yazar!
Siyasi şantajlara yönelmeden, devletin tüm imkanlarını kullanarak bu insanlara verilen sözlerin artık tutulması gerektiğini ve bunun da sosyal devleti yöneten siyasetçilerin, yöneticilerin asli görevi olduğunu hatırlıyor ve hatırlatıyoruz bir gazeteci sorumluluğuyla.
Yaraların bir an önce sarılacağına ve yeniden yüzlerin güleceğine dair devlet sözünün tutulmasını da ivedilikle bekliyoruz.
Bu arada böyle bir ağır felaketin, hem de "100. Yıl" için güzel, heyecanlı dilekler tuttuğumuz ve yeni yüzyıllara dair sözler yeminler ettiğimiz günlere denk gelmesi, daha bir kanatıyor yaramızı.
Depremin korkunç boyutu görüldükten sonraki haftalarda, dünyanın dört bir köşesinden Türkiye'ye yönelik böyle yoğun ve sıcak yardım elini de hatırlatmak istiyorum.
Şimdi sıra devletimizde, diyorum.
Mevcut iktidarın ülkede yol açtığı onca gerilim, ekonomik darboğaz yetmiyormuş gibi, deprem acılarını seçim sandık ve oya çevirme söylemleri toplumda tepkileri daha da büyütüyor kuşkusuz.
Kuzular can; kuzular yaşam, kasap ise et derdinde, gibi bir şey.
Böyle gider mi? Elbette gitmeyecek. Onca baskıya ve kuşkulu senaryolara rağmen, su yatağını bir gün bulacak.
Aşacağız bu zor günleri elbette. Ve dindireceğiz bunca acıyı.
Bu inançla, şimdi daha çok ayağa kalkma zamanı ve bu büyük felaketi, "kader" veya "takdiri ilahi" diye damgalayanları, "takdiri siyasi" cambazlıklarla toplumu uyutan ve yalanla, safsatayla oyalayanları susturma zamanıdır diyorum.
O gün, bir gün gelecek elbet. Buna yürekten inanıyorum.
Mutluluk ve huzur, barış içinde gönençli birlikte yaşam yakın.
Dayan… Biraz daha diren sevgili ülkem!
Sen ışığı görecek, tüm enkazların altından kalkacak güçtesin.
Çünkü sensin o güç, o kuvvet, sen.
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 5/6 Şubat 2024)
0 Yorum