AZILI SOYGUNCULARA "GÖNÜLLÜ REHİN" OLMAK - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

AZILI SOYGUNCULARA "GÖNÜLLÜ REHİN" OLMAK

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 17 Ocak 2024)

GÖZÜ DÖNMÜŞ KATİLLERE GÖNÜLLÜ REHİNE OLMAK…

Horst Reber: Gazeteci… İnsan… Aktivist…

Ölümle Yüz Yüze Gelmek…

Bugün anlatacaklarım sıradışı bir olay.

Duyunca şaşırıp, biraz ürküp „nasıl olur böyle bir şey?“ diye düşünebilirsiniz.

Ama gerçek bir insan öyküsünü anlatacağım.

Aslında bundan tam on yıl önce (2013 Ocak ayı) O’nun öyküsünü yazmıştım.

Bir kahve sohbetinde, O’nun Almanya’da bir tarih yazdığı, her babayiğitin göze alamayacağı kararını konu etmiştik. Yayınlamıştım. Dün eski bir tanış meslektaşımdan duydum. O sıradışı kahraman Alman, iki gün önce yaşamını yitirmiş.

O’nu, bugün yeniden anlatmaktansa, arşive gidip, 10 yıl önce Almanya’daki gazetemiz Toplum’da paylaştığım öyküsünü buldum. Aşağıdadır.

Bir gazeteci herşeyi göze alabilir mi? Almalı mı? Bilmiyorum. Ama O, o günün koşullarında bunu yaptı. Ölüm haberini duyunca, bunca dondurucu soğukta, içimin üşüdüğünü hissettim.

Toprağı huzur bulsun, diyorum. O, oldukça sakin adam, aklımda hep sıradışı, korkusuz bir kahraman olarak kalacak.

….

ÖLÜM VE DEHŞETE GÖNÜLLÜ REHİNE OLMAK…

Bir an için Frankfurt’un bir sinema salonunda olduğunuzu düşünün ve perdeye yansıyan görüntülere dalarak, başınızı alıp başka diyarlara gittiğinizi varsayın. Örneğin, senaryo gereği bir mağazayı basan iki soyguncu, işyerinde görevli ve hamile bir kadını bir başka gönüllü rehine ile değiştirmeye hazırlanıyor, diyelim.

Kadın rehine elleri başının üzerinde bir adım atıp olay yerinden korkuyla uzaklaşırken, gönüllü rehine de benzeri adımla, silahlı eylemcilerin beklediği dükkana yöneliyor. Inanılmaz bir gerilim var ve her iki masum insan adım adım birbirine yaklaşıyor. Yolun tam ortasında gözgöze geliyorlar hiç konuşmadan.

Teröristler ile pusuda bekleyen güvenlik güçlerinin zamanla yarışı dikkati çekiyor. Ve....”

Şimdi bu satırları okuyup, bir polisiye filminden söz ettiğimizi düşünmeyin. Çünkü, Almanya’da, takvimlerin 27 Aralık 1972 gününü gösterdiğinde bir soğuk günle uyanan Trier kenti, tam da böylesi bir olaya meydan olmuş. İşlek bir ana caddede, ateşli silahlar malzemesi satan mağazanın birinde, 5 çocuk annesi ve üstelik bir hamile kadının kurtulması için, Bild gazetesi adına çalışan Horst Reber adlı genç bir gazeteci, kendini adeta tehlikeye atarak, gönüllü rehine olmaya hazır olduğunu söyledi. İnanılması güç ama, 40 yıl önce (bugün artık 50 yıl) yaşanan unutulmaya yüz tutmuş tarihi bir gerçek bu. Hem de Ren-Falz eyaletinin ilk rehine eylemi olarak tarihe geçmiş.

Yıl 2013. Horst Reber bugün 68 yaşında ve kendisiyle Neu Isenburg’ta tipik bir Alman kahve lokalinde, 40 yıl önce tüm dünyada merakla takip edilen bu büyük olayın baş kahramanı sıfatıyla geçmişi ve yaşadıklarının birçok ayrıntısını konuşuyoruz. Bir yandan da o günlerde dünya medyasında hakkında çıkan yazılardan oluşan arşivi karıştırıyor.

28 YAŞINDA BİR GENÇ MUHABİR

“Günlerden 26 Aralık 1972 idi. Bild gazetesi’nde muhabirlik yapıyordum. Henüz 28 yaşındaydım. O gün yazı işlerimize Trier’den “acil” ibaresiyle bir küçük haber düşmüştü. Bir silah satış mağazası soyulmak isteniyordu ve silahlı iki eylemci, 5 çocuk annesi ve üstelik hamile bir kadını rehin tutmuştu. Yazı işlerinden sorumlu amirim, hemen Trier’e hareket etmemi söyledi. Sabah erken Trier’e ulaştım ancak olay yeri dört bir yandan güvenlik amaçlı çevrili idi. Polis kimseyi yaklaştırmıyordu. Basın toplantısı yapılacağını öğrendim. İlk bilgilere ulaşmak için, oraya gittim. Emniyet Müdürü, eylemcilerin elindeki hamile kadının serbest kalabilmesi için, gönüllü bir rehine arandığını söyledi. O an için hiç tanımadığım o hamile kadını düşündüm ve nasıl olduysa annem aklıma geldi. Söz alarak, -eğer uygun görürseniz, aradığınız o gönüllü rehine olmaya hazırım” dedim. Salonda bir anda büyük bir sessizlik oldu. Belli ki kimse böyle birşey beklemiyordu.”

Kasvetli bir sonbahar sabahının lik ışıklarıyla birlikte haber ajansları bu kez, bu gönüllü rehine olayına yoğunlaşmış ve tıpkı sinema senaryosuna uyarladığımız gibi, sisli bir günde, operasyon planlandığı şekliyle uygulamaya konmuş. Yani, gangsterler, hamile kadını adım adım salıverirken, karşıdan yine adım adım gelen genç rehineyi beklemeye başlamış.

Ve Horst Reber artık inanılması güç bir belirsizlik sürecine kendini bırakmış.

Anlatıyor:

“…Sabah, yanılmıyorsam, saat 07:30 sularıydı. Polis, benim rehine olmayı önermem üzerine, 1 saat kadar bazı şeyleri benimle konuşma gereği duymuştu. Bu kararın çok kritik olduğunu, yanlış bir davranış halinde, bunu hayatımla ödeyebileceğimi söylemişlerdi. Biraz davranış psikolojisi önerilerinde bulunmuşlardı. Tanımadığım gangsterler ile, megafonla yapılan ön görüşmeler sonucunda, sonunu göremediğim riskli bir yola çıkıyordum. Farkındaydım. Silahlı eylemciler kesinlikle polisten rehine istemiyordu. Benim gazeteci olduğumu öğrenince hemen kabul ettiler. Derken işaret verildi ve anlaşmaya uygun biçimde, kadın rehine ve ben karşı istikametten ve birbirimizin adımlarını bekleyerek ilerlemeye başladık. Ellerimiz havadaydı. Sabahın ilk sessizliğinde, zaman ilerlemek bilmiyordu. Bir süre sonra, hamile kadının bitkin ve ağlamaklı yüzünü görünce, bir insana yardım etmenin nasıl birşey olduğunu gördüm. Yolun tam ortasında gözgöze geldik. Ağlıyordu. Hiç birşey söylemeden sanki saatlerce birbirimize baktık. İlerleyip birbirimize sırtımızı vermek zorunda kaldık. Daha kapıya ayak basar basmaz, ensemden içeri çekip bir sandalyeye bağladılar. Oldukça sinirli tonda, bir yanlışlık yapmam halinde bunu hayatımla ödeyeceğimi peşinen söylediler. O an için garip bir duygu sardı beni. Karşımda gözü dönmüş, öfkeli 22-23 yaşlarında iki silahlı insan vardı. Bir an gözümü kapatıp, birşeyleri beklemeye başladım. Neyi? Bilmiyordum...”

TEK HEDEFİ, AZILI İKİ GANGSTERİN EYLEMİNİ KANSIZ SONLANDIRABİLMEK…

Horst Reber, o gün nasıl böylesi soğukkanlı olabileceğini bir türlü tanımlayamıyor. Çünkü, 27 Kasım 1972 tarihini yorumlamakta kendi de zorlanıyor. Tek amacının, eylemci gangster ile bir iletişim kurup, olayın kansız biçimde sonuçlanma olduğunu söylüyor. Yaptığı “gönüllü rehine olma” davranışının hayatına da malolacağının bilincinde. Nitekim, bir eylemcinin iki ayağı arasına tek kurşun sıkmasını da, o an dün gibi anımsıyor ve durumun ne denli ciddi olduğunu anlatırken, gözleri ise, sanki o anı bizzat size de birebir yaşatan izi bırakıyor.

Zaman zaman tıkandığını hissediyor ve durup düşünüyor anlatırken.

Bu acımasız eylemin geri plan öyküsü de ayrı bir bilmece. Doğu Almanya’da bir dönem polislik yapan Hermann Ehring, Lüksemburg tren istasyonunda, Alphonse Follscheid ile tesadüfen tanışır. Belli ki, aynı yazgıyı paylaşan ve ortak bir ruhsal çıkmazda olan iki adamın bir hedefi vardır. Banka soymak ve para sahibi olmak. Bunun için tabanca gerek. Bunun yolu da, bir silah mağazasından silah çalmaktan geçiyor. Yol Trier’e düşüyor ve asıl öykü böyle başlıyor.

DÜKKAN SAHİBİ KAÇTI AMA EŞİ REHİN KALINCA…

Fakat, silah alıp çıkmak planlanmışken, ceketin altında taşıdığı uygun kurşunları haznesine sürüp, mağaza sahibini tehdit ediyor. Satıcı adam, nasıl olduysa ani bir hamle yapıp, dükkanın arkasına kaçmayı başarıyor ancak, eylemcilerden birinin açtığı ateşte sol sırtından yaralanıyor. Buna rağmen arka kapıdan kaçabiliyor. Fakat geride rafları düzenleyen, 5 çocuk annesi hamile eşini bırakarak. Polisin alarma geçmesi üzerine, durum çok daha karmaşık bir hal alıyor.

Ve derken, dükkandaki kadın rehin tutuluyor ve polisten 500 bin Mark fidye isteniyor. Etrafının sarıldığını anlayan eylemciler, kuşatmanın kaldırılmaması halinde, ellerindeki rehineyi öldürecekleri yolunda tehdit savuruyor. Hatta en vahşi ve acımasız bir yola giderek, gangsterlerden biri, kadını zorla yatırıp, ırzına geçiyor.

Gece yarısı sabaha yavaş yavaş dönüşürken, durum giderek kritik bir hal almaya başlıyor.

İçişleri Bakanlığı operasyon kararı eşiğinde ancak, rehinenin hayatı da sözkonusu olunca, eylemi taktik icabı ertelemek zorunda kalıyor. Eyalet polisi de böylesi bir olaya müdahale konusunda tecrübesiz ve yanlış bir sonuç çıkmasından çekiniyor.

Horst Reber’in “gönüllü rehine olma” kararı, aslında emniyet teşkilatını büyük ölçüde rahatlatıyor. Zaman kazanmak için ideal bir çözüm olarak görüyor.

Horst Reber, 9 saat süreyle rehin kaldığı mağazada, fidye konusu başta olmak üzere, eylemcilerin, dört yanı kuşatılmış mağazanın polis tarafından basılmadan kaçmalarını sağlayacak güvenli planına da katkı sunabileceğini ifade ediyor. Gözü dönmüş iki gangsterin, bacakları arasında korku atışı yapmasına rağmen, soğukkanlı olmayı deniyor.

DEHŞET VE GERİLİM DOLU SAATLER

Soyguncuların 500 bin Mark fidye miktarını karşı tarafa aktarmada telefonla aracılık yapmaya başlıyor. Bu konuda, muhatap olarak polis yerine Kızılhaç teşkilatı bölge başkanı seçiliyor. Zaman ilerledikçe gerilim artıyor. Öylesi bir anda, eylemcilerden biri, Hort Reber’in elindeki telefonu kablosundan çekip yere fırlatıyor. Ve o anda, iletişim imkanı da kopuyor. Horst Reber  anlatıyor:

“…O an çocukluğumda okul yıllarım aklıma geldi. Eski telefonların tuşuna birkaç kez belli bir ritmde bazen bir hattı yakalamanın mümkün olacağını hatırladım. Eylemcilere, kendilerine yardımcı olmaya hazır olduğumu belirtip, bunun için dışarı ile iletişime devam etmemiz gerektiğini söyledim. Aksi takdirde her üçümüzü de ölüm bekliyordu. Bunu isteyip istemediklerini sordum. Yumuşadılar. Derken, telefonu tekrar bağlayıp, okul yıllarımda öğrendiğimi denedim. Ve mucize oldu sanki. Tuşa parmağımla üç kez belli aralıklarla dokununca, karşıma yaşlı bir kadın çıktı. Tesadüf bu ya, mağaza sahibinin annesinin eviydi.

O zaman dükkan ile, ev arasında bu telefon üzerinden, numara tuşlamadan, üç kez basarak, doğrudan bir bağlantı olduğunu düşündüm. Ancak karşımdaki yaşlı kadın ağır işitiyordu. Olaylardan haberi olmasa gerek, beni anlamamıştı. Kendisine, olayı iki cümle ile özetleyip, polise şu bilgileri aktarmasını önerdim. Ancak, yüzüme kapattı. Yılmadım. yeniden denedim. Ancak aynı kadın bu kez beni rahat duymuştu. Biraz sonra yeniden irtibatı sağlamaya başladık.

Ancak bu kez, megafonla irtibat kurabiliyordum. Sonuçta, fidye miktarının 40 bin Mark’a inmesi konusunda karşımdaki silahlı insanları ikna etmeyi başardım ve bu parayı paylaşabileceklerini belirtip, polisin de peşlerine düşmeyeceği sözünü verdim. Çünkü, rehin olma öncesinde polisle benim yaptığım ön görüşmede, kaçma halinde peşlerine düşülmeme sözü almıştım. Sonuçta polisin müdahale etmemesi konusundaki bu güvenceyi aktarmıştım. İstemlerin yerine gelmesi, yani 40 bin Mark fidye, bir araba, ve polisin en az 1 saat takibe yeltenmeme sözünde uzlaşıp, olaya son verme anı yaklaşmıştı…”

Horbt Reber anlatmayı, yine o günleri o saatleri şimdi de yaşıyormuş gibi sürdürüyor.

Daha önce, saat 11’e dek eylemcilere süre tanıyan ve aksi takdirde mağazaya silahlı baskın planlayan polis, geri çekiliyor ve bu kez saat 15:30 sularında, gerilimli an başlıyor. Doğu Alman eski polis gangster, araca yöneliyor. İçindeki parayı gördükten ve aracı çalıştırdıktan sonra, mağazadaki arkadaşına işaret ediyor. Elindeki silahı da, olası bir yanlış hareketimi düşünmüş olsa gerek, tamamen bana doğrultuyor. Silahlı arkadaşı, kapıda beni iteleyerek, tek söz etmeden araca atlayıp, lastiklerin çığlığını meydana bırakarak, uzaklaşıyorlar.

„ÇOK ZOR BİR SORU BU!“ DİYOR YÜZÜME BAKARAK…

Sonrası? Eski polis Ehring, yolda bir ormanlıkta izini bir süre kaybettiriyor, Lüksemburglu Alphonse Follscheid ise, bir süre sonra, bir hemzemin geçitte polisle girdiği çatışmada yaşamını yitiriyor.

Horst Reber, silah dükkanından çıkarken, haber ajansları tüm dünyaya bu olayla birlikte onun misyonunu da duyuruyor. Ertesi gün tüm dünyadan Bild Gazetesi’nin kahraman ilan edilen genç muhabirine, sayısız kutlama ve hayranlık mesajları geliyor. Hatta evlenme teklif eden bile var.

Bild Gazetesi’nin kurucusu Axel Springer, kahraman genç muhabirinden ve elbette nadir güzellikte bir gazetecilik öyküsü çıkarmış olmasından onur duymuş olsa gerek, adına özel bir kokteyl veriyor.

Reber bu örnek davranışından ötürü, dönemin İçişleri Bakanı’ndan da bir Federal Liyakat Madalyası alıyor.

Bugün olsa, aynı kararı verir miydi acaba?

Horst Reber, biraz düşünüyor ve kelimeleri seçerek yanıt arıyor:

“Çok zor bir soru bu!”

HAYATI „Tİ“YE ALABİLMEK…

Aradan bugün (Yıl 2013) tam 40 yıl geçmiş ve Horst Reber artık emekli. Gangsterlere cezaevinde iken mektup yazıp bazı soruların yanıtı aramış. Ancak, sorular yanıtsız kalmış. Bugün bu isimlerden biri hayatta değil. Diğerinin ise nerede olduğu belli değil. 27 Kasım 1972 günü silahlı eylemcilerin elinde, rehine olarak korkulu bir gece geçiren hamile kadın ise, yaşamıyor.

Horst Reber’in 40 yıl önce belleklere kazınan “Trier’de gönüllü rehine olmak” kararı, aslında tarih yazmak gibi birşey. Adeta bir Amerikan sinema filmi. Kimbilir?..

Evet! Alman meslektaşımın, yıllanmış, sıradışı, itiraf etmeliyim; şahsen asla cesaret gösteremeyeceğim, adamakıllı cesaret isteyen bu sıradışı öyküsü, özetle böyle işte.

Bu gerçek filmin korkusuz kahramanı ise, bugün artık hayatta olmayan bir meslektaş.

Adı Horst Reber. Yitirmişiz. Ruhu şad olsun.

O’nu, bir gün Frankfurt yakınlarındaki bir kasabada şahsen tanımıştım. Öyküsünü soğuk bir Aralık günü akşama doğru sohbete konu etmiştik. O özel çay-kahve sohbetimizde tanık olduğum ve hayatı bir anlamda „ti“ye alan, oldukça sakin, rahat konuşan, iyi dinlemeyi bilen, farklı bir Alman karakteri olarak hatırlayacağım. Huzur içinde uyusun…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 17 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.