Toplum24 / ALMANYA (Makale: 28 Temmuz 2023)
Kemal ŞENER Yazıyor:
"1941 BAHARI"
Sinema dünyasının büyük bir merakla beklediği Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer’in hayatını konu edinen film nihayet bu hafta vizyona girdi. Beyaz perde sanatının uzmanları, film daha gösterilmeden fragmanının sosyal medyada büyük ses getirdiğinde hemfikirdiler. Hatta muhteşem bile sayıyorlardı. Böylece film daha vizyona girmeden herkesi meraklandırmışlardı.
Filme konu olan Robert Oppenheimer atom bombası projesinin başında yer almış, bu projenin dünyanın ilk atom bombasını yapması için çalışmış bir fizikçi ve bilim adamıdır. Oppenheimer filmi, Robert Oppenheimer'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında Los Alamos'ta gerçekleştirdiği nükleer bomba projesini konu alıyor ve bombanın Hiroşima ve Nagazaki'ye atılmasından sonra yaşadığı psikolojik süreci anlatıyor.
Ben filmi daha görmedim. Ama savaşta bir doktorun yaşadıklarını konu edinen ve onun yaşadıkların anlatan bir başka film daha var, „1941 Baharı“, onu görmüştüm. Spring 1941 de Nazi Almanya’sının Polonya’ya saldırmasını ve bu saldırısı sonrası Arthur Planck adlı başarılı bir doktorun ailesiyle mutlu olarak yaşadığı şehri terk etmek zorunda kalmasını konu alır. Kaçarken de korunmak amacıyla bir eve sığınmak zorunda kalmalarını ve orada yaşananları.
Filmin asıl kahramanı 70'li yıllarda, tanınmış bir Kanadalı-Yahudi çellist olan doktorun eşi Clara Planck’tır. Film Clara’nın restorasyondan geçmiş bir konser salonunda sahne almak için kızıyla birlikte Polonya'daki memleketine gelmesiyle başlar. Şehri ziyaret ederken, 1941 baharı olaylarını hatırlar ve beyaz perde 1941 baharına ara sıra geri dönüşlerle hatırladıklarına sahne olur.
Alman işgali sırasında Clara, genç bir Yahudi doktor olan kocası Arthur, iki kızı Lisa (6) ve Eva (3) ile sığınacak bir yer arar. Aile, yıllar boyunca yerel çiftçi pazarlarında kendilerine sebze satan sempatik bir kadın olan Emilia'ya ait kırsal çiftlikte kaçıp saklanmaya çalışır. Kaçışları sırasında Naziler onları sokakta yakalar ve kızı Eva bir çite tırmanırken sırtından vurulur.
Kalan aile üyeleri, yakın zamanda dul olan Emilia'nın evine sığınır. Hıristiyan ve görünüşte çok Aryan olan Emilia, onları tavan arasında saklar. "Fazla" Yahudi görünen Clara ve Lisa, keşfedilme korkusuyla akşama kadar tavan arasını terk edemezler. Arthur, bir Yahudi'nin algılanan özelliklerine sahip olmadığından gün içinde karşılığında çiftlikte çalışmaya yardımcı olmak için Emilia'nın kuzeni gibi davranabilir.
Nazilerin çeşitli vahşet sahneleri, ailenin çiftlik evinde mahsur kaldığı ve ayrılamayacağı korkularını pekiştiriyor. Bu arada arkadaşlığa ihtiyacı olan Emilia ile Arthur arasında bir ilişki gelişir. Clara ilişkiyi keşfeder ve perişan olur, ancak hayatının ve kızının hayatının Emilia'ya bağlı olduğunu farkındadır; ne kadar tedirgin ve kızgın olsa da bu garip ilişkinin devam etmesine çaresiz izin verir. Emilia hamile kalır ve Arthur’dan kendisini Yahudi ailesine tercih etmesini ister.
Arthur reddeder ve Emilia da, onun çatı katında eşini haftada sadece bir defa ziyaretine izin vermekle yetinir. Ancak Clara baskıya ve aldatmacaya dayanamaz ve Lisa'yı da alıp oradan ayrılmaya karar verir. Arthur da Yahudi ailesini yalnız bırakmaz ve onları yakındaki bir eski hastasının evlerinden birinde saklar. Ne yazık ki bir gün sonra Almanlar tarafından keşfedilirler ve kasabanın içinden geçen bir grup esir Yahudi’ye katılmak zorunda kalırlar.
„1941 Baharı“ filmi, Clara'nın kasabayı ve çiftlik evini ziyaret ettiği modern sahnelerle serpiştirilmiştir. Çeşitli noktalarda Emilia'yı ya da köyde ve çiftlikte yaşlı bir kadın olarak ona benzeyen birini görüyoruz.
Film konserle bitiyor. Clara, tüm aile üyelerini, sempatik kasaba halkını ve Emilia'yı çocuğuyla birlikte izlerken duygularımızın en hassas uçlarına dokunarak bitiyor
Savaş başka bir şey, sanat başka. Lili Marlen bir Alman şarkısı; savaş yıllarında bile Almanların dilinden değil, tüm dünyanın dilinden düşmeyen bir şarkıydı. Sadece siperdeki Alman askerleri değil, onlarla savaşan İngiliz askerleri de, Amerikan askerleri de, hatta Rus askerleri de dinlerdi, tabii bizler de. Marlene Dietrich söylerdi şarkıyı ve dinleyenlerin yüreklerini yakardı.
“Kışlanın önünde,
Büyük kapının önünde,
Bir fener duruyor
Ve o hala orada duruyor mu?
Orada bir daha buluşmak istiyoruz,
Fenerin yanında durmak istiyoruz
Lili Marlen'in bir zamanlar yaptığı gibi,
Lili Marlen'in bir zamanlar yaptığı gibi.
İkimizin gölgesi,
Tek gibi göründü;
Birbirimizi sevdiğimiz
Hemen oradan anlaşılabilirdi
Ve tüm herkes bunu görmeli,
Lambanın yanında durduğumuzda.
Lili Marlen'in bir zamanlar yaptığı gibi,
Lili Marlen'in bir zamanlar yaptığı gibi.
Senin adımlarını biliyor,
Senin güzel adımlarını,
Her akşam yanıyor,
Ama o beni unutalı çok oldu.
Ve bana kötü bir şey olmalı mı
Lambanın yanında kim duracak
Seninle, Lili Marlen,
Seninle, Lili Marlen?
Sessiz bir odadan,
Dünyanın dibinden
Kendini bir rüya gibi yükseltiyor
Senin âşık ağzın.
Geç vakit sis sardığında
Lambanın yanında kim duracak
Seninle, Lili Marlen,
Seninle, Lili Marlen?
Geç vakit sis sardığında
Lambanın yanında kim duracak
Seninle, Lili Marlen,
Seninle, Lili Marlen?“
Kemal ŞENER Yazdı.
Toplum24 / ALMANYA (Makale: 28 Temmuz 2023)
0 Yorum