ÇOCUK YAŞTA İDAMLIK URGAN İLE TANIŞMAK... - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

ÇOCUK YAŞTA İDAMLIK URGAN İLE TANIŞMAK...

Toplum24/ALMANYA: (YazıYorum: 13 Aralık 2023)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
 
13 ARALIK... BİR ÇOCUK... İDAMLIK BİR URGAN...
İnsanların hatıraları arasında, güzel olduğu gibi, tozlanmış acı sayfalarda vardır mutlaka.
Hemen herkesin şimdi iyisiyle kötüsüyle anımsayabileceği gibi.
 
Bir anne baba geldi bu sabah erken saatlerde gözüm önüne. Hayal kurdum. Dargöz bir-iki odalı evin birinde, yağmurun rutubetinin nasıl da yansıdığını düşündüm. Ellerindeki siyah beyaz bir fotoğrafa bakarak, gözü yaşlı, kimi için için, kimi yüreğinden ağlayan insanların yüzündeki hüznü gördüm.
Anadolu’nun herhangi bir kasabasındadır belki böylesi bir ev, ya da büyük kentlerin kıyısından birinde, kendi halinde bir dörtduvar.
 
Hayal işte. Gözü yaşlı bir annenin sürekli sarılıp öptüğü oğlunun fotoğrafına takılıyor gözlerim.
Çok şey söyler bazen bir fotoğraf karesi. Çocuksu bir yüzün yüreğine yüklenmiş ağır bir savunma mücadelesini görüyorum. Tam da o an, Erdal Eren diye hala 17 yaşında olan bir çocuk geliyor aklıma.
"Kimdir bu çocuk?" diyebilirsiniz belki de.
 
Hatırlayalım…
12 Eylül 1980 darbesini izleyen acımasız günlerde, 18 yaşından küçük olmasına rağmen, cinayet işlediği iddiası, yasalara kılıflanarak, mevcut Türk Ceza Kanunu'nun idamla ilgili kısmına uyarlanarak, yasa gereği yaşı büyültülerek, idam edilen, hayattan koparılan bir isimdir Erdal Eren.
Tutuklandığında yaşı 17 idi ve henüz çocuktu Erdal Eren. Tek suçu ise, o dönemler toplumsal yaşamda yer yer etkin olan aşırı sol örgütlerinden birinde üye olmak ve devletin güvenliğini tehlikeye sürüklemekti.(!)
 
O günlerde elbette daha nice genç insan, sağ-sol ayrımı yapılmadan asıldı. Erdal Eren de onlardan biri oldu.
Bu çocuk, o günlerde 26 Eylül 1964 doğumlu idi. İdamı ise, 13 Aralık 1980 tarihine denk geliyor. Yani tam 43 yıl önce bugün.
Yasalar o günlerde, izin vermese bile, henüz 17’sinde iken, yaşı, bir gecede doktor raporuyla büyültülerek, apar topar idam edilen Erdal Eren’in acı ölümünün tam da yıldönümünde, yani 10 yıl kadar önce, İstanbul’un göbeğinde bir ilköğretim okulundan gelen bir fotoğraf da çok düşündürmüştü beni...
 
Bir öğretmen, öğrencilerinin eline birer ip tutuşturmuş ve sosyal medyaya da resim koyarak, kaleme aldığı tartışmalı yorumuyla açıkça idamın geri gelmesini istiyordu. Minicik çocuklar ise, ellerindeki ipin anlamını bilemeden, öğretmenlerinin sadece isteğini yerine getiriyordu.
Aradan bunca yıl geçti artık. O çocuklar bugün büyüdü. En az 20 yaşındalar mutlaka onlar.
Yani Erdal Eren’in asıldığı 17 yaşından da büyükler bugün. Önlerine o fotoğraf geldiğinde ne düşünüyor acaba o çocuklar?
 
Yine merak ediyorum; onların anne babaları, şimdi ne hissediyorlar?
Öğretmene nasıl bir tepki gösterdiler? Okul yönetimi, Milli Eğitim Müdürlüğü veya Milli Eğitim Bakanlığı, hatta savcılar bu resim karşısında ne gibi yasal hakları kullandılar?
 
Bir erişkin olarak elbette idama taraf veya karşı olabilirsiniz. Bunu erişkin ortamlarda dillendirmek de en doğal hakkınız olabilir. Çünkü inandığımız demokrasi buna imkan verir.
Ama, ne olur, çirkin emellerinize, biryerlere mesaj ulaştırmak uğruna, günahsız çocukları alet etmeyiniz...
 
Ne çocuklar, ne genç ergenler yağlı urganlarda boğularak ölsün; ne de körpecik beyinleri çocukların, böylesi idam seviciliği gibi bir zihniyetle öldürülmesin…
Yapmayın ne olur! Yapmayın!
 
Avare, arabesk düşünceleriniz ve çirkin hayallerinizde çocukları zehirlemeyin!..
Çekin kirli elinizi aydınlık yürekli, körpe canların üzerinden...
...
 
…ve birden gelir yine aklıma
zaman tünelindeki bir soğuk aralıktan,
giz bezeli, o sinsi onüçüncü gün,
kimbilir; kim hatırlar ki bugün
acılı bir ananın, yüreğiyle nasıl da dövündüğünün...
...
...yıllar sonra yoğunlaşırken bulutlar
düşer gibi, bir yamaç çığı üstüme,
anlarım ağarırken tanyeri
umudumun ağır ağır çöktüğünün,
ve kollarım da çözülür birden,
damla damla gelir acısı dünün,
karanlığa boğulurum yine ben
ıslak ve yağlı kokusunda her sefer,
hain bir kördüğümün...
...
...daralırım, yağlı urganların ilmiğiyle
hatırladıkça soluğunun çocuksu tükenişini,
küçüldükçe ışığı yavaş yavaş masum gözünün,
ve başlar o an, sarmalar beni kolları gereksiz bir ölümün,
tutsak alır yine yaralı yüreğimi, derin, karanlık bir hüzün...
 
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA: (YazıYorum: 13 Aralık 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.