DİLAN POLAT’IN DÜNYASI VE GENÇLİĞİN ‚DİLAN’I… - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

DİLAN POLAT’IN DÜNYASI VE GENÇLİĞİN ‚DİLAN’I…

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 13 Kasım 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

DİLAN POLAT’IN DÜNYASI VE GENÇLİĞİN ‚DİLAN’I…

Türkiye’de toplumun önemli bir bölümü çok meşgul.

Ülkenin başında çöreklenen karanlık bulutlar yokmuş gibi, Anayasa Mahkemesi’nin bile tehdit edildiği, hukuk devleti ilkesinin ayaklar altına alındığını görmezden gelerek, bir tek konuya odaklanmış gibi.

O konu, Dilan-Engin Polat adlı, düne kadar adı-sanı duyulmayan br genç çiftin sahip olduğu inanılmaz servet ve internet fenomeni olan bu çiftin rüyaları zorlayan yaşam biçiminden başka bir şey değil.

Benim buradaki amacım, adı geçen çiftin, kaynağı henüz bilinmeyen ve soruşturması adli makamlarca süren büyük serveti hakkında herhangi bir yargıya varmak, ithamlarda bulunmak değil.

Beni en çok ilgilendiren ve biraz da düşündüren çoğunluğu genç kız olmak üzere kadın dünyasından yedi milyon kişinin internet ortamında, Dilan’ın sosyal medya takipçisi olması.

Takipçilikten de öte, Dilan Polat’ın sosyal medya paylaşımlarının milyonlarca insanı yeni ve rengarenk bir garip düşe sürüklemesi. Genç kızlarda „Lüküs Hayat“ hayallerini körüklemesi diyorum. Mesajların hemen hepsinin altında bu hayalin ifadesi olarak, kalp, öpücük ve hayranlık dolu sözler dikkati çekiyor.

‚Nereden nereye geldik?..‘ diyorum kendime.

Yedi milyon insanımız, adını yeni duydukları birgenç kadının inanılmaz lüks ve  cıvık cıvık bir gösteriş budalalığı türü yaşamına özeniyor. O'nun gibi olmayı hayal ediyor. O'na adeta tapınıyor.

Kendi yaşam alanını daraltan koşullardan sorumlu insanlara itiraz etmeyi hiç hayal bile etmiyor. Yedi milyon insanın eşzamanlı itirazının, bırakın Türkiye'yi, dünyayı yerinden oynatacak bir güce sahip olduğunu ne yazık ki göremiyor.

Yazık... Hem çoook yazık!

Bu konuyu işleyip işlememekte kaç gündür emin olamadım. Ama yazmaya karar verdim dün gece. Çünkü kendi gençliğimiz, Türk ulusunun geleceği olan gençliğin düşürüldüğü bir boşluktaki bugünkü durumu görmezden gelemezdim.

Atatürk’ün hayal ettiği devrimci, okuyan, aydınlık yüzlü, idealist, yurtsever, vizyon sahibi ve Cumhuriyeti emanet ettiği bir gençlikten, Dilan’ın sosyal medya paylaşımlarına rehin düşen, o romansı yaşam tarzlarına imrenen 7 milyon insan.

Bu potansiyel içinde, önemli bir oranda üniversite eğitimi almış veya alır aşamasında bulunan, eğitimli kesimin de olması, sizce biraz daha düşündürücü değil mi?

Şimdi böyle bir güncel gerçek düşündürmeyecek de, başka ne düşündürebilir ki bir gazeteciyi…

İşte Türkiye’nin geleceği olarak görülen gençliğin geldiği nokta burası diyorum. Sözün bittiği yer!

Genç kuşaklara Dilan örneğinden yola çıkarak biraz haksızlık ettiğim düşünülebilir. Doğrudur. Davranış ve yaşam biçimleri, kişinin özgürlük hakkı olduğunu bilsem de, bu gidişatın ülkenin başına gelmek için yola koyulan karanlık bulutların önünü biraz daha açmak için, kullanılmaya, suistimal edilmeye hazır önemli bir potansiyel olduğunu da düşünmüyor değilim.

Bu sorun elbette Türkiye’ye özgü bir durum değil.

Dünyanın dört bir köşesinde de çok farklı bir gençlik hızla geliyor ve bu kesim, kendi düşündürücü geleceğini, yine kendi elleriyle hazırlıyor bence.

Demokrasinin, özgürlüğün, hukuk devleti ilkelerinin en güçlü olduğuna inanılan Almanya başta olmak üzere, birçok Batılı ülkede de tablo ne yazık ki farklı değil.

Geçtiğimiz yıllarda benzeri bir konuya değinmiş ve AB’nin temel hedeflerinden birinin, demokrasi düşmanlarının hızını ve yollarını kesmek olduğuna vurgu yapmıştım. Bu bağlamda, Avrupa Birliği yönetiminin, bütçede eğitim ve kişilik gelişimine büyük bir kaynak ayırmış olmasına rağmen, gençlerin siyaset ve demokrasi konusunda giderek azalan duyarlılığına ve hukuk devleti ilkelerinin kalıcı olması yönünde bir çaba içinde olmadığına dikkati çekmiştim.

Bugün de, ne yazık ki görüyorum; gençlerin siyasete ilgisi hızlı bir irtifa kaybediyor.

Çünkü Almanya’da yapılan bir kamuoyu araştırması, bu ülkede gençlerin yüzde 60’ının yanıtları, demokrasinin istikbali konusunda açık bir alarm veriyor.

Gençler yanıtlarında özetle: „…Siyaseti sevmiyorum. İlgilenmiyorum. Bir partiye veya o partinin gençlik teşkilatına üye olmayı asla düşünmüyorum.“ diyor.

Bu yetmiyormuş gibi, yüzde 60 oranındaki kesimin yarıdan fazlası da asla oy kullanmamış ve bundan sonra da seçime gitmeye niyetinin olmadığını açıkça söylüyor.

Yine gençliğin üçte birinden fazlası, herhangi bir hak koruma veya kazanma amaçlı düzenlenmiş bir miting veya toplantıya veya politik gençlik teşkilatına katılmaya da niyetli değil.

“Warum? Es hat kein Sinn“ diyor. (Yani; Ne için? Hiçbir faydası yok ki!…“)

„Ne için?..“ sözü, dilim varmıyor ama, biraz tükenmişliği ifade ediyor bence. Veya iyimser bir ifadeyle „Tükenmişliğin ayak sesleri“ demiş olalım.

Bunu söyleyen, bir toplumun, bir ülkenin geleceğini şekillendirebilecek genç kuşak.

Bambaşka bir genç dünya ile karşı karşıyayız.

Bu dinamik potansiyeli nasıl inandırabiliriz?

Demokrasinin, politik yaşamın çağdaş toplumlarda vazgeçilmez bir olgusu olduğu konusunda nasıl ikna edebiliriz?

Bu ilgisizliğin, küskünlüğün, geri çekilmenin sadece bir tepki olarak ortaya koydukları tavrın, aslında büyük bir tehlike olduğunu nasıl söyleyebiliriz?

Demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüğün yakın bir gelecekte önemli risklere gebe olduğunu daha nasıl örnekleyebiliriz?

Hepsinden de öte, bu gençlerin siyasetten uzaklaşarak, kendi geleceklerini de başka ellere emanet ettiklerini, bundan sonraki yaşamlarının özgürlük alanlarını da sınırladıklarını daha nasıl anlatmak mümkün acaba?

Almanya’da „AfD-Almanya için Alternatif Parti“ adlı partinin, bu denli güçlenmesi, ülkede, AB Parlamentosu’nda adeta ana muhalefet partisi konumuna gelmesi, neyin sonucu olabilir?

Hepimiz, ister Türkiye’de olsun, ister dünyanın bir başka köşesinde… Demokrasiden yana olan, demokrasiden beslenen tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütlerine,  bireylere önemli görevler düşüyor.  „Nerede hata yaptık? Gençleri kazanmak için ne yapmamız lazım?“ sorularına yoğunlaşmak, gerçekten yaşamsal önem taşıyor.

Daha fazla geç olmadan…

Çünkü demokrasi kırılgandır. Özen ister. İlgi ister.

Değilse, kolay aşınır ve kolay aşılır.

Bir sabah ansızın birileri gelir… Işıkları söndürür. Perdeleri örter. Alışılmadık bir siren ve yürekleri çilden çıkartan bir uğultu başlar.

Gençliğin, ‚Dilan’ın dünyasından kurtarılması ve yeniden demokrasi cephesine duyarlı yurttaş olarak kazandırılması bugünler kadar hiç bu denli yaşamsal önem kazanmamıştı bence. Birşeylerin yapılması şart. Çünkü başka yolu yok…

Demokrasi düşmanları ‚geliyorum‘ diyor.

Dedim ya; yarınlar için daha fazla geç olmadan.

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 13 Kasım 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.