DÜNYA BARIŞI İÇİN, TOPLUMLARIN ÖNCE KENDİSİYLE BARIŞIK OLMASI GEREK! - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

DÜNYA BARIŞI İÇİN, TOPLUMLARIN ÖNCE KENDİSİYLE BARIŞIK OLMASI GEREK!

Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 1 Eylül 2023)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
 
BARIŞ, TOPLUMUN ÖNCE KENDİYLE BARIŞIK OLMASIYLA MÜMKÜN! BARIŞA ÖZLEM…
Bugün, 1 Eylül. Yani klasik deyişle, Dünya Barış Günü.
 
NEDEN 1 EYLÜL? derseniz, İkinci Dünya Savaşı'nın neden çıktığını hatırlamaya çalışın derim.
Yani Nazi Almanya'sında sadece Hitler Orduları'nın Polonya'a işgal amaçlı girdiği gündür 1 Eylül.
Yani dünyanın gidişatını altüst eden çılgın bir adamın hayalinin korkunçluğunu simgeleyen gündür 1 Eylül günü.
2. Dünya Savaşı'nın hala belleklerden silinmeyen korkunç sayfaları kadar olmasa da, yine de savaşın korkunç yüzünü görmemek, hissetmemek ne mümkün. 
Yani kirli hesaplar, kirli savaşlar günümüzde de devam ediyor.
Mesela barışın ortasında Ukrayna’da giderek 600 güne yol alan kirli bir savaş var. Bir ülke harap olmuş vaziyette. Bu yetmiyormuş gibi, savaş tamtamları hergün biraz daha sertleşiyor.
Bu savaş, bir zamanlar adeta et kemik olmuş, ne Ukrayna-Rus halkı arasında bir savaş değildir. Moskova ile NATO, Kremlin ile Beyaz Saray arasında kördöğüşüdür. Batı’nın uç boyu AB de, tüm imkanlarıyla Moskova’ya karşı ABD’nin yanındadır, emrindedir.
 
 
Afrika ülkeleri kaynamaya başladı, farkında mısınız? Bir hafta geçmeden, ardı ardına bu egzotik, yüreği buruk kara coğrafyada darbe oluyor. Ülkelerin isimleri bile, yabancı geliyor bize. Ancak oralarda insanlar ölüyor. Silahlar konuşuyor. Rusya Federasyonu, bu coğrafyayı silahlandırıyor.
Hangi birini yazayım?
Dünya düzeni yeni bir yapılanmaya, cephelere bölünmeye doğru hızla sürükleniyor. Bir süredir dünya, farkında olamasak bile, ciddi bir soğuk savaş sürecinden geçiyor. Bunun sonu nereye varır? Düşündükçe ürperiyorum.
 
Düşündükçe korkuyorum. Zira, bugün 1 Eylül olmasına rağmen, barışı konuşmamız gerektiği bir günde dünyadaki gelişmelerin ağırlığı altında eziliyoruz.
Barış üzerine bugüne dek, eş zamanlı biçimde 1 Eylül günleri veya gerektiği zaman diliminde, kimbilir kaç yazı yazdım. Hatırlamıyorum bile artık.
Çünkü, ne söylediysem, ne vurguladıysam, ne dilediysem, hiçbiri olmadı.
Barış, nedense her yazımın ardından, bileti tek yöne kesilmiş bir yolculuk gibi geldi bana. Vardığım nokta çıkmaz bir sokak.
 
Bilmem sizler de aynı görüşte misiniz?
Onca dileğe, onca vurguya rağmen, yeryüzü, barışa inat hep gerginliğe sürükleniyor. Her yer kavgalı. Her yer sorun üstüne sorun.
Toplumların gerginliği, hiç kuşkusuz bireyleri de huzursuz ediyor.
Hele, kendi egoları uğruna, topluma sürekli gerginlik tozu aşılayan kibir abidelerine, dikta heveslilerine tanık oldukça, soruyor işte insan:
Nasıl bir barış?
Kim için barış?
Kiminle barış?
Mümkün mü acaba?
diye.
 
Ve içim içimi kemiriyor:
Bir ülkede adalet yoksa, demokrasi can çekişiyorsa, iş, aş diye feryat edenler adeta köle gibi sömürülüyorsa, eğitim, gelişim eşitliği kalmamışsa, düşünceye pranga vurulmuşsa, huzur altüst olmuş ve gerginlik bir toplumu bölmüş ise, sokağa çıkan insanının boynu bükük ise, öne eğilmişse, görmüyor, duymuyor, konuşmuyor ise, kadınlar kızlar, yarınından korkar hale gelmiş ise, gençler iş bulamamaktan, sözünü özgürce dile getirememekten ötürü ülkeyi terketmeye başlamışsa, siyasi erkin bunların sesini duyup önlem almak yerine "Giderlerse gitsinler" diyorsa, toplum siyasi, ekonomik, inanç ve köken bağlamında bıçak gibi ikiye bölünmüşse, hangi barıştan söz etmemiz mümkün acaba? Hangi!
 
Sular tüm dünyada bulanmış. Bir karış ilerisi bile görünmüyor.
Her yerde bir gergin bekleyiş.
Dünyanın her köşesinde kavga var. Savaş var.
Ağızdan çıkan bir söz, bir uygulama bile, tüm dünyayı sarsıyor.
Kendi egoları uğruna, topluma yönelik doğrudan veya dolaylı baskılar, bunaltıyor.
Herşey, birilerinin şişkin egolarıyla altüst. Refah düzeyi yüksek Batı toplumunun insanları da, kapıya yaklaşan kış aylarını düşünüyor. Hissedilir bir gerilim var.
Sonu hayır olsun diyelim.
 
Umutsuz bir vaka bile olsa.
Barış, bir somun ekmeği üleşebilmekle başlar.
Uyanan bir sabaha özgü merhaba sözcüğünü paylaşmakla.
Bir gülümseme, "hazırım" demenin ilk adımıdır belki.
Uzatılan eli içtenlikle tutabilmek gibi.
Evet. biliyorum. Çok naif bir yaklaşım son söylediklerim. Hayalden öte değil.
Ama sormadan edemiyorum.
Hem neyi paylaşamıyoruz ki? Neyi?
 
Oysa şu dünya, bu yeryüzü, inanın, hepimize yetecek kadar güçlü. Yeter ki isteyelim.
Tüm mevcut karanlık tabloya ve günümüz gerçeklerine rağmen, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle, "umudu yitirmeyelim" diyorum. Demekle yetinmiyor, bağırarak diliyorum, temenni ediyorum.
Çünkü umut biterse, hayat biter diye inanıyorum.
...
Barış, insanın önce kendisiyle, koşulsuz barışık olmasından geçer;
Bunu başaramayanlar ise, aynada ya kaşı ya da gözüyle sürekli kavga eder.
Herşeye rağmen yine umut... yine umut... yine umut.
Hep, "Barış kazanacak. Biz kazanacağız" inancıyla...
 
BARIŞ DERKEN...
„…bir alışveriş değildir barış,
bir süreçtir sadece, yaşanması gereken;
önce kendinle barışık olabilmelisin,
eğer sen de barış demek istersen…“
...
 
1 EYLÜL'E YOLCULUK
"...Gavurdağı, Maçka Yaylası, Prusias ve koca Toroslar
Toprak, hepsinde aynı kokar, sularsa kardeşçe akar
Memleket, ne zaman tütse buram buram burnumuzda
Elele tutuşmaz mı hasretimiz, durmadan çırpınan karıncalar
Farklı da olsa dilimiz, başkaya çalsa da yazgımız
Sen sen isen; ben de ben ve ikimizden bir; kim bozar...
Bir somun ekmek, bölünmeye görsün tam ortasından
Yayılır pişkin maya kokusu burnumuza, eser de durur rüzgar
Aynı hamurdan yoğrulu demli türkülerle serinler başımız
Tengri aşkına! Söyle; kimlik olsa bugün tüm duygular
Var mıdır ki hiç; birbirimizden bir dirhem farkımız
Eylül'ün biri! Miladı olsun barışın, bitsin kavgamız..."
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 1 Eylül 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.