GAZETECİNİN KADERİ - 10 OCAK - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

GAZETECİNİN KADERİ - 10 OCAK

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 10 Ocak 2024)
 
YİNE BİR 10 OCAK GÜNÜ…
YİNE ŞU ÇALIŞAN (ÇALIŞTIRILMAYAN) GAZETECİLER…
Günlerden 8 Ocak 2024’tü.
Bir haber programında, Türkiye’de genç bir gazeteci arkadaşın, sebebini kaçırdığım bir haberin içeriği yüzünden birkaç gündür gözaltında olduğunu öğrendim. Yayındaki fotoğrafına bakınca, „en fazla 25 yaşında olmalı“ diye düşündüm.
 
Tesadüf bu ya, bugün akşam sularındaki haber programında, yine aynı fotoğrafa rastladım. Genç meslektaşımızın üç gün sonra hakim tarafından serbest bırakıldığını söylüyordu ekrandaki haberci.
Demek ki, sudan bir sebeple gözaltına alındığı belli. Belki de bir gözdağı. Türkiye’de son yıllarda sık sık yapıldığının söylendiği gibi.
 
Böyle ise, bu genç kardeşimiz, yine de şanslı sayılır. Ucuz atlatmış. Geçmiş olsun.
Zira, yarın 10 Ocak ve Türkiye’de „Çalışan Gazeteciler Günü“.
Kimi organlarda „10 Ocak Gazeteciler Bayramı“ olarak niteleniyor ve gazetecilerin bayramı kutlu olsun, diye bence bir dizi çiğ mesaj, havada uçuşuyor.
Neyin bayramı acaba? Hangi gazeteciliğin bayramı?
Gazetecilik mesleği açısından ortada kutlanacak ne var ki?
 
Çoğu meslektaşın ya içeride çürütüldüğü, ya da sansür ve otosansür yüzünden namus bildiği kalemini istemeyerek susturmak zorunda kaldığı, suya sabuna dokunmayan konulara yönelmenin, en güvenli yol olmaya başladığı, buna karşın mesleğine özgü ilkelere sarılan çoğu meslektaşımızın sırtında, en az bir soruşturma veya davanın sürdüğü, binlerce güçlü kalemin işsiz bırakıldığı bir ortamda, neyin kutlaması olabilir ki? Neyin kutlaması sahi!
Bu satırları birgün öncesi akşamdan yazıyorum. 10 Ocak Çarşamba günü, mutlaka, devletin en üstünden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tutun da, kamudaki en kılcal damarlara, daha doğrusu muhtarlara kadar herkes, ülkenin dört bir yanında haber için koşturan, baskılara direnen, ekmek parası peşinde yorulan,ezilen yer yer horlanan onbinlerce gazeteci için „Bayramınız Kutlu Olsun“ diyecekler. Sırtlarını sıvayacaklar.
 
Onların içinde bulunduğu sıkıntıları hiç düşünmeksizin...
Onların kaleminin çürümeye mahkum bırakıldığını görmeksizin…
Yani bir günlüğüne de olsa, sadece 10 Ocak günü hatırlanacaklar.
Sonra? Onu kestiremiyorum. Ancak bugüne kadar gazetecilerin başına gelenleri gördükçe, olaylara tanık oldukça, pek umutlu olamıyorum.
 
İddia etmiyorum ama, gidişatın bana gösterdiği tablo, yine baskı, yine sansür, yine korku, gözdağı, soruşturma, gözaltı ve Demir parmaklıklar… Türkiye, son yıllarda buna benzer yüzlerce örneğiyle şampiyon olduğu için, bu ’başarı!’nın önümüzdeki günlerde devam etmesi doğal görünüyor.
Türkiye’nin, ses veren, görüş belirten, itiraz eden, tepki koyan, konuşan, hakkını arayan, hak isteyen, hukuktan söz eden, eşitlik, adalet, özgürlük diyen ne kadar toplumsal dinamik varsa, herşey adeta yeniden dizayn edilmek isteniyor. Sistematik bir uygulama yürüyor. Hem de göstere göstere. Her kim, hak dese, hukuk dese, eşitlik istese, özgürlük diye bağıracak olsa, başlarına gelenler ortada.
 
Herşey, göz göre göre, bir şekilde dizayn ediliyor. Yeniden şekillendiriliyor.
Hepsinin yani, kendini muhalif gören ve demokratik hakkını kullanmak isteyen her kim varsa „En iyisini siz bilirsiniz efendim…“ veya „Nasıl uygun görürseniz efendim…“ görüşünü ortak biçimde koro halinde dillendirinceye kadar. Yani diz çökünceye dek.
 
Direnen varsa, onların başına gelenler belli.
Bunlara ses olmak isteyen, gerçeklerin peşinde koşan gazetecilerin başına gelenleri, herkes benden iyi biliyor…
Ne yiyip, ne içeceğimizi, ne giyip ne giymeyeceğimizi bellettiniz bize... Bilmiyorduk.
Kaç çocuk doğurması gerektiği konusunda da beyhaberdi zavallı (!) Türk kadını. Sizler sayesinde bu iyiliği de bellemiş oldu.
 
Ülkenin son yıllarda ağır bir girdapta boğulduğu konuşuluyor ama, bizim için önemli olan, bir ülkenin şirket gibi nasıl yönetilebileceğiydi. Şükürler olsun ki, bunu da göstere göstere öğrettiniz ya bize...
Nasıl bir hukuk insanı olmayı öğreten de siz oldunuz, yine bu millete…
Nasıl bir sanatçı, nasıl bir futbolcu, nasıl gençlik olunması gerektiğini de…
Nasıl bir çiftçi olunması ve anasını da alıp gitmesinin rica edilebileceğini de…
 
Daha iyi çalışma koşulları ve can güvenliği isteyen hekimlere kızıp, Almanya başta olmak üzere, kimi Avrupa ülkelerine adeta sıfır maliyetle hediye etmenin ne anlama geldiğini zatıallerinin bir sözüyle yaşadık.
Buarada nasıl bir basın olması gerektiğini söylemekte, bağışlayın; geç bile kalındı bence…
 
Nasıl bir demokrasi…
Nasıl bir hürriyet…
Nasıl bir eşitlik…
Nasıl bir devlet…
Nasıl bir Anayasa Mahkemesi…
Nasıl bir sus ve biat et…
Nasıl bir adalet…
Nasıl bir böl parçala yönet…
Nasıl… Nasıl… Nasıl…
Bugünlere de şükür.
Allah devletimize ve sizlere asla zeval vermesin!
İyi ki varsınız...
Gazeteciyiz. Boynumuz kıldan incedir.
Emredersiniz…
Yüksek tavsiyelerinizi, emir telakki ederiz!
…//…
 
EK YAZI:
NEDEN 10 OCAK? NEDEN ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
10 Ocak deyince, gazeteciler hatırlanıyor.
Güzel bir duygu, arada bir güzel sözler duymak.
Hiç olmazsa, 10 Ocak günü, „Çalışan Gazeteciler Bayramı“nda, bir günlüğüne, birkaç satır, bir iki söz ile. İyi de, neden 10 Ocak günü seçilmiş Çalışan Gazeteciler Günü olarak? Anlatalım:
Zaman zaman yoğun tartışılan ve her dönem gündemden düşmeyen Adnan Menderes ve iki kabine arkadaşının idam edilmesine sebep olan 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi, günümüz bakış açısını dikkate aldığımızda, hiç olmaması gereken bir karardı ama, ihtilalcilerin, dünyanın birçok ülkesinde o günlerde olmayan özgürlük ve haklar konusunda, inanılmaz boyutta özgürlükçü yasalar getirdiğini ve böylece ülkede toplumsal aydınlanmanın kısa sürede hızlandığını da unutmamak gerekiyor.
 
İşte bu haklardan biri de, basın emekçilerini çok yakından ilgilendiriyordu. Yani; 4 Ocak 1961 tarihinde kabul edilen ve basın çalışanlarının kimi haklara kavuşmasını getiren, yasal güvence sağlayan “212 Sayılı Kanun” adlı düzenlemenin, Resmi Gazete’de ilan edilmesi nedeniyle, o tarihten bu yana 10 Ocak günü kutlama günü olarak benimsenmiştir.
 
Bu düzenleme, iş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret miktarının yazılması gibi gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirleyen bir dizi maddeyi içeriyordu. Bu yasa ile kendilerine yüklenen sorumlulukları kabul etmek istemeyen dokuz gazete patronu ise, (o dönemin Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gibi gazeteleri) „212 Sayılı Yasa“nın ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin „195 Sayılı Yasa“nın mesleki sakıncalar doğuracağını iddia eden bir ortak bildiriye imza atmış ve gazetelerini 3 gün kapadıklarını, o gün duyurmuştu.
 
“Dokuz Patron Olayı” şeklinde basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler, boykot süresi içinde “Basın” adlı bir gazete yayımlamaya karar vermişti.
 
"Basın Gazetesi" 11 Ocak günü yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında düzenli olarak yayını sürdürdü. Çalışan Gazeteciler Günü, bu olayın bir sonucu olarak ortaya çıktı.
10 Ocak, “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanmaya başladı ve 1971’de “Çalışan Gazeteciler Günü” halini aldı…“
 
(Kapak Çizgiler: Turhan SELÇUK)
 
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 9 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.