"HAYALLERİ ÇALINAN ÇOCUKLARDAN ÖZÜR DİLİYORUM..." (Mehmet Canbolat Yorumluyor) - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

"HAYALLERİ ÇALINAN ÇOCUKLARDAN ÖZÜR DİLİYORUM..." (Mehmet Canbolat Yorumluyor)

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 23 Aralık 2024)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

HAYALLERİ ÇALINAN ÇOCUKLARDAN ÖZÜR DİLİYORUM

Adem ile Hava zamanında, iki farklı insan, iki farklı toplum arasında bu işler nasıldı, bilmiyorum.

Aslında dünyada savaşların hüküm sürdüğü zamanlara da inip, kanlı zamanların özellikle çocuklar üzerindeki etkilerini de araştırmak yerine, bugüne, yakın tarihe bakmanın yeterli olacağını düşünüyorum.

UNICEF’nin 2023 yılına özgü hazırlattığı „Yılın Fotoğrafları“ albümü dün gece gözüme çarptı arşivde. Bir fotoğrafın en etkileyici yönü çocukların bakışları oluyor diye düşünüyorum. Elbette korkunun, gözyaşının, çaresizliğin egemen olduğu fotoğraflardan sözediyorum.

Çok şey anlatıyor onlar.

Çoğu kez de çoğumuza, korkumuzu, gözyaşımızı ve çaresizliğimizi anımsatıyor.

Belki farkında değiliz ama, o an istesek de istemesek de, o çocuk oluyoruz yavaş yavaş. İçimiz ağlıyor. Yüreğimizde sıkıcı bir korku ve umarsızlığımız. Bu çocukların gözyaşını silecek, korkusunu yenecek, çaresizliğine, küçük bir çare olacak güçte hissedemiyoruz kendimizi.

Ağlamak, korkmak, çaresizliğe sığınmak, belki kurtarıcı bir sonuç oluyor bizde.

Bir düşüncedir alıyor artık beni, gece yarısının öldürücü soğuk sessizliğinde. İki yıldır adeta yerle bir edilen, yakılan yıkılan Ukrayna’daki veya Filistin’in Gazze bölgesindeki mahalleler, her gün gözümüz önünde canlı yayınlarda bombalanıp yıkılırken, yakılırken, benzeri bir öldürücü darbe, dalga dalga beynimin yüreğine çakılıyor.

Harabeye dönmüş evlerin, o yanık yüzleri arasında, olayı anlamaya çalışan, anlayamadığı için sebepsizmiş gibi ağlayan gözyaşına boğulan çocuklar dayanıyor vicdan kapıma sanki.

İşte o zaman isyan edesim geliyor bu çocukları ağlatanlara. Çocuksu yüreklerin beynindeki mutluluk, sevinç kanallarını yerle bir edenlere… Yakıp yıkanlara.

İsyan edesim geliyor, o çocukların hayallerine gaz döküp yakanlara… Lanet edesim…

Batılı ülkeleri, Batılı kültürü iyi biliyorum.

Örnek alacağımız çok güzel yönleri var.

Bu yaban yaşamı, çok şey öğretiyor insana.

Bugün bunlardan bir tanesine değineceğim.

Hayata bakışın dersini, hergün yaşananlardan alabiliyorsunuz. Bütün bunları hele bir gazeteci olarak hemen hergün yoğurmak zorunda kalıyorsanız, perde arkasında ilginç bir gerçeğini keşfediyorsunuz Batı yakasının. Bir süre sonra belki topluca özür dileyecekler mağdurlardan.

Evet özür.

ÖZÜR dilemek.

Yılladır gözlüyor ve yorumlamaya çalışıyorum. Batılı çok rahatça özür dileyebiliyor. Çünkü kolay geliyor özür dilemek. Kendini aklamak için, bunu yeterli bir akçe olarak görüyor.

Sadece özür dileyen Batı’nın yurttaşları değil kuşkusuz.

Bunların devletleri de aynı kültürle beslenmiş.

O kadar çok örnek var ki…

Fransa, Almanya, Hollanda yüz yüzelli yıl öncesinde, örneğin Afrika’da kimi ülkelerde yıllarca yaptıkları sömürgecilikten, talandan, ayrımcı uygulamalardan, hatta katliamlardan, bugün rahatlıkla özür dileyebiliyor. Kurumlaşmış öyle bir rahat kültür ki bu, devlet açısından da köklü bir geleneğe dönüşmüş.

Mesela Almanya son yıllarda, Afrika’nın bir ülkesinde 120 yıl önceki emperyalist hayallerine erişmek için kendilerine karşı çıkan yerli halka yönelik yaptığı ağır zulümleri, katliamı, hiçbirşeyi olmamış gibi, bugün bir kez „Özür diliyoruz“ diye geçiştirebiliyor. Para ödeyerek, meseleyi halletmeyi deniyor ve bir şekilde, suçu kapatabiliyor.

Mesela Pardon!… diyerek, ödeşmeyi deniyor.

Mesela "Özür diliyoruz" gibi bir söze sığınarak, günahlarından arınmayı iyi biliyor.

Yani günah çıkartmak için, bir özür bir pardon, vicdanlarını rahatlatabiliyor.

1933-45 yılları arasında gaz odalarında, toplama kamplarında 5 milyonu aşkın Yahudi’ye hayatı alev alev zindan eden, katleden Almanya, özür dileyerek, meselenin kapanabileceğini düşünüyor.

Bu öyle bir garip yol ki, mesela İsrail’in aşırı sağcı Başbakanı Netanyahu’nun çılgın bir projesi olarak, Hamas gibi bir terör örgütünü bahane edip, sivil masum halkın yaşadığı Gazze şeridini cehenneme çevirebiliyor. Çoluğu, çocuğuyla adeta haritadan siliyor.

Batılı ülkeler, nasıl bir hikmetse artık, devlet politikasıymış gibi, toplumun tüm kanaat önderlerinden, okuldaki eğitime kadar, adeta „İsrail, her zaman haklıdır. İsrail, ne yapsa haklıdır.“ Gibi sabit ve tartışmaya kapalı bir anlayışı egemen.

İsrailli demokratik kitle örgütleri bile, dünyanın dört bir kanadında hergün Netanyahu’ya isyan ederken, protesto gösterilerine giderken, ölümlere savaşa karşı çıkan ve derhal ateşkes isterken açıkça „Yeter. Barbarlığa son“ derken, Batılı ülkeler hala „İsrail bir şey yapmışsa, haklı bir sebebi vardır“ saplantısıyla üç maymunları oynamayı sürdürüyor.

Yani yaklaşık üç aydır süren kirli savaşta, Almanya, Museviler’e karşı geçmişte işlediği ağır suçtan ötürü, şimdi ona destek vererek, adeta özür diliyor.

Şimdi ben de özür dilemek istiyorum tüm okurlarımızdan, nicedir içimi zorlayan bu gerçeği açık açık yazıp, kafalarınızı karıştırıyor isem.

Bir yandan da bu yazıyı bitirmek istiyorum ama, aklıma yine dünyada kirli savaşlarda ölen, yaralanan, anne babasız, evsiz barksız, oyuncaksız, okulsuz, arkadaşsız, gıdasız, susuz kalan, gözyaşı bile, kaynağında kurumuş çocuklar geliyor.

Kimi ağlayan bir ruh haliyle bakıyor bana, kimi de iri gözleriyle, büyük bir boşluğa.

Geçmişini arıyor sanki bu bakışlar… Bu gözyaşı…

Bu kör olası çaresizlik…

Lanet okuyorum o an, bu savaşlar yüzünden, çocukların hayallerini çalanlara… Umutlarını kıranlara… Minik yüreklerin, henüz tanımlamaya bile güçlerinin yetmediği yaşama heyecanlarını yakanlara…

Lanet olsun…

Okurlarımızın yanısıra, tüm çocuklardan da özür diliyorum gücümün yettiğince, onlara çalınmış, ellerinden alınmış, yaşama haklarını ve yüreklerinden söküp alınmış hayallerini kurtarıp, kendilerine geri veremediğim için…

ÇOCUKLUK VE BİTMEYEN BİR ARAYIŞ

„…ne zaman bir çocuk görsem gözü yaşlı

yüreğim ağlar gizli gizli, durup dururken,

neden çocukların gözyaşları renksiz diye

sormadan, sorgulamadan, düşünmeden…

...

ne zaman bir çocuk görsem, başı öne eğik,

sorgusuz eğilir bedenim, gözleri önünde birden

düşündükçe çocuksu sabrı, nedir nedeni diye

dökülmeye başlar kaynar sular, yüreğimden…

...

ne zaman bir çocuk görsem köşede, umarsız

bir yetersizlik hali kuşatır beni beynimden

bulutlarda boğulur sanki kollarım, bedenim

aniden yorulur, düşer ruhum, çaresizlikten…

...

ne zaman seni düşünsem be çocuğum

saklanırım işte, aklıma düşen düşüncelerden

uzun yolculuklar demindeyim galiba bugün

çocukluğumu arıyorum karanlıkta, geçmişten…“

...

ŞEHİT ÇOCUKLARIMIZ ANISINA...

Savaşlarda masum çocukların yaşadığı acıların dünyasına baktığım dakikalarda, televizyon ekranlarında bir altyazı geçiyor. "6 Şehidimiz Var" deniyor.

İçim yanıyor haberi duyunca. Ben vuruluyorum sanki o an.

Irak'ın kuzeyinde devam eden Pençe Kilit Harekatı bölgesinde PKKlı teröristlerin saldırısı sonucu yaşamlarını feda etmişler. Hepsi yoksul aile çocukları.

Hepsi vatan sevgisi dolu.

Ekranda fotoğraflarına dalıyorum. Askerler ama yüreklerindeki çocukluk duygusu, yüzlerine yansımış.

Yaşlarına bakıyorum; 22 ile 30 arasında değişiyor.

İsimleri akıyor bir yandan... Bakanlık açıklamasına göre, PKK terör örgütünün taciz ateşi sırasında, Piyade Teğmen Fatih Uğur Altınbaş (27), Uzman Çavuş Kemal Özek (26), Piyade Uzman Onbaşı Uğur Özdemir (30) Piyade Uzman Çavuş Özkan Lale, Piyade Sözleşmeli Er Mahmut Üçdağ ve Piyade Uzman Çavuş Mustafa Sezer (28) şehit olmuş.

Hiçbirini tanımıyorum ama haberlere yansıyan ve ateşin düştüğü evlerin dışına bakınca, hepsinin yoksul aile çocukları olduğunu farkediyorum. Dün olduğu gibi, bugün de şehitlerimizin çoğu, belli ki, yoksulluktan, işsizlikten ötürü TSK'ye katılmışlar.

Şehit olmak, yoksulluğun kaderi olması mı gerekiyor?

Elbette değil ama, son yıllarda gelen şehit haberlerinden ne yazık ki böyle bir sonuç da çıkabiliyor.

Çocuk, hangi yaşta olursa olsun çocuktur kimileri için.

Bu altı şehidimiz de, bugün ne kadar genç ve erişkin olsalar da, onlar anne babalarının, büyüklerinin gözünde hep çocukturlar ve bundan sonraki sonsuzluk yolculuğunda da, hep çocuk gibi görüleceklerdir.

Onlar, bundan sonra artık, en çok sevildikleri o çocuk yaşlarında kalacaklar yüreklerde.

Bu yiğit çocuklarımız için, ne desem azdır. Kelimeler yetmiyor.

Vatan uğruna düşüp şehit oldukları sonsuzluk yolculuğunda, yoldaşları daima huzur olsun diyorum.

Acılı ailelerin, Türk ulusunun başı sağolsun diliyorum.

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 23 Aralık 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.