Toplum24/ALMANYA (Makale: 31 Ocak 2024)
Kemal ŞENER Yazıyor:
İKİ AYAKLILIK
Yazacağım konu bu değildi ama, son haftalarda ülke siyasetini sabah akşam Can Atalay meşgul ediyor ve daha da edeceğe benzeyeceğinden böyle başlamak gerekti.
Haftalar önce de yazmıştım; Can Atalay’ın tutukluluğu, daha doğrusu esareti, AKP başkanının “Bu can bu bende oldukça” diyerek defalarca ilan ettiği bir konu. Adaletin dizginlerini de eline aldığı için Can Atalay’ın serbest bırakılması bir yana; Anayasa Mahkemesi’ne ardı ardına aldığı Anayasa ihlali kararlarına adeta “Sen kim oluyorsun” dercesine, Atalay’a milletin verdiği vekâleti hukuk dünyasının yok hükmünde saydığı bir kararla elinden aldırması bir başka yana.
Çünkü egemenlik artık maalesef milletin değil, kankası Bay Bahçeli’nin de destek vermesiyle Bay Erdoğan’ın elinde. Maşası da Feto hayranı Bekir Bozdağ.
Dedim ya konum bu değildi; 16. Asır şairlerinden Muhiddin Abdal’ın insan şiiri ve insan görünümlü iki ayaklılardı. O zaman dönelim konumuza:
Evet, insan iki ayaklıdır ama her iki ayaklı insan değildir. İnsanı en iyi tarif eden şiirlerden biri de işte o şiir:
“İnsan insan dedikleri
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Kendisinde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Müminin kalbinde olan
İman nedir şimdi bildim
Bir kılı kırk yardıkları
Birin köprü kurdukları
Erenler gösterdikleri
Erkan nedir şimdi bildim
Sıfat ile zat olmuşum
Kadr ile berat olmuşum
Hak ile vuslat olmuşum
Mihman nedir şimdi bildim
Muhiddin eder Hak kadir
Görünür her şeyde hazır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim”
İnsan olmanın koşulu erdemleridir ki şiirde yazılı; ama bence gene de eksik; yani nankörlük. Ki tüm insanlık erdemlerinin başında bana göre. Eğer insan nankörse, ne olursa olsun, ister kral ister padişah, ister milyoner insan değildir bence.
Ve maalesef son zamanlarda toplumuzda kader kıymet bilmez nankörler çok ama çok arttı. Örnek verip sorun almak istemem. Ama bu böyle devam edip gidemez. Toplum eninde sonunda doğruyu bulacaktır. O kadar inanıyorum ki içim kıpır-kıpır. Ne olacak bilmiyorum; ama bildiğim bu işlerin böyle sürüp gitmeyeceği.
Benim de içim de Ecevit’in şiirindeki gibi bir beklenti var çünkü. Şöyle diyor Bülent Ecevit şiirinde:
“Bir şeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
karıncaların telaşından belli
bir şeyler olacak bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin
yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
bir şeyler olacak yarın
öbür günden önemsiz
bugünden önemli”
Şiir okuyoruz, kitap okuyoruz, müzik dinliyoruz; bu bize yeter; demem o ki görünüşte değil, şairin şiirindeki insanız olduğumuzdan.
Yolumuz da Atatürk’ün aydınlattığı yol, 1300 yıl öncesinin naslarıyla işimiz yok bizim.
İşte Ocak ayı da bitti, bahara bir-iki adım kaldı. Emel Sayın’ı dinleyelim isterseniz:
“Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç
Çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç
Çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç
Bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
Bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
Geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
Öyle ise hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
Geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
Öyle ise hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
Albümdeki o resme bakarken ağladın mı hiç
Mazideki günlere kalbini bağladın mı hiç
Albümdeki o resme bakarken ağladın mı hiç
Mazideki günlere kalbini bağladın mı hiç
Unutmayıp adını senelerce andın mı hiç
Unutmayıp adını senelerce andın mı hiç
Geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
Öyle ise hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
Geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
Öyle ise hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen”
Kemal ŞENER Yazdı.
Toplum24 / ALMANYA (Makale: 31 Ocak 2024)
0 Yorum