"İKTİDARDAKİ MUHALEFET PARTİSİ" (Ecevit'in 50 yıl önceki tespitleri ve öngörüleri -Mehmet CANBOLAT Yorumluyor- - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

"İKTİDARDAKİ MUHALEFET PARTİSİ" (Ecevit'in 50 yıl önceki tespitleri ve öngörüleri -Mehmet CANBOLAT Yorumluyor-

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 8 Kasım 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

"İKTİDARDAKİ MUHALEFET PARTİSİ" (Ecevit'in 50 yıl önceki tesbitleri ve yorumu)

Her sabah uyandığımda, içimde bir umudun doğuşunu hissederim.

Çünkü uyanmak, umudun kendisidir. Umut uyanışın ön habercisidir.

Ancak ne zaman televizyonu açsam, duyduklarım, bu umudu köreltiyor.

Söylenenler, elbette içaçıcı bir şey değil. Anlatılanları bir resim tablosu olarak kabul edersek, ağır ve acımasız bir girdabın içinde boğulmamak için çırpınmaya başlayan bir „Türkiye“ fotoğrafını görüyoruz.

Tam 21 yıldır iktidarı elinde tutan ve ülkeyi adım adım, saat saat, gün ve gün, yıl ve yıl kendi kafasına koyduğu Cumhuriyet karşıtı bir sistemin örgüsünü ilmek ilmek işleyen AKP iktidarı, son olarak Anayasa Mahkemesi’nin; bir nebze olsun, demokrasinin gereklerini hatırlatırcasına verdiği adil kararları yok saymaya da başladı. Verilen kararın gereğini yapmak yerine, devletin en üst yargı oranını açıkça yok sayıyor.

Ve sanki iktidarda başka bir parti varmış da, kendisi muhalefet partisiymiş gibi davranıyor. Ülkenin gidişatından kendisinin değil; ana muhalefet partisi CHP’nin olduğu yönünde toplumsal algı yaratıyor. Başarılı da oluyor. Eğitimsiz kitlelerin ortaya koyduğu bilinen görüşlerin fotoğrafları da, bunun somut bir göstergesi, diye düşünüyorum.

Şu günlerde Anayasa Mahkemesi hukuk normlarına dikkat ediyor. Bu gelişme gözden kaçacak gibi değil. Bu da, Erdoğan AKP iktidarı ile, destekçileri nezdinde öfkeye sebep oluyor.

Bahçeli’nin „Anayasa Mahkemesine gerek yok. Kapatılsın gitsin“ şeklindeki sözü de, boşuna söylenmiş bir söz değil.

Ve iktidar zincirinin altlı üstlü son halkaları da buna benzer görüşleri açık açık söylemekten de çekinmiyorlar.

Ki bu da, „Yargıya Darbe“ şeklinde yorumlanmaya başladı sonunda.

Ana muhalefet partisi CHP’nin basına yönelik baskılara tepki göstermesini, geç ama yine de olumlu bir adım olarak görüyorum. CHP’nin hazırladığı ve kamuoyunda "Sansür Yasası" olarak adlandırılan Anayasa Mahkemesi (AYM) "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçuna hapis öngören düzenlemenin (Dezenformasyon Yasası) iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini oy çokluğu ile reddetti.

Yeşil ışık çıkması bir beklentiydi ancak, Anayasa Mahkemesi üzerinde siyasi bir elin sürekli dolaştığı da bilinen bir gerçekti. Bugün gelinen noktada basın emekçilerinin adeta ayaklanıp, seslerini örgütsel boyutta yükseltmesi, Türkiye'ye önümüzdeki günlerde hareketli günler beklediğine işaret ediyor gibi. Çünkü toplumda AKP'nin baskıcı yönetim zihniyetine karşı yükselen tepkiler de, toplumda birşeylerin doğru gitmediğini ortaya koyuyor. Yazık! Çok yazık!

Bu baskılar, bu yasakçı zihniyet, bu istibdat, bu ülkeye hiç ama hiç yakışmıyor doğrusu…

O yüzden „Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet!“ sloganı yükseliyor gibi hissediyorum tüm Türkiye’de.

Baskılar, aslında son 21 yılın bir uygulaması değil. Cumhuriyetin emeklemekten, ayakta durmaya, yürümeye başladığı yıllarda, özellikle de Menderes ile başlayan kontrolsüz, doğrudan ve dolaylı baskılar, ve iktidarı elinde tutanların bu ruhsal kalkışmaya göz yumması, Cumhuriyet karşıtlarını giderek cesaretlendirmiş ve özellikle 70’li yıllardan sonra, aydınlanmaya düşman kimi çevreler, meydanlarda açık açık boy göstermeye başlamıştır.

Gelinen bugünkü nokta ise, aslında gökten zembille inmiş değil bir şeydir. Gözümüz önünde yaşanan bir sürecin su yüzüne çıkmış olmasıdır. Bugünlerin egemeni onlardır.

Türkiye’nin o dönemden günümüze farklı kuşakları, bu gidişatı maalesef görememiş ve görenlerin aldıkları sözde tedbirler ise, gidişatın önünü kesmek yerine, adeta, arkadan destek oluşturmuştur.

Haksızlık olmasın ama.

Bu gidişatı gören biri vardı dün. Çok söyledi. Miting meydanlarında, söyleşilerinde sık sık dile getirdi. O kişi merhum Bülent Ecevit’ten başkası değildi.

Arşivimde dün gece bulduğum, aşağıdaki makale, tamamen O’na aittir. O günün gerçekleri ve iktidar-muhalefet ilişkilerini, kendine özgü arı bir dille işleyen uyarıcı makalesini sanki bugün yazmış gibi geldi bana. Bu sabah bir daha okudum. Evet sanki bugün bana, hemen yayına hazırlamam için göndermiş gibiydi.

İçerik 50 yılı aşkın süre öncesinde kaleme alınmış olsa bile, sanki bugün için yazılmış gibiydi.

Noktası ve virgülüne dokunmadan aynen aşağıda değerlendiriyorum.

Ve merhum Ecevit’in makalesine koyduğu başlığı ben de aynen kendi yorumuma başlık olarak kullanıyorum.

Bu makalenin bugünkü durumumuzu anlatıp anlatmadığına, adı geçen Adalet Partisi’nin kimi, muhalefet partisinin kimi simgelediğine bir de siz karar verin, diyorum.

Vizyon sahibi olmanın, günü okurken, geleceği tarif edebilme yetisini Bülent Ecevit gibi, öngörüsü yüksek bir kişiliğin ayrıcalığını da, merhum Ecevit’in aşadığıdaki yazısında bulacaksınız, diye düşünüyorum.

Mehmet CANBOLAT Yazdı.

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 8 Kasım 2023)

…/

Toplum24 / ALMANYA (Tarihten Bir Yaprak: ’70’lerden 2023’e)

Bülent ECEVİT Yazıyor:

İKTİDARDAKİ MUHALEFET PARTİSİ

Türkiye’nin kesinlikle muhtaç olduğu devrimci atılışları reddeden partilerin, ancak her devrimci atılışa karşı doğması tabii olan geçici muhalefet ve direnişleri bir süre için temsil edebileceklerini, fakat devrimler tutunup kökleştikçe, o muhalefet ve direnişlerle birlikte çöküp gidebileceklerini düşünürüm hep.

Adalet Partisi, işte böyle bir muhalefetle direnişi temsil etmiştir.

Onun içindir ki, Adalet Partisi, şimdilik şeklen iktidarda olsa da, bir muhalefet partisi davranış ve kimliğinden kurtulamamaktadır.

Adalet Partisi iktidardadır; fakat bu Devleti ayakta tutan, bu Ulusu bir ve diri, bu toplumu canlı tutan herşeye muhaliftir.

Adalet Partisi iktidardadır, fakat kendisine iktidar yetkisi veren Anayasaya karşıdır.

Adalet Partisi iktidardadır; fakat bu Anayasanın kaynağı olan 27 Mayıs Devrimi’ne karşıdır.

Adalet Partisi iktidardadır; fakat bu Anayasanın kurduğu ve Devletin toplum düzeninin yönetiminde geniş yetkiler tanıdığı bütün bağımsız kurumlara karşıdır. Danıştay’a karşıdır… Yargıtay’a karşıdır… Devlet radyosuna, Türk üniversitelerine karşıdır.

Adalet Partisi iktidarda ve Cumhuriyet Hükümetinin başındadır. Fakat Cumhuriyet’e karşı olanları, Cumhuriyetin temel direklerinden biri olan laikliği yıkmaya çalışanları, siyasal gücünün başlaca dayanaklarından saymaktadır.

Adalet Partisi iktidardadır; fakat „iktidarın dediği olur“ gerekçesiyle, beğenmediği ve gücünün yettiği bütün kanunları çiğneyecek kadar, hukuk düzenine karşıdır.

Halkı sömürmek isteyenlere kul köle olacak, kendinden önce tanınmış işçi haklarını fırsat düştükçe ayaklar altına alacak kadar, halka karşıdır.

Adalet Partisi iktidarda ve memleketin başındadır. Fakat memleketin yeraltı kaynaklarını yabancı sömürücülüğünden korumak isteyen yurtsever insanları işlerinden atacak kadar memlekete karşıdır.

Bir avuç çıkarcıya Devleti soyduracak kadar, Devlete karşıdır.

Yeni çağın yeni sömürgecilik usullerine karşı bağımsızlığımızı korumaya çalışanları „ihanet“le susmayacak kadar bağımsızlığa ve milliyetçiliğe karşıdır.

İktidarda tutunabilmek uğrunda, parti ve mezhep ayrılıklarını, ulusal birliği bozacak ölçülere vardıracak kadar, ulusal birliğe karşıdır.

Kendi memurlarına karşıdır… Subaylarına karşıdır… Öğretmenlere ve öğrencilere karşıdır.

Bir devleti ayakta tutan, bir ulusu ulus yapan, bir toplumu canlı kılan her şeye karşı duran ve her şeye muhalif bir kuruluş, uzun süre iktidarda kalamaz.

Sonunda ya devlet, ulus ve toplum yıkılır; ya da o siyasal kuruluş yıkılır.

Yıkılacak olan, elbette, nice çetin sınavlardan geçmiş bu devlet, bu ulus, bu toplum değildir. Yıkılacak olan, Adalet Partisi’dir. Adalet Partisi yıkılacak ve yıkıldıktan sonra da, belki yok olup gidecektir. Çünkü dünyanın ve halk çoğunluğundaki uyanışın bu kadar gerisinde, devletin ulusun ve halkın bu kadar karşısında yer alan bir parti, değil iktidarda, muhalefette bile uzun süre yaşayamaz.

Devletin ve demokrasinin kurucusu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen ödev, iktidardaki bu muhalefet partisinin, mukadder yıkılışının demokratik yöntemler içinde olmasını sağlamaktır; bu partinin, kendisi yıkılırken, demokratik rejimi de birlikte yıkmasını, devletin, ulusal bağımsızlık ve birliğin, toplum yapısını ve esenliğinin fazla örselenmesini önlemektir.

Bunun için, CHP, tahrip edilmek istenen bütün ulusal, toplumsal ve kurumsal varlık ve değerlere, muhalefette iken de gerçek bir iktidar sorumluluğu ile sahip çıkmalıdır.

(1960’lardan 70’lere… 6)

Bülent ECEVİT Yazdı.

Toplum24 / ALMANYA (Tarihten Bir Yaprak: '70’lerden 2023’e)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.