"İnsan Bir Gün Aç Kalmaya Görsün;.." - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

"İnsan Bir Gün Aç Kalmaya Görsün;.."

Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 17 Haziran 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

 

ALMANYA'NIN 70 YIL ÖNCESİNE SANCILI BİR YOLCULUK...

Savaş bitmiş, silahlar susmuştu.
Yiyecek bir dilim bayat ekmek, bir yudum su, enkazların, çöp yığınlarının altında bile yoktu. Sokaklar, enkaz yığınları insan cesediyle doluydu. Halk açtı.


Ama hiç olmazsa, sığınaklardan çıktıkları sokaklarda havadan bomba yağmıyordu.
Hiç olmazsa huzur gelmişti sanki.


1945 yılında sona eren ancak savaş sonrasında müttefiklerin ortadan ikiye böldüğü Almanya’nın yıllar öncesinden tablo özetle böyle idi.


Batı bölgesinde vahşi kapitalizm adım adım gelişirken, toplumcu düşünce yerine, bireycilik öne çıkartılırken, „herkes, kendini kurtaran kaptan“ ilan edilirken, haritalar yeniden çizilirken, Doğu kesimi için ise, duvarların arasında sıkışan ve Sovyet Ordusu destekli katı bir rejim yaşama geçmişti.



Günlerden 17 Haziran. Bu tarih, toplumun bölünmesinin ve kapalı katı rejimlerin tarihinde oldukça önemli bir gündür ve her coğrafyaya bir evrensel mesaj niteliğindedir.
17 Haziran, halkının özgür iradesi dışında, silah zoruyla bölünmüş bir ülkenin, 1953 yılında, yani bundan tam 70 yıl öncesinde Doğu rejimine karşı çıkan işçilerinin, halkının, özgürlük için direniş gösterdiği, ayaklandığı kanlı bir gündür.


Doğu’daki direnişte ölenleri anma gününün 60. yıldönümünde de, bugün gibi kapsamlı etkinlikle yapılmıştı. 10 yıl önce Berlin’deki merkezi anma etkinliğinde, o dönemin Federal Şansolyesi Angela Merkel’in yaptığı konuşmada: „60 yıl önce bugün yaşanan o halk direnişi, halk isyanı, insanın, toplumun, özgürlüğe olan hasretinin şiddet yoluyla asla bastırılamayacağının, bariz göstergesidir.“ dediğini hatırladım bu sabah.


Doğu Almanya’da işçilerin başı çektiği bu halk hareketi, aslında artık dayanılmaz hale gelen, tanklı toplu, coplu baskıların sebep olduğu toplumsal öfkenin, önündeki duvarları yıkarak, nasıl bir cesaret selini oluşturduğunun da somut bir göstergesidir bence.
O yüzden yıllar önce yazdığım benzeri bir makalede: „Almanya’yı bölen „Utanç Duvarı“ın, inşa edilmeden, yani henüz plan aşamasında iken, aslında 17 Haziran 1953 yılında, insan beyninde yıkılmaya başladığının bir işaretidir…“ görüşünü dillendirdiğim gibi.


Yani duvar, her ne kadar iki „…Almanya’nın, 30 küsür yıl önce yeniden birleşmesiyle yıkıldı…“ diye bilinir ama, böylesi direnişler, aslında o duvarların 70 yıl öncesinde sarsılmaya, kafalarda sallanmaya başladığını da böylesi direniş eylemleriyle sergiler bize. Biraz daha açalım ilgi duyanlar için isterseniz:


Savaş sonrasında, tamamen Sovyet Ordusu’nun desteğinde olan Doğu Almanya’da emekçiler, aslında toplumun önemli bir kesimini oluşturuyordu. İşçilerin ücret artışı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için yaptığı gösterilere, 17 Haziran 1953 tarihinde 700 farklı noktada bir milyondan fazla kişi katılmıştı.
Toplumdaki özgürlük ve demokrasi talepleri, hızlı biçimde dönemin hükümetine karşı bir halk ayaklanmasına dönüşmüştü. Sovyet tankları tarafından kanlı bir şekilde bastırılan bu ayaklanmada, resmî kayıtlara göre en az 50 kişi öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmış ve yaklaşık 15 bin kişi de gözaltına alınmıştı.


Bu isyan, „…İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra baskılara karşı yapılan ilk kitle ayaklanması…“ şeklinde de yorumlanıyor. Ve hatta 17 Haziran’da yaşanan bu trajedinin tarihi sonuçlarının ve politik umutsuzluğun, 13 Ağustos 1961 yılında Berlin Duvarı’nın kurulmasından sonra, 1989 sonbaharında Doğu Bloku diye bilinen ülkelerin bir biri ardına yıkılmasına kadar sürdüğü de iddia ediliyor. İşte özellikle tam da bu süreçte, bu tarihi gelişmede, tüm günahlarıyla Batının vahşi kapitalist güçlerinin seferberliğini de biraz düşünmek, tartışmak gerekiyor galiba..


"Bir siyasi sistem, çizgisi ne olursa olsun, kendi insanına, özgürlük alanları verebildiği kadar vardır. Değilse, sistemin varlığı kadar, varlığı sürekli olabilir…“
görüşünü sık sık yinelerim.

17 Haziran 2023 günü, Doğu Almanya’daki kanlı isyanın, 70. yılı bağlamında anma etkinlikleri yapıldı. Bu bağlamda Almanya’nın hemen her şehrinde „Kahraman“ olarak tanımlanmış, ölen insanlar anısına kapsamlı etkinlikler de görüldü. Sovyet düzenine ve yaşanan baskılara karşı ilk direniş olarak tanımlanan bu ayaklanma bize, dünyanın neresinde olursa olsun, mevcut siyasi erkin, işbaşında kalabilmesinin, insanlarına, yurttaşlarına, topluma sunacağı özgürlük alanının azlığı veya çokluğuna bağlı olduğunu da açıkça gösteriyor.
Yani yön veriyor.


Yani demem o ki; insanları, toplumu; düşüncede, yaşam biçiminde sınırlamaya kalkışan rejimler, er geç bir gün tarihe karışıyor. Ömürleri de uzun süreli olamıyor. Bin gün geliyor ve bir kağıt yığını gibi yıkılıyor.
Hiç olmadık koşullarda, Doğu’da 70 yıl önceki bu 17 Haziran benzeri irili ufaklı direnişler, bu öngörüye somut kanıttır, diyorum.


Unutulmaması gerekir ki; 10, 20, 25 yıl gibi yaşam süreleri, insan ömrü için inanılmaz derecede önemli bir süreçtir. Katlanması zor gelebilir.
Ancak devletler tarihinde bu süreler, bir soluk arası bile değildir.
Zaman ve koşullar oluştuğunda, halkın iradesi ve direnişi önünde hiçbir duvar dayanamaz.
80’li yılların başında bizzat gidip gördüğüm Doğu Almanya meselesini, bir gazeteci dürtüsüyle bu açıdan yakından izledim durdum.
Yurttaş özgürlüğüydü benim için önemli olan.
Düşünce hürriyetiydi.
Seyahat özgürlüğüydü.
Demokrasiydi....
...
Gerisini siz getirin isterseniz.
17 Haziran bağlamında Doğu Almanya’nın yakın tarihini ele almayı denedik. Ama Batı’nın, dizginleri kopmuş vahşi kapitalizminin yarattığı, bugün bile bir dizi bildik coğrafyada egemen olan, dolaylı baskıcı, insanlık, demokrasi dışı uygulamalar ve baskıları da unutmamak gerekiyor.
Bu da son sözüm olsun.
Lise yıllarımda görev aldığım bir tiyatro eserinin konusu gereği kullandığım bir söz, dün gibi kulağımda şimdi; dilimde hala:
„İnsanlar, aç kalmaya görsün bir kez; inançlarını bile yer…“


Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 17 Haziran 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.