KAHVE FALINDA TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ NASIL GÖRÜNÜYOR? - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

KAHVE FALINDA TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ NASIL GÖRÜNÜYOR?

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 27 Ocak 2024)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
 
KAHVE FALINDA TÜRKİYE İÇİN NE GÖRÜNÜYOR?
 
Bugün siyasetsiz bir gün olsun istedim. Sonuçta haftasonu rehaveti.
 
Kendime bir kahve mi yapsam acaba derken, başka şeyler de geldi aklıma... Nereden estiyse artık.
 
„Fala inanma, ama falsız da kalma…“
Galiba şu söz, böyle uğraşılara karşı inançsız kalmış ben dahil, kimileri, meraklıları için söylenmiş olsa gerek.
Bu fal kültürü aslında öyle sıradan bir şey değil. Kökeni taaa Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devri’ne kadar uzanıyor.
 
Saraylardaki hatunlar, bir eli yağda, bir eli balda der gibi, başka yapacakları iş güç olmayınca, dedikodu üretmeyi bir yaşam biçimi haline de getirmişler. Saray değil, tam bir dedikodu kazanı.
Yani nüfuzlu kadınlar birbirlerini doğrudan eleştiremeyince, karşılıklı eksiklerini, zaaflarını, yüzüne vuramayınca, kahve falını zamanla bir araç olarak kurumsallaştırmışlar.
 
 
Güya fincanın dibinde kalan ve „telve“ diye bilinen tortunun şekline göre, bazı fotoğrafları okumaya çalışırmış. Aslında, o telveyi resimlemeye çalışan sözler, saraydaki hanımların yüreğindeki kıskançlık ve bir başkasına yönelik genellikle kötülük temennisinden ve çoğu kez çekememezlikten başka bir şey değilmiş.
Ve bu kültür, yani kahve falı, günümüzde de yeni karakterler kazanarak devam ediyor. „Kızım evde kalır mı?… Oğluma hayırlı bir kısmet çıkar mı?… Kızım üniversiteye girecek mi? Hasta babam iyileşecek mi? Kocam beni seviyor mu? Rahmetli annemi dün rüyamda gördüm. Hayırdır inşallah!“ gibi veya başka bir dizi sebebi var çoğu insanın. O yüzden fala sığınmak, en kestirme yol oluyor.
Hatta öyle ki, fal geleneksel biçimde kadınlar arasında ev sohbetlerinde, özel günlerde önemli yer tutarken, şimdilerde ayrıca dijital ortamda da önemli bir kültüre dönüşmeye başladı.
Yani artık kadınlar, içtiği kahvenin fincanında kalan tortuyu cep telefonuyla çekip, falcıya mail ve whatsapp ile yolluyor ve insanlar şimdi de sanal dünyada yeni hayaller aleminde devinip duruyor.
Evet, hep dendiği gibi, „fala inanma, ama falsız da kalma.“ sözünü seviyorum nedense. Sonuçta, karşınızdaki insanın duymak istediği birşeyleri söylediğinizde, tahminlerinizin, karşı tarafta büyük ölçüde iz bıraktığını, merakı giderdiğini ve mutlu olduklarını görüyorsunuz.
Yani bu iş biraz niyet okumaktan başka bir şey değil.
 
Ve üç beş faldan sonra, bir de bakmışsınız ki, „söylediği herşeyin çıktığı önemli bir falcı“ olarak adınız dalga dalga yayılıyor.
….
Bir falcı ile konuştum. „Nasıl bir şey bu kahvenin tortusunu okumak?..“ diyorum. İnanamıyorum. diye ekliyorum.
Gülüyor ve şöyle yanıt veriyor:
„…Ben de inanmıyorum ama, karşınızda buna inanmış insan var. Onlara beklediği yanıtı vermekten, tahmin etmekten başka bir şey değil bizimkisi. Önemli olan karşınızda, sizi çare olarak gören bir insanı mutlu edebilmektir. Veya, o insana içinde bulunduğu bir çıkmazda, fikirleriniz ile biraz yön verebilmektir. Ruhsal dayanışma yani bizim yaptığımız. İster inan ister inanma.“
Nereden nereye geldik!
Kahve içesim ve sonra da fincanı ters çevirip, fala bakmayı denedim. Kendim veya bir başkası için değil.
Türkiye’nin içinden geçtiği mevcut karanlık günlerin yakın gelecekte neler getirip getirmeyeceğini okumak istedim.
 
Biraz durup fincanı açtığımda, bir de ne göreyim! Hiçbir çizgi yoktu ki fincanın iç çeperinde. Tam dipte ortada yığılmış telve ve biraz kenara bulaşmış kahve çizgisi dışında, hiçbir şey!
Fincan temiz, sadece tüm tortu ortada yığılı kalmış. Dışarıda yağmur çiseliyor.
Sonuç: Kahve ne söylüyor? diyenlerin sabrını tüketmeyeyim.
 
Türkiye’nin önü açık ve aydınlık.
Çünkü hep aydınlığa inanmış biriyim. Ben böyle okudum.
Karanlığın ardında geniş bir aydınlığın bizi beklediğini gördüm.
Bir zamanlar ‚su falı’na bakarak, definenin yerini söylemem için dedem ve Şıh Hazret tarafından seçilmiş bir çocuktum.
 
Onca fal ve uğraşıya rağmen define avcısı dedem ve Şıh Hazretin hayallerini gerçekleştiremedim ama, bugün hayatın olgunluğuyla gördüklerimden eminim.
Yaşam boyu hep umutlu oldum.
 
Türkiye sözkonusu olunca, hiçbir zaman umudumu yitirmedim.
Bu son fal da, umudumu boşa çıkarmadı. Eminim.
Ülke aydınlığa çıkacak yakında.
Yeter ki umudu yitirmeyelim.
 
Türkiye Cumhuriyeti’mizin önü açık. İkinci yüzyıl, karanlık bir kısa tünelin ardından daha aydınlık, daha kalıcı, daha kararlı bir ruh görünüyor.
Yeter ki, umudumuzu yitirmeyelim.
Yeter ki, umutla aydınlığa yürüyelim.
Birlikte ve omuz omuza… İnanarak…
Fal değil bu inanın, bir gerçek!
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 27 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.