Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 20 Temmuz 2023)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
49 YIL ÖNCE BİR TATİLE ÇIKMIŞTI „AYŞE“
Akdenize kıyı Tarsus’ta geçen çocukluğumun, ölünceye kadar unutamayacağın birkaç önemli olayın en başında gelir. Yani bu süreçte mevsim ateşinin bölgeyi kavurduğu 20 Temmuz gecesi ve onu izleyen oldukça sıcak günler, sıcak geceler.
O bunaltan atmosferde zaten uykusuz geceler yaşanırdı sokaklarda.
20 Temmuz ise daha başka bir sıcaklığı beraberinde getirmişti.
1974 yılı 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’ndan söz ediyorum.
Çocukluktan gençliğe yürüdüğümüz yıllar.
Ada’daki Türk soydaşlara yönelik baskı, zulüm ve katliam girişimleri, sadece Türk devletini düşünmeye değil, ülkenin her köşesinde yediden yetmişe tüm toplumu dayanılmaz bir korku ve öfkeye sürüklüyordu.
..Ve „Karaoğlan“ diye milyonların yüreğine kazınan dönemin başbakanı Bülent Ecevit, 19 Temmuz akşam sularında kabineyi toplantıya çağırdı ve o tarihi karar, tartışma yaşanmaksızın alındı.
Gün, sabah saat 6 sularında yavaş yavaş uyanırken, Türkiye, Adaya’ya yönelik bir Barış Harekatı’nı başlatmıştı. Harekat kapsamında Türk paraşütçüler, sabahın erken saatlerinde Kıbrıs semalarında görünmüştü. Türk ordusu Lefkoşa civarına havadan indirme, Girne civarına ise denizden çıkarma yapmıştı. Yaklaşık 3 bin asker harekatta görevliydi. Dünya, harekatı Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı tarihi açıklamayla duymuştu:
“Biz aslında savaş için değil barış için, yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için Ada'ya gidiyoruz.”
Bu tarihi karar, Ada’daki mağdur soydaşları da büyük bir heyecana sürüklemişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, gece boyunca süren çatışmaların ardından Rum birliklerin direnişini kısa sürede kırmayı başarmıştı. Müdahale başarılı olsa da sorun tam olarak çözülememişti. Çünkü Türk köylerinde Rumların baskısı artarak sürüyordu. Ancak ortada uluslararası anlaşmalar vardı.
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’ne ait bir karar gereği, 22 Temmuz 1974’te ilk harekatı sonlandırmıştı. Yine BM Güvenlik Konseyi’nin kararına göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bir araya gelerek, Kıbrıs sorununun çözümü için görüşmelere başlamıştı.
25 Temmuz 1974’te toplanan I. Cenevre Konferansı, 30 Temmuz'da imzalanan anlaşmayla son bulmuştu. Bir dizi koruyucu ilke, taraflarca benimsenmişti.
Ancak, çok geçmeden Rum kanadının varılan bu ara anlaşmaya uymadığı gözlenmeye başladı. Soydaşlarımıza yönelik saldırılar yine artmıştı. Bu olayların gölgesinde toplanan II. Cenevre Konferansı 8 Ağustos 1974’te açılmıştı. Ne var ki, bu toplantı da, beklenen sonucu vermeyince, ikinci tarihi karar alınmıştı. Buna göre, „AYŞE ARTIK TATİLE ÇIKABİLİRDİ“
İyi de AYŞE kimdi? Ayşe, sonradan öğrendiğimize göre, öyle tatile falan çıkmamıştı ama, dönemin efsane Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızının ismi olarak, devlet kademesinde tarhi bir parolaya simge olmuştu.
İyi hatırlıyorum; o günlerde, biz bile mahallede arkadaşlar arasında konuşurken, „Ayşe Tatile Çıksın“ gibi, kendimizce parola kullanarak, konuşmaya, adeta operasyona katılmaya başlamıştık, bıyıkları yeni terleyen, çocukluktan gençliğe yürüyen birer ateşli delikanlı olarak.
Hatta öyle hızlıydık ki, Tarsus Askerlik Şubesi önüne giderek, "Harekata gönüllü katılmak istiyoruz", toplu bir kararlılık bile sergilemeye başlamıştık.
Özellikle geceleri tüm kent karanlığa gömülürken, lambaların kapatılması genel bir emirdi. Olası bir hava saldırısına karşı, bu bir koruma amaçlıydı bu önlemler. Bizler ise, sabahlara kadar, mahallede, sokak aralarında yaz sıcağına rağmen toplanarak, gelişmeleri anlamaya çabalıyor ve yurtsever duygularımızın o günlerde demlenmeye başladığını duyumsuyorduk.
Harekat sonrasında, Ada’ya en yakın bölge olarak, Tarsus’a getirilen mağdur soydaş aileleri de iyi hatırlıyorum. O günlerde yaz tatili olması bir şanstı. Ada’dan kaçan soydaş aileler, boş okullara yerleştirilmişti. Bu süreçte, Tarsus halkının inanılmaz dayanışma duygusuyla, yüzlerce soydaş vatandaşımıza sahiplenme çabalarını, bizim de onlara gönüllü rehberlik çırpınışlarımızı dün gibi anımsıyorum.
Konukların yemek içecek ihtiyaçları için taşıma işlerinde şehir görevlilerine yardımdan tutun da, Tarsus’ta bazen bir gün vagonlarda beklemek zorunda olan ve aşırı sıcağa rağmen trenden inemeyen askerlere su, ekmek bisküvit yetiştirmek için koşuştuğumuzu düşününce, kitlesel dayanışma heyecanının, bir toplumu ulus yapan önemli bir ölçüt olduğunu görüyorum.
Aradan bugün neredeyse yarım asır geçmiş. 49 yıl öncesine ait resmi arşivler, Türk Ordusu’nun bu iki operasyonda, toplam 498 şehit verdiğini gösteriyor. Bununla birlikte Ada’daki Türk tarafı ise, çıkan çatışmalarda 70’i mücahit olmak üzere, 270 kayıp vermişti. Ada’da zulmü ve katliam sonucu hayatını kaybeden Kıbrıslı soydaş sayımız ise 1672.
Sonuçta harekat sayesinde Kıbrıs’ın bugünkü sınırları çizilmişti. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştu. Rauf Denktaş, Federe Devlet ve Meclis Başkanı olmuştu. 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kuruluşu dünyaya ilan edilmişti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı da yine Rauf Denktaş olmuştu.
Yarım asırlık bir KKTC devletinin kuruluşuna kadar, bağımsızlık ve özgürlük uğruna yaşamlarını kaybeden, feda eden, Ada’da sadece Türk toplumuna değil, Kıbrıs Rumları’na da barışı, demokrasiyi getiren, hatta Atina’da darbecileri tablodan silecek bir demokrasi mücadelesine ışık olan tüm isimsiz kahramanların yanısıra, bu mücadelenin önder isimleri Merhum Bülent Ecevit, Turan Güneş, Rauf Denktaş ve daha bir dizi devlet adamımızı, rahmet ve saygı ile anıyorum.
Tek dileğim, insanlığın böylesi acıları bir daha asla yaşamaması…
Bu dünyanın herkes için bur huzur yatağı olması temennisini dillendiriyorum.
„Bu dünyada, hepimize, her insana, ve mutlak tüm canlı varlıklara yetecek kadar bol temiz hava var. Neyi paylaşamıyoruz ki…! diyorum.
Ve son temennim, Ayşe bir daha tatile çıkmasın. Sadece barış olsun, huzur olsun.
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 20 Temmuz 2023)
0 Yorum