KURŞUN HARFLERDEN DİJİTAL YAYINCILIĞA... - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

KURŞUN HARFLERDEN DİJİTAL YAYINCILIĞA...

Toplum24 /ALMANYA (YazıYorum: 31 Ağustos 2023)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
 
KURŞUN HARFLERDEN DİGİTAL GAZETECİLİĞE KADAR
YAYINCILIK VE 100 YIL ÖNCESİNİN REKLAM ANLAYIŞI
 
Durup dururken değil, tam 50 yıl önce, henüz kısa pantollu bir çocukken, Tarsus'un yerel gazetecilik dünyasıyla başlayan, o gizli güzel aşk ilişkimin ilk deneyimlerini hatırladım. O zift gibi ağır, zehir yüklü, siyah, mavi ve kırmızı mürekkebin ilk kokusunu içimde hissettiğim ve bugüne dek o kokuyu hep bir güzellik olarak algıladığım için, geçmişe uzanıvermişim işte.
 
Kurşun harflerle başlayan tarihi bir yolculuktu bu benim için. Bilmediğin ama hep merak ettiğin, rengarenk bulutların olduğu bir dünyaya doğru bir koşuydu sanki.
Bu nedenle olsa gerek, hergün uyanan daha büyük tutkuyla koşardım, duvarları tamamen mürekkep kokan tahta baraka bir matbaaya.
 
Tüm yazılar kurşun harfler ile dizilirdi baş parmak ve işaret parmağı arasında yuvalı bir metal kalıbın içine. Önümüzdeki kutular, 29 harfin yanısıra, nokta virgül başta olmak üzere gerekli tüm işaretler ile doluydu. Büyük harf, küçük harfler de ayrı kutularda cabası. Bu işin profesyonelce iki-üç vardı ama, ben de meraktan bu kurşun harflerin dizgisine girmiştim bir kez.
 
Bugün gibi hatırlıyorum.
Bütün bu zahmetli işin sonunda ortaya çıkan haberler, başlıklar, daha sonra bir sayfa boyu kalıba özenle yerleştirilir ve dizili harfler kazayla dökülmesin, düşmesin diye sıkı sıkı bağlanarak, sanki milattan önce kalmış, 1800'lü yıllardan eski bir baskı makinasının alnına yapışırcasına konulurdu.
 
Sayfada ek renk varsa, o renkler için gazete bir kez daha baskı makinasına yatırılırdı. Yani aynı sayfaya ikinci baskı.
Sözünü ettiğim sistem, Anadolu'da 50 yıl öncesinin tekniğiydi. Şehirde bu makinadan sadece iki adet vardı. Kentin matbuat ihtiyacına da yanıt verirdi.
Tarsus Gazetesi'nde ilk haberlerim çıktığında, düştüğüm yolun farklı heyecanlarını yaşar olmuştum.
 
Giderek öyle zamanlar oldu ki, artık habere giden, haberi yazan ve haberi bizzat dizen de olmayı beceriyordum galiba.
Öyle bir hayat serüveni işte benimkisi. Tam 50 yıl olmuş. Ve bunun ulusal basında geçen son 43 yılı ile bugünkü ben.
Herşey güzeldi. Hiçbir şey kaybetmedim. Hiçbir zaman o mürekkep kokusunda zehirlenmekten korkmadım.
...
Geçmişe gittim böyle bugün.
Elimde, Cumhuriyet Gazetesi'nin 100 yıl öncesi baskısı var. Yani, 1 Aralık 1928 tarihli. Demem o ki, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının henüz 5. yılı. Haberler, ifadeler, çok farklı. Merakla okuyorum. Onları, sayfadaki 100 yıl önceki haberleri, haberin dilini, tekniğini görünce, İstanbul gazeteciliğinin bir asır öncesi tekniğinin, 50 yıl öncesindeki Tarsus'ta veya büyük olasılıkla Anadolu'nun hemen her köşesinde kullanılan tekniğin aynısı gibi geldi bana.
 
Yani, bugün baktığımda, Anadolu yerel basını ve baskı tekniği, İstanbul'u yarım asır geriden izliyordu, diyebilirim. Bu gerçek dün böyleydi, bugün de böyle. Yarın? Farklı mı olacak dersiniz?
 
Bu arada 100 yıl önce gazetede yayınlanan ilanlar da çok enteresan geldi bana. Sayfamızda paylaştığım şu bir kaç örneği, görünce gülümsediğimi hissettim. O zamanlar Anadolu'da böyle ilanlar ve fotoğraf kullanmak asla mümkün değildi. Aynı şekilde ekonomik hayatın sadece İstanbul'da olduğunu hatırlattı bana.
Reklam verilen alanlar, ürünler ve hizmetler de, günümüzden biraz farklı.
 
Sırt ağrıları için Batı menşeeli ilanlar okurların ilgisine sunuyor veya lamba satış ilanı. Erkek mantosu kolleksiyonu ile, adeta kışlık giysiler tavsiye edilirken, İstanbul'dan kimi günlerde başka sahil kentlerine vapur sefer sayıları ve gün ve saatleri de kimi ilanlarda göze çarpıyor.
 
Dil kursları ve özel ders ilanlarında, ilginçtir, Fransızca dili daha çok göze çarpıyor.
Tifo, firengi, malarya, verem ve kanlı basur gibi önemli sağlık sorunlarında İstanbullu uzman Doktor Osman Şerafettin Efendi'nin, sürekli ilanları da göze çarpıyor.
İspirto ve İspirtolu İçkiler başlığıyla değişik ilanlar da yok değil.
Ve daha nice ilginç reklam kutuları...
 
Dikkatimi çeken bir diğer olgu ise, ilan veren kişi ve kurumların, genellikle İstanbul'un köklü gayrimüslim iş çevrelerinden şahsiyetlerden oluşmasıydı.
...
 
Anadolu basınını da yerel anlamda da olsa, uzaktan izliyorum.Bu cephe adeta can çekişiyor. Ölüm kalım mücadelesi sürüyor.
Kapanan kapanana. Türkiye'de resmi ilanlardan yararlanma koşulları, genellikle yerel basın aleyhine değişmesi, elbette Anadolu basınını büyük ölçüde felç etmişe benziyor.
Yerel basında yetişip bugünlere gelebilen bir kişi olarak, mahalli basın dünyasının, Anadolu aydınlanmasında önemli olduğuna inanan biri olarak, gelinen düşündürücü duruma üzüldüğümü vurgulamak isterim.
 
Bir de, yerel basın bile olsa, önüne gelenin, bir gazete sahibi olmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmaması, Anadolu basınının önünde duran reklam pastasını daha da küçültüyor.
Kimisi elbette, artık basın olmaktan çıkıp, özgürlüğü, ilkeleri unutup bir yerlere yakın olmayı deniyor.
Bununla ayakta nefes almaya çalışanlar var veya, onuruyla, yayın hayatına son veren de.
...
Ama hepsinden de önemlisi, yayıncılık teknolojisinin değişmesi, gazete ve dergilerin okunurluluk oranlarının hızla düşmesi, sosyal medyanın acımasızca gelişmesi, rağbet görmesi, Türk basınının da geleceğini kararttı.
Bugün ulusal anlamda ayakta durmaya çalışanlar ise, ya siyasi iktidarın desteği sayesinde, okunmasa bile, borazanlık yaparak, varlığını sürdürüyor ya da, siyasi erke ters düşen, muhalif yayıncılıkta ısrar edenler ise, tek tek kapanıp gidiyor.
 
Yani Türk basını da adeta bir ölüm kalım savaşı içinde.
Dijital gazetecilik, hızla büyüyor. Yeni yetişen kuşaklar, kağıt baskıya ilgisiz ve uzun yazılara, araştırmalara, ayrıntılara karşı büyük ölçüde ilgisiz. Tıpkı haberin özünü dinleyip, varsa fotoğrafa bakıp, geçiyor gibi geliyor bana. Zaman zaman genç kuşak temsilcilerle yaptığım özel sohbetlerden edindiğim gözlem bu yönde.
 
Nereden nereye diyorum şimdi. Türk basınının kağıt baskı geleneği maalesef giderek kan kaybediyor ve geleceği de ne yazık ki, pek umut verici görünmüyor. Ancak gazeteler, dergiler kadar, televizyonlar da bu gücünü, kitlelere yön veren büyüsünü, youtube, facebook, tiktok, instagram vb. diğer görsel alanlara çoktan kaptırmışa benziyor.
 
Yani, medya, inanılmaz bir hızla, kabuk değiştiriyor.
Gelişen teknolojinin hızına, insan düşüncesi ve algısı adeta yetişemiyor.
Yeni bir dünya... yeni bir dünya düzeni... yeni insan tipi... yeni medya... yeni alışkanlıklar... yeni... yeni... yeni...
Tablonun görüntüsü özetle böyle bence.
Acı ama, karşı konulamayacak bir ağır gerçek bu.
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 31 Ağustos 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.