KURU OTLAR ÜZERİNDE - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

KURU OTLAR ÜZERİNDE

Toplum24 / ALMANYA (Makale: 11 Eylül 2023)
Kemal ŞENER Yazıyor:


KURU OTLAR ÜZERİNDE
“Uzak”, “Üç Maymun”, “Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Kış Uykusu” ve “Ahlat Ağacı” filmleri ile Oscar’a aday gösterilen Nuri Bilge Ceylan, bir ilkokul öğretmeninin hikayesi olan “Kuru Otlar Üzerinde” ile de Oscar’a yeniden aday. Senaryosunu Akın Aksu ve eşi Ebru Ceylan ile birlikte kaleme alan Ceylan gelecek yıl Mart ayında Amerika’nın Los Angeles eyaletinde dağıtılacak Oscar ödülleri arasında öyle umuyorum ki yer alacak ve kız voleybolcularımızın bizi sevindirdiği gibi bu film de sevindirip gururlandıracak.


Kuru Otlar Üzerinde’nin ödülleneceğinde bu kadar iddialı olmam elbette sebepsiz değil, çünkü “Kuru Otlar Üzerinde” zaten Beyaz Perde’nin en ünlü ödüllerinin dağıtıldığı Cannes Film Festivaline “En iyi filmler” dalında aday olmuş, başrolü oynayan Merve Dizdar en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmıştı. Filmin kısa bir fragmanını da gördükten sonra Oscar’dan bir derece ile döneceğimize inancım arttı da ondan.


Uzmanlara göre “Kuru Otlar Üzerinde Doğu Anadolu bölgesinde zorunlu şark görevini yapmakta olan genç bir öğretmenin insana dokunan iç dünyasını, bölgede yaşayan insanların zorlu hayat mücadelesini ve onları kuşatan coğrafi, etnik ve sosyal dokunun dinamiklerini” konu edinen son derece duygusal bir film. Nitekim filmi anlatan şöyle bir cümleye rastladım:


“Aileyi, aşkı, ilişkileri merkezine alan film, yabancılaşma ve kenarlarda var olma gibi duygularla da izleyicilere içsel bir yolculuk yaptırmayı hedefliyor.”
Ve denilenlere bakılırsa “umut etmenin yorgunluğu” üzerine bina edilmiş bir eser Kuru Otlar Üzerinde.
Ünlü Fransız Français dergisi de “Kuru Otlar Üzerinde” için “Boşa Harcanmış Bir Hayat” başlığıyla överek, şunları yazmış:


”Nuri Bilge Ceylan mizantropinin (insanın nefret etme durumunun) ayrıntılarını geniş, büyüleyici bir tuvale resmediyor. Yoğun bir dram, kışkırtıcı bir etik dersi, acı bir şekilde çatışan bir aşk üçgeni ve sıradan bir insan düşmanının acımasız anatomisiyle, film Ceylan’ın yeteneğini, 2011’deki “Bir Zamanlar Anadolu”dan bu yana en iyi şekilde gösteriyor.”


Nuri Bilge Ceylan “Tarihin sessiz bıraktığı gözden uzak bir bölgede mecburi hizmetini sürdüren bir öğretmenin kaderi üzerinden, asil ve saf idealler ile gerçeklerin acımasızlığı arasındaki ilişkiyi incelemeye çalıştık” diye tanıtıyor eserini bize.
Uzmanlar “İnsan ruhunun inceliklerini işlemedeki eşsiz hüneri, damaklarda tad bırakan sinema dili, ahlaki sorunları işlemedeki hüneri, temalarını derinleştirerek üslubunu geliştirmesi Nuri Bilge Ceylan’ı, günümüzün en büyük yönetmenlerden birini yapıyor” diyorlar.


Kendisi de “dramatize etmemiz gereken durumlar çıkıyor ve bunu bir hayret duygusuyla yaşıyorum. Hayat beni hayret içinde bırakan olaylarla karşı karşıya getiriyor. “ demekte.
Ülkemizde bugün yeni eğitim yılı başladı; okul bahçeleri senfonilerden bile güzel kuş cıvıltılarına benzeyen çocuk çığlıklarıyla inleyecek dedikten sonra dönelim Kuru Otlar Üzerine.
Uzmanların Kuru Otlar Üzerinde filmiyle ilgili değerlendirmeleri şöyle:


“Filmin baş karakteri, amatör fotoğrafçı Samet aracılığıyla, Ebru ve Nuri Bilge Ceylan’ın objektifinden tablo güzelliğindeki görkemli fotoğraflar mizansene zenginlik katarak filme serpiştirilmiş. Anadolu gerçeklerini dile getiren sosyal içerikli mesajlar eşliğinde, Nuri Bilge Ceylan filmin ilk yarım saatinde, konuya olan hâkimiyeti ve etkileyici mizanseniyle izleyicisini avucunun içine alıyor. İnsanların zaafları, arayışları, umutları, beklentileri, kompleksleri, özetle insanlık halleriyle, Ebru – Nuri Bilge Ceylan – (“Ahlat Ağacı”ndan sonra) Akın Aksu elinden çıkan senaryo, köy öğretmenlerinin çaresizlik ve çıkışsızlığını ustalıkla gözlere seriyor.


Büyük şehir özlemi, dedikodular, riyakârlıklar, kıskançlıklar, küçük hesaplar eşliğinde, öğretmenler arasındaki ilişkiler senaryoda gerçekçi, doğru ve samimi tespitlerle yer alıyor. Siyasi göndermelerin olduğu filmin yol gösterme veya çözüm önerme gibi iddiaları yok. Filmini takdim ederken Ceylan “İyi ve kötü, bireycilik ve kolektivizm gibi temel kavramlar ülkemde hep ikilemler oluşturdular. Yazgısını değiştiremeyeceğinin çaresizliğini yaşayan bir köylü, filmde “kaybedecek bir şeyim mi kalmış” diyerek umutsuzluğunu dile getirir.


Filmde “Öğretmen olacağıma iki danaya baksaydım daha iyi olurdu” diyerek mesleki düş kırıklığını dile getiren, monoton, sönük öğretmenlik hayatından bezmiş bir yerel öğretmen var. Karşı cinsten iki öğretmenin, iki yalnız insanın birbirlerine içini açıp yakınlaştığını gösteren, yatakta biten duygu yüklü ve etkileyici bir sahne de.


Erzurum'un Karayazı ilçesi civarındaki köylerde çekimi gerçekleştirilen filmde Doğu Anadolu kırsalında geçen genç ve yalnız insanların hüzünlü öyküleriyle, ilginç bir öğretmen hikâyesi anlatılıyor. Filmin açılış sahnesinde, karlı bir coğrafyada minibüsten inip köye uzanan yolu kat eden, bekâr genç öğretmen Samet’i (Deniz Celiloğlu) görüyoruz. İstanbul’a atanmayı umarken Anadolu’nun ücra bir köyünde zorunlu hizmetinin dördüncü yılını bitiren Samet, meslektaşı Kenan (Musab Ekinci) ile aynı evi paylaşıyor. Umduğu görevlendirmeyi almayınca, batmış göründüğü acımasız hayatından kurtulma umutları iyice azalır.


Üstelik Samet ile Kenan, iki kız öğrenci tarafından taciz edilmekle suçlanınca, içine düştüğü çetin hayattan kurtulma umudunu tamamen kaybederler. Ancak Samet’in kendisi de kasabada öğretmen olan Nuray (Merve Dizdar) ile tanışması, bu endişesini yenmesine yardımcı olabilir. Nuray ile karşılaşması, karanlık düşüncelerinin ve endişelerinin üstesinden gelmesini sağlayabilir. Nuray, kasvetli hayatından kurtulması için meslektaşı Samet’e yeni bir bakış açısı kazanmasında yardımcı olur.”


Bunları yazarken öğretmenlerimiz, Ankara Ulucanlar Cumhuriyet ilkokulunda nam-ı diğer taş mektepte ilk hocam Şükriye öğretmen ve daha sonra da gerici iktidarların kapattırdıkları köy enstitülerimiz geldi aklıma. Devam ettirebilseydik bugün köylerimizi bir başka hale getirerek geliştirecek olan okullar.


Köy öğretmenlerimiz toplumlar için çoktan çok önemli çünkü.
Bakın uzmanlar ne diyor onlar için:
“Ama küçük, ama büyüyen, ama güleç. Alın benim gönlümden de o kadar. Siz kara göklerin yıldızları, Işıtın yurdumuzu sabaha kadar!
Ama düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu.. Alın benim gönlümden de o kadar. II Çemişkezek’te, Patnos’ta, Malazgirt’te doğanlar! ...
Çocuklarınız öksüz kalır, yetim kalır, Köylere ışık iletmezseniz. Dağlara, vadilere, ovalara teşbihler gibi saçılmış köyler”


Fazıl Hüsnü Dağlarca da öğretmen şiirinde şöyle seslenir:
“A’dan başlar aydınlık,
Bir taş koyar bütün yapılarda temele öğretmen.
Soluğudur düşüncenin buğdaydan yalaza dek
Yeryüzünde ne varsa ondan gelmedir,
Yeryüzü ile el ele öğretmen
Göz gözdür o, uzakları görürüz”


Köy Enstitüleri kapattırılmasaydı bugün Rusya ile boğuşan Ukrayna’dan ekmeğimiz için buğday almak, Karadeniz’den sağ salim getirebilmek için diplomatik çabalar yapmak zorunda kalmazdık.
Çünkü o okulların marşında da ders müfredatına ek olarak sürmek, ekip biçmek vardı:


“Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak,
En yeni aletlerle, en içten çalışarak,
Türk için, yine yakın dünyaya örnek olmak,
Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği,
Yıkıyor engelleri ulus egemenliği,
Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği,
Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.“


Kemal ŞENER Yazdı.
Toplum24 / ALMANYA (Makale: 11 Eylül 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.