„KUZEY KIBRIS, TÜRKLER’E BIRAKILAMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR"  DERSE BİRİ BİR GÜN... (2. Bölüm) - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

„KUZEY KIBRIS, TÜRKLER’E BIRAKILAMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR" DERSE BİRİ BİR GÜN... (2. Bölüm)

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 4 Aralık 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

KARDEŞ KUZEY KIBRIS’TA NELER OLUYOR (2)

„ADA'NIN KUZEYİ, TÜRKLER’E BIRAKILAMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR" DERSE BİRİ BİR GÜN...

… (1. Bölümden Devam Ediyoruz...)

60’lı yıllardan bu yana Kıbrıslı Türk soydaşların güvenliği, kimliği ve devlet oluşumu için emek veren, kan veren, can veren tüm Mehmetçiklere, Kıbrıslı soydaş mücahitlere, gücü yettiğince direnen Kıbrıs Türk halkına 1974’te, soydaşlar ile dayanışma içinde olup, onları yemeğine, giyeceğine, içeceğine ortak edinen, misafir olarak bağrına basan Çukurova insanına saygımı yinelemek isterim.

Neden böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim acaba?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de nereden çıktı?

Birşey mi oldu? Sebep nedir?

diye şu an düşünebilirsiniz belki.

Evet bir sebebi var. Çünkü, görebildiğim kadarıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin geleceğini yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanıyor Ada’nın son yıllardaki doğal sessizliğinde.

Ama paralellik arzedebileceği için önce anayurt Türkiye’ye bakalım biraz.

Mutlaka biliyorsunuz. Yıllardır bu ülkede konuşulagelen bir konu var. Yabancıların Türkiye’de mülk edinmesindeki sistematik artışlar, İstanbul başta olmak üzere, birçok büyük kentin yanısıra, kimi turistik bölgelerde gözlenen benzeri yığılmalar, zaman içinde hep belli kuşku ve kaygıları da doğurmuştu. Hala güncel bir mesele bu aslında.

Hele bu gelişme, Arap ülkelerinden gelenlerin belli başlı şehirlerde yoğunlaşması, Türkiye’de sık sık tartışma konusu yaratmıştı. Ve bu mesele, halk arasında hala devam ediyor.

Mesela Kanal İstanbul’un, „ülkenin bekaası“ olarak tanımlanabilecek bir senaryonun parçası olduğu söyleniyor sık sık. Bu çerçevede Araplar’a İstanbul’un önemli kesimlerinde yığınsal arazi satışı olduğu/olacağı yönündeki ateşli iddialar, hala gündemde. Karadeniz yaylalarında güzelim doğal alanların büyük ölçüde yine Arap şeyhlerine satıldığı haberleri gibi.

Sıkı durun; benzeri bir tartışma şu günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında yaşanıyor. Bölgede yerleşik Türk toplumu, bu gelişmenin belki büyük ölçüde pek farkında değil ancak, yabancı akını ve İskele köyü başta olmak üzere, kimi köylük kırsal bölgelerde dev beton yapıların, tesislerin yükselmeye başlaması, bölgede „birşeylerin olduğu“ sorusunu, ciddi biçimde doğurmaya başladı.

Kaç gündür bu gelişmenin sebep ve sonuçlarını anlamaya öğrenmeye çalışırken, her seferinde karşıma çıkan veriler, gördüğüm gerçekler, doğrudan bölgeden aldığım bilgiler kuşkularımı da artırmaya başladı.

Kuzey Kıbrıs’ın bakir alanlarında yüzlerce yıldır varolan ve hep az nüfusuyla göze çarpan köylerde, bugünlerde oldukça lüks apartmanlar ve yüksekliği ile düşündüren çirkin beton yapılar gözden kaçmıyor. Bu tercihli bölgelerin başında İskele Köyü diye bilinen, mazlum bir yöre, öncelikli hedefler arasında görülüyor.

Özellikle 50 yıl önce dayanılmaz koşullara bakarak, zorunlu olan Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra, buralara, Türkiye’nin özellikle Akdenize kıyı şehirlerinden gelip, zamanla yerleşik hayat kuran Türkler ile bütünleşmiş adadaki Türk cemaati, bölgedeki bu dev yapısal değişimin ne anlama geldiğini, ciddi biçimde merak etmeye başladı.

Bölgeyi yakın takibe alan Ada’daki kimi dostlar, bu hızlı değişimin altında, demografik ve önü alınamayacak bir değişime odaklı endişelerden söz ediyor.

Çünkü son yıllarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gelip yerleşen, mal mülk, arazi edinen yabancıların sayısında inanılmaz boyutta bir artış var. Bu yabancılar kim?… diye merak ediyorsunuzdur şimdi siz de.

Sıkı durun!. Kuzey Kıbrıs topraklarında İsrail vatandaşları ve şirketlerinin sayısında ciddi yükselim var ve dış eksenli bu yönelim, sistematik ölçüde hergün devam ediyor. Gerçi, inşaat sektöründeki bu hızlı gelişmeyi ve gayrimenkul alım-satımlarından faydalanan piyasa uzmanları, durumun bu kadar büyütülecek boyutu olmadığını öne sürüyor ve sonuçta, bu hareketliliğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toplumuna refah getireceğinden söz ediyor.

Kuzey Kıbrıslı emlakçiler bu „masumiyet örgüsü“ çabalarında ne denli haklıdır bilemem ama, Türkiye’de yaşanan benzeri gelişmeleri dikkati aldığımda, dünyadaki diğer örneklere de bakarak, toplumun içinde kaynayan kazanın ne anlama gelebileceğini düşünmek istiyorum.

Hem de ileride „Bunu neden göremedim ki!..“ dememek için.

Yarınlara küçük bir not düşebilmek için, bu gelişmeleri ve iddiaları önemsiyorum.

Ama unutmadan altını çizeyim; bu inşaat alanlarında çalışan emekçilerin büyük bölümü, Bangladeş, Suriye, Pakistan ve Afgan kökenli ve istihdam/yaşam koşullarının da pek de insani olmadığı söyleniyor. Bu arada yine ilginçtir; yapı şantiyelerinde çalışan Türk işçi sayısı, yok denecek kadar az.

Benimkisi merak işte: Bu tesisleri yaptıranlar kimler? Hangi sermaye grupları? Veya bunların arkasında İsrail’in varlıklı girişimcileri olduğu yönündeki haberler doğru mu? Veya geri planda sadece İsrail mi var? Elbette değil. Rusya Federasyonu’ndan gelen Ruslar’ın olduğu konuşuluyor. Dikkati çeken bir diğer husus ise, İran İslam Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip yabancıların sayısının da, Kuzey Kıbrıs’ta giderek artması.

Görsellerden de farkedebileceğiniz gibi, Kuzey Kıbrıs topraklarında bitmiş yapılar, bambaşka bir dünyayı yansıtıyor. Sürekli artan tabelalarda, İngilizce başta olmak üzere, yabancı isimler yer alıyor. Ortak dil olarak İngilizce, İbranice, Rusça ve az da olsa Farsça egemen. Dikkatler bu alanda satışlar, Türk Lirası ile değil, sadece Sterlin üzerinden yürüyor.

Sanki Kuzey Kıbrıs, Türk Cumhuriyete değil, başka bir ülkenin toprakları.

Ne var şimdi? bunda diyebilirsiniz. Dünyada herkes bir başka ülkeye yerleşebiliyor. Almanya başta olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde yerleşik düzene geçmiş, mülk sahibi çok Türk vatandaşı da var, diye hatırlatmada bulunarak bir kıyaslama da yapabilirsiniz.

ANCAK biraz dikkat diyorum. Ve izninizi almadan, adeta şeytanın avukatlığına soyunuyorum.

Kuzey Kıbrıs’ta yabancılara yoğun arsa-arazi satışı, Ada’nın doğa ruhuna ters beton yapıların hızlı yükselişi yetmiyormuş gibi, Türkiye’nin maalesef 400 bin Dolar karşılığı vatandaşlık-pasaport verme yanlışlığı, şimdilerde Kuzey Kıbrıs’ta yaygın bir uygulama olmuş. Ancak medyada oluşan tepkiler üzerine, bundan şimdilik vazgeçilmiş. KKTC Hükümeti işi biraz askıya almış. Gayrimenkul alım satım sözleşmeleri yapılmadan, temel atmaya kalkışmadan, hükümet, incelemelerin sonuçlanmasının beklenmesini ısrarla salık veriyor. Çünkü yönetimde, sanıyorum kamuoyunun da baskısıyla, yeni tedbirler arayışı var.

Toplumda, Kuzey Kıbrıs doğasının genetik dokusunu değiştirecek boyutlu bu garip gelişme konusunda hala yanıt bekleyen soruların olduğu kesin.

Bu arada belirtmeliyim hemen. Benimkisi, Kuzey Kıbrıs’a yönelik duygusal bir bağ değildir sadece.

Başka şeyler var. Yanlış bile olsa, bu soruları kendi kendime günlerdir soruyor ve yanıtını arıyorum.

Şöyle ki:

- Dünyada T.C. dışında maalesef başka hiçbir ülke tarafından tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki bu çarpık ve garip yapılaşmanın, daha doğru adeta „Getto“ oluşturma planları, ne için hazırlanmış ve kime hizmet etmektedir?

- Köylük ve stratejik önemi yüksek bu yörelerin özellikle hedef seçiminin altında bilinmeyen, daha başka ne gibi gelecek planları olabilir?

- İsrail, kendi coğrafyası dahilinde, dünyanın değişik ülkelerinden getirip iskan alanları açtığı kökendaş Yahudiler’e „yeni yaşam“ imkanları sunarken, Kuzey Kıbrıs’ın adı bilinmeyen, haritada yeri bile görülmeyen köylük/kırsal alanlarının, son yıllarda büyük projelerle kuşatılmasının amacı ne olabilir sizce?

- Sovyetler’den beri Rus topraklarında da yerleşik Yahudiler’in, son 30 yıldır adeta kitleler halinde o toprakları terkedip, yeni vatanlara kavuşması, kavuşturulması gizli bir şey değil. Almanya’daki nüfusu, üç milyonluk Türkiye kökenlilerden daha fazla olan Rusya Federasyonu yurttaşları, aslında nüfusu en yoğun yabancı kesimi oluşturduğunu çok iyi biliyorum. Ve bu geniş kitle içinde, Rusya’dan çıkmış Yahudiler’in sayısının hiç de az olmadığını ve bunların da geldikleri ilk yıllarda Almanya’da oldukça güçlü lobi özelliği taşıyan ve toplumsal egemenliği, saygınlığı bulunan, devlet içinde adeta ‚özerk cumhuriyet’ diye mecazi tanımlayabileceğim, özellikle Yahudi Cemaati tarafından desteklenen, korunan ve topluma entegrasyonu sağlanan, önemli bir nüfus tabanı var.

- Ada'ya gelen Rus vatandaşların da Kuzey Kıbrıs’ı keşfetmesi, bir mucize midir? Merak ediyorum hala doğrusu.

- İrandan gelip, Kuzey Kıbrıs’a yerleşenleri de merak ediyor musunuz şimdi? Ben de sizin gibiyim. İsrail’in Kuzey Kıbrıs topraklarındaki ayak izleri, her yeni bir gün ışıdıkça, daha da büyüyor. İran, koyu dindar bir İslam Cumhuriyeti olarak bilinse bile, bu ülkede önemli sayıda Musevi kökenli toplumun yaşadığı da bir gerçek. Resmi verilere göre, İran’da başkent Tahran’ın yanısıra, Tebriz ve İsfahan’da da yaşayan 30 bin civarında Musevi vatandaşı var. 30 bin dedim ama, İslam’ın egemen olduğu bu ülkede özellikle son 45 yılda, şeriat kurallarının ağırlığının daha çok hissedildiği coğrafyada, Musevilik inancını terkedip, İslamiyeti seçenlerin sayısının da hiç az olmadığını görebilmek gerek. Hatta araştırdığım kaynaklarda bu Farsi topraklarda, Musevi boyların, tarihin belli dönemlerinde etkin bir yaptırım gücüne sahip olduklarını, örnekleriyle okumuştum. Neden İranlılar? sorusunu, şimdi siz de biraz düşünün isterseniz.

- Peki bütün bunlar, sadece Kuzey Kıbrıs Türk siyasi yönetiminin kararı mı? Bunun da yanıtını arıyorum. Ankara’nın bu konuda KKTC yönetimine bir baskısı olmuş mudur? Olmuş ise, bunun sebebi nedir? Türkiye’nin bu işten, kısa orta ve uzun vadeli ne gibi bir politik çıkarı olabilir? Olabilir mi? Yoksa başka ne gibi nedeni olabilir bu ciddi tavsiyelerin?

Farkındayım. İçinizde, ikna olamamış gibi bir hissin, hala kol gezdiğini düşünüyorum.

Ama gelin isterseniz, bir daha ki sefere, hala ikna olamasanız bile, yeni şeyler duymak için bir fırsatın da zarar vermeyeceği kanısındayım.

Yine görüşebilmek dileğiyle… Çünkü, bundan sonraki bölümde, edindiğim ve hepimizin dudağını uçuklatacak bilgileri, iddiaları paylaşacağım. Rusya Federasyonu odaklı kimi gelişmeler, bir iddiadan öte nasıl bir gelecek planı ortaya koyabilir? Şaşırabilirsiniz.

Çünkü, unutmayalım ki, Kuzey Kıbrıs, Akdeniz’de küçük bir ada olmaktan da öte bir şeydir. İlgili iseniz, Kuzey Kıbrıs hassasiyetiniz var ise, bir daha buluşalım ve biraz daha konuşalım derim biz bize...

Mehmet CANBOLAT Yorumladı. (2)

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 4 Aralık 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.