MADEN FİLMİ VE GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİ (Yorum: Kemal Şener) - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

MADEN FİLMİ VE GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİ (Yorum: Kemal Şener)

Toplum24 / ALMANYA (Makale: 3 Ocak 2024)

MADEN YA DA KARAELMAS

Belki izlemiş olabilirsiniz. Tele1 televizyonu yeni yılın ilk gecesinde, konusu; hayatları pahasına geçim derdindeki iş güvenliğinin olmadığı maden ocağında çalışanları konu edinen ve başrollerini Cüneyt Arkın, Tarık Akan ile Meral Orhonsay, Halil Ergün ve Hale Soygazi’nin oynadıkları Maden filmini ekrana getirdi.

Maden ocaklarında çalışan emekçilerin görüntüleri 301 madencimizi kaybettiğimiz büyük kazayı da getirdi aklıma; eşleri dul çocukları yetim bırakan ve sorumluları hala cezalandırılmayan kazayı.

Ve ne acıdır ki Bartın’da yitirilen canların da, Soma’da yitirilen, Suriye’de yitirilen, hala yitirilmekte olan canların hesabı verilmediği gibi verilmeyecek, açılan göstermelik davalar yıllara sarkılıp sonuçsuz bırakılacak. Dul kalan eşlerine, öksüz kalan çocuklarına hak hukuk için yürüyüş filan yaparlarsa, polisler coplarla saldıracak.

Yirmi yıldır hep böyle, O’nu sandıkta gönderemedikçe de böyle olacak.

Böyle olacak, baksanıza Soma’nın 301 şehidinin avukatlarını Bartın’a sokmadılar bile. Çorlu‘da yakınlarını kaybedenler hala hak, hukuk peşindeler.

Bu olayların en küçük bir benzeri, yitirilen tek bir can olsa bile bir demokrasi ülkesinde sorumlusu hemen istifa eder, sorguya çekilir, cezası ne ise verilirdi. Hele Japonya’da, sorumluları bunlara gerek bırakmaz, anında intihar ederdi. Ederdi de böyle azalar olmuyor oralarda nedense.

Bizde ise kazaların sorumluları sokakta yürümeye, insanların yüzüne bakmaya devam ediyor, mitingler yapıp halkın oyunu istiyorlar. Ve ne acıdır ki bir kısmımızdan alıyorlar da. Onların bazısını hafta sonları hızlı trene binip, Konya’da ana babasının elini öpmeye gittiği için hatta insanlık örneği bile sayılıyor. 

Konumuza dönelim:

Almanya’nın Ruhr bölgesinin altı aslında delik deşik olmamış, oyulmamış bir santimetre karesi bile yok; Avrupa topraklarının altları da zaten hep öyle, hele İngiltere ve Fransa’nın. Sanayi devriminden ve buhar gücünün bulunmasından sonra,  lokomotifin icadının da ardından oralarda delinmedik yer bırakılmamıştı. Kömür artık sadece ısınma değil, enerji kaynağıydı da çünkü. 

Avrupa’nın sanayi devri aslında tam bir fakirlik, açlık dönemidir, Avrupa’nın tüm halkı için; madende çalışmak kaderleri olmuştu. Ama o kader AKP Başkanının her maden kazasında diline doladığı gibi, madende ölmenin fıtrat meselesi değil, ekmek kazanmanın kaderiydi, madende ölmenin fıtratla alakası hiç yoktu.

Ne yazık ki oralarda yoksa da O’nun 20 yılı aşan iktidar döneminde maalesef Türk madencisinin kaderi haline geldi.

Emile Zola’nın „Germinal“inden, Fransa’da madende çalışmanın evde sıcak yemek, bir dilim ekmek bekleyen karısının çocuklarının gerçek kaderi olduğunu öğrenmiştik. Okusaydı O da öğrenirdi.

Yıllardan beri Almanya’dayım. Almanya’ya getirilen Türk işçileri sadece fabrika bantlarında değil, maden ocaklarında da çalıştırıldılar. Ben de faal gazetecilik yıllarımda bir madene inip onlarla yerin altında buluşmuş, kömürle kararmış dudaklarımın farkında olarak, onlarla beraber çay içmiştim. Madende nasıl yaşadıklarının öyküsünü Hürriyet’e de yazmıştım. Bu resmim o röportaja ait.

Hatırımda doğru kaldıysa madene bin metre derine indirmişlerdi beni. Belki daha da derindi ya da daha azdı, yanılabilirim, ama asansörle inmemiz bir dakikadan da fazla sürmüştü.

Devasa makinelerin yerin altını kalemtıraş gibi nasıl oyduklarını ve hemen ardından çıkarılan kömürün yerinin boş kalıp çöküntü olmaması için demirden, çelikten direklerin nasıl itinayla yerleştirildiklerini izlemiştim. Grizu patlaması olmaması için alınan tedbirleri ilgililerden dinlemiş, yeraltında çalışan Türk işçilerimizin güvenli olduklarından emin olarak yeryüzüne dönmüştüm.

Türkiye’de Batman’da 41 cana mal olan kaza son dönemlerin yüreğimizi dağlayan dördüncü maden felaketi, Erdoğanlı yıllarımızın bir başka felaketi. Bir tabur askerimizin 34-35 tabut içinde bir gecede Suriye’den gelmesi gibi büyük bir felaket.

Bu arada Hessen eyaletinin kuzeyindeki Borken kasabasında yıllar önce yaşanan maden faciasını da unutmadan eklemeliyim. Bir dizi ihmalin sonucu, çok sayıda Türk maden işçisi de, bu kazadan hayatını kaybetmişti. Bu da madenlerin tarihinden tozlu bir sayfadır.

„Candan da ucuz mu ekmek parası?“ adlı şiiri, Mehmet Yaş adlı bir şair yazmış ve sürekli soruyor. Anlatmak istediğimi ifade ediyor bu dizeler galiba…

 

“ 400 metre yerin altında,

Basit bir madenci kazası mı bu?

İhmalin vebali derin altında,

Sıradan bir olay nizası mı bu?

...

Sözde madencilik faslında deviz,

Çoktan kırkı geçti kırılan ceviz,

Alınmayan tedbir, siyasi taviz,

Tecelli hükmünün rızası mı bu?

...

Bu utanç veren bir milli gaile,

Günde kırk beş lira yevmiye ile

Perişan bir halde üçsüz aile!

Fazla kâr hırsının ezası mı bu?

...

Maden işçisinin yanmış çırası,

Candan da ucuzmuş ekmek parası,

Kömürden de kara bu yüz karası!

Açlıkla terbiye hizası mı bu?

...

Önce öksüz koyup şu biçaremi,

Sonra ULUSAL YAS tutmak çare mi?

Ne kadar yırtsam da ben hançeremi,

Sukutu hayalin fezası mı bu?

...

Meclis gündemine geldiği halde,

Red oyu verenler iş bu mahalde,

Kalmış olmuyor mu şimdi vebalde?

Azrail’in ölüm imzası mı bu?

...

Kıyanlar kahrolsun bu kadar gence,

Hesabı sorulur günü gelince! .

İş güvenliğiydi hani ilk önce?

Devlete güvenmek cezası mı bu?”

Kemal ŞENER Yazdı.

Toplum24 / ALMANYA (Makale:  3 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.