Toplum24 / Almanya (Makale: 23 Ağustos 2023)
Prof. Dr. Özer OZANKAYA Yazıyor:
SAKARYA VE DUMLUPINAR: ULUSAL EGEMENLİK YÖNETİMİNİN ZAFERİ!
Türk Kurtuluş Savaşını, sömürgeciliği yenmenin tarihteki tek örneği yapan şey, ulusal egemenlik ilkesi sayesinde uygulanabilecek olan bir stratejiydi. "Meşru haklarının bilincinde olan bir ulus karşısında, yer-yüzünün en güçlü orduları, en etkili silahları âciz kalır" diyordu bu strateji. Mustafa Kemal bunu şu satırlarla anlatıyordu:
"Savaş demek, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşıp birbiriyle vuruşması demektir. Bunun için bütün Türk ulusunu düşüncesiyle, duygusuyla ve eylemli bir biçimde cephedeki ordu kadar savaşla ilgilendirmeliydim. Yalnız düşman karşısında olanlar değil, köyünde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini görevli bilecek, bütün varlığını savaşa verecekti. Bütün maddi ve manevi varlığını yurt savunmasına vermekte gevşek ve ağır davranan uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılamazlar. Oysa bağımsızlık savaşlarının tek başarı koşulu en çok bu noktada yatar."
Sakarya!da Mustafa Kemal, ulusal tarihimize olduğu kadar dünya tarihine de geçecek özgün bir buluşla yeni bir savaş stratejisini uygulamaya koydu: savunma çizgisine fazla önem verilmemeliydi. Bir savunma çizgisi aşıldı diye, o cephenin genişliği oranında bir alandan çekilmek zorunlu değildi. Yurt savunmasını başka türlü anlayıp anlatmak gerekliydi.
Mustafa Kemal, ancak ulusal istenci yanına alarak uygulanabilecek, ulusal tarihimize olduğu kadar dünya tarihine de geçecek özgün bir buluşla yeni bir savaş stratejisini geliştirdi:
"Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu yerden atılabilir; ama küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür."
İşte Türk ordusunun her bireyi, bu kurala göre her adımda en büyük özveriyi göstererek, düşmanın üstün güçlerini yıpratıp yok ederek, so¬nunda onu, saldırıyı sürdürme gücünden yoksun bir duruma getirdi.
Savaşın bu aşamasına gelindiğini sezer sezmez, Mustafa Kemal, bir kaza sonucu kaburga kemiklerinden birinin kırılmış olmasına da aldırmaksızın, cephede karşı saldırıyı başlattı ve Yunan ordusunu yenilgiye uğrattı. 13 Eylül 1921 günü Sakarya'nın doğusunda düşmandan iz bırakılmamıştı.
Sakarya zaferi sonunda düşmanın saldırı gücü yok edilmiş, Türk yurdunu ele geçirme düşüncesi ve eylemi çökertilmişti. Düşmanı tüm yurttan atma gününün yakın olduğu anlaşılmıştı.
Sakarya Zaferi tüm yurtta büyük bir sevinç ve ferahlık yarattı. TBMM de, Erzurum Kongresi günlerinden beri hiç bir askeri rütbesi bulunmayan Mustafa Kemal'e, kazandığı bu zafer nedeniyle yeni Türk devletinin mareşallik rütbesini ve gazi sanını verdi.
SÖMÜRGECİLER BÜKEMEDİKLERİ ELİ ÖPÜYORLAR
Sakarya Zaferinin siyasal sonuçları da çok verimli oldu. Fransa ve Sovyetler Birliği gibi büyük devletler, siyasal saygınlığı artmış olan TBMM hükümetiyle ilişki kurmanın da ötesine geçerek dost olma girişimleri başlattılar.
Türkiye'nin kesinlikle kabul edilmesini istediği iki ilke, Ulusal And ve yabancı ayrıcalıkalarının kaldırılması ilkeleriydi. Mustafa Kemal bunları "tam bağımsızlık" olarak adlandırdı.
"Tam bağımsızlık, bizim bugün üstlendiğimiz işin asıl ruhudur. Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür .. gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir."
diyordu.
Sakarya zaferinden sonra Ankara Antlaşmasıyla işgal devletlerinden biri olan Fransa güney cephesindeki güçlerini geri çekiyor, Hatay dışında bugünkü tüm güney sınırımızı , dolayısıyla Ulusal And'ı onaylıyor, böylece işgal devletleri arasındaki siyasal dayanışma da zayıflamış oluyordu.
Ama Ankara'da, Meclis'te de umutsuzluk sergileyenler ve yaymak isteyenler, hâlâ 'savaşla sonuç alamayız, siyasal yollara başvurmalıyız' diyerek düşmanların insaf ve merhametine sığınmak isteyenler seslerini gittikçe daha çok duyuruyorlardı.
Oysa ordumuz, Sakarya'dan sonra saldırıya hazırlanmaya başlamıştı. Amaç, var gücümüzle saldırarak, düşmanı yurt topraklarından söküp atmaktı. Ama hazırlıklar tam olmadan saldırmak yanlış olurdu. Mustafa Kemal bütün bu değişik niyetli eleştirilere karşı direndi. Dahası, saldırıyı baskın biçiminde yapıp, en kısa zamanda ve en az kayıpla başarmak istediği için, TBMM ordularının saldırı yapacak güçte olmadığı yolundaki bu eleştiri ve propagandalar bir ölçüde amacına yararlı da oluyordu.
YURT DÜŞMANDAN TEMİZLENİYOR: BÜYÜK SALDIRI
Mustafa Kemal ve yakın arkadaşları, iç ve dış kökenli türlü uğraştırmalara karşın, bir yıla yakın süre içinde Türk ordusunu düşmanı yurttan söküp atacak bir saldırıya hazır duruma getirdiler.
Haziran 1922 ortalarında Mustafa Kemal, artık saldırıya geçilebileceği kanısına varmıştı. Gereken gizlilik içinde yürüteceği bu kararını Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa'ya bildirdi. Planı, bir "yok etme savaşı" temeline dayalıydı. Saldırının ağırlık merkezi Dumlupınar'da toplanıyordu. Düşman ordularının çok önemli bölümüne, çabuk ve kesin sonuç alacak biçimde vurulacak, kısa zamanda yok edilmesi sağlanacaktı. Fevzi ve İsmet Paşalardan buna göre gerekli hazırlıkların ivedi olarak yapılmasını istedi.
27 Temmuzda yeniden Akşehir'e dönerek Fevzi ve İsmet Paşalarla yapılan hazırlıkları inceledi. 28 Temmuz'da, ordu birlikleri arasındaki bir futbol karşılaşması dolayısıyla kimi kolordu komutanları Akşehir'e çağrılarak onlarla da saldırı konusu konuşuldu.
Ağustos ortalarında gece otomobille Ankara'dan Konya'ya geldiğinin öğrenilmemesi için hemen telgraf-haneyi gözaltına aldıran Mustafa Kemal Paşa bir kaç gün sonra Çankaya'da bir çay şöleni vereceğini duyuruyordu..
26 Ağustos sabahı Fevzi ve İsmet Paşalarla birlikte Kocatepe'dedirler. Verilen emir gereği saat 5.30'da Türk topçusunun yaylım ateşiyle saldırı başladı. İlk iki gün içinde Afyonkarahisar güneyinde 50, doğusunda da 20-30 kilometre uzunluğundaki pekiştirilmiş düşman cepheleri düşürülmüş, yenilen düşman ordusunun büyük bölümü Aslıhanlar yöresinde kuşatılmıştı.
29-30 Ağustos sabahı ortaya çıkan durumu Mustafa Kemal şöyle anlatmaktadır:
"29'u 30 Ağustosa bağlayan gece sabaha karşı, … beni uyandıran Tevfik Bey'in gösterdiği harita … düşündüğümüz ve kesin sonucu sağlayacağını umduğumuz durumun gerçekleşmiş olduğunu gösteriyordu.
Hemen 'Fevzi ve İsmet Paşaları çağırtınız!' dedim. Üçümüz durumu bir kez daha inceledik ve Türk'ün kurtuluş güneşinin gerçekten 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün görkemiyle doğacağını saptadık. …
30 Ağustosta yaptığımız ve Başkomutanlık Meydan Savaşı diye adlandırılan savaş sonunda, … kazandığımız büyük zafer, bütün savaşı sonuçlandıracak büyüklük ve önemdeydi.
Bunun üzerine Türk ordularına şu komutu verdim:
Ordular! Hedefiniz Akdenizdir. İleri!"
Mustafa Kemal, 12 Eylül günü ulusuna şu bildiriyle seslenecektir:
"Büyük ve soylu Türk ulusu! Büyük zafer, özellikle senin eserindir. Anadolu'nun kurtuluşu zaferini kutlarken, sana İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da sunuyorum!"
4 Ekim 1922 günü de TBMM'de, zaferin, karşıtlarının onca engellemek istedikleri, günümüzdeki karşıtlarının da çiğnemekte oldukları ulusal egemenlik ilkesinin ürünü olduğunu anlatacaktır:
"Ulusun geleceğini doğrudan doğruya üzerine alarak umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, duraksama yerine kararlılık ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin özverili ve kahraman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve uysallığıyla buyruklarınızı yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan yüreğinin pek seyrek duyabileceği memnunluk içindeyim. Yüreğim bu sevinçle dolu olarak, pek değerli ve saygıdeğer arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin zaferinden dolayı kutluyorum.
"Bu Anadolu zaferi, tarihte bir ulus tarafından tam olarak benimsenen bir düşüncenin ne denli büyük ve dinç bir güç olduğunun en güzel örneği olarak kalacaktır."
Sonsuza dek önderimiz yüce Atatürk'ü, çalışma arkadaşlarını ve tüm gazi ve şehitlerimizi en derin saygı ve bağlılık duygularımızla anıyoruz.
Prof. Dr. Özer OZANKAYA Yazdı.
Toplum24 / Almanya (Makale: 23 Ağustos 2023)
0 Yorum