"SENİ ÇOK ÖZLÜYORUZ... GÜZEL UYU, GÜZEL İNSAN ECEVİT..." - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

"SENİ ÇOK ÖZLÜYORUZ... GÜZEL UYU, GÜZEL İNSAN ECEVİT..."

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 5 Kasım 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

"O ŞİMDİ SONSUZLUK YOLCULUĞUNDA DÜŞLERİNİN RENGİ MAVİYE EMANET... GÜZEL UYU, GÜZEL İNSAN ECEVİT..."

Her 5 Kasım'da garip bir hüzün kaplar beni. Elimde değil.

Bugün, birşeyleri yorumlamak, saptamalarda bulunmak değil niyetim. Sadece dertleşmek istenci belki biraz.

5 Kasım farklı bir hüznün fotoğrafı. O da bir ayrılığı ifade ediyor.

Sözcükler, kifayetsiz, yetersiz kalıyor.

...

Toprakla bir parça ilgisi olanlar iyi bilir.

Kimi topraklar vardır, verimlidir.

Güneş hava ve su ile buluştukça, verdikçe verir. Mevsim tanımaz. Çok büyük karşılık beklemeden hem de.

Kimi topraklar ise çoraktır.

Çalı çırpıdan başka bir şey yetişmez üzerinde. Serttir. Kayalıktır. İnattır. Arada bir o kayalar arasından, taşların altından küçük bir yaprak bile görse insan, hemen farkedilir. Heyecan verir.

Türkiye, Anadolu’su ve Trakya’sı ile, toprakları oldukça bereketli ve şanslı bir ülkedir. İstenirse ektiğini fazlasıyla geri alan verimli bir ülke.

Ama olması gerektiği gibi, bilge insan veya saygın devlet adamı yetiştirmede konusunda öyle mi? Ne yazık ki hayır, diyorum. Çünkü kayalık, sert ve pek üretken olmayan bir ülkeyiz. Bir şekilde bu kayaların arasından çıkanları ise, budamakta ezmekte, ötelemekte üstümüze yok.

Aydınlık ile bir sorunumuz var belli ki. Renklilik ile alıp veremediğimiz bir şeyler var.

Siyasetçiden söz etmiyorum.

Çünkü bu ülkede herkes, anadan doğma politik mahsül ve bıraksanız, o anda Türkiye’yi kurtaracak yetiye, olağanüstü bir tanrısal güce ve heyecana sahip. Ortalık bunlarla dolu zaten.

Ama sözkonusu örnek ve gerçek anlamda bir devlet adamlığı ise, bu alanda gerçekten yoksuluz. O kayalıklar arasından, kıraç topraklardan fışkıran bir küçük gelincik görsek, heyecanlanırız, zaten yoksul olduğumuz için.

Nasıl ki, Mustafa Kemal gibi, tartışmasız önümüzdeki binyılın küresel değerde bir şahsiyet, bu toprakların bağrından çıkmış ise, çorak arazi Türkiye’nin bağrında bu ülkenin asla unutamayacağı güzel insanları da, engellemelere rağmen yine de bu topluma bağışlandığını da görebiliyoruz.

Bunları herkes kendine göre mutlaka bulur, adlandırır.

Ancak bence, bunlar içinde hiç tartışmasız, ülkemizin şu günlerde çok özlediği bir şahsiyet var ki, O’nun adı gündeme geldiğinde, karşıtlarının bile, bugün saygısını ifade ve itiraf ettiği kişidir.

Merhum Bülent Ecevit’ten söz ediyorum.

Bugün 5 Kasım ve O’nun ölüm yıldönümü.

2006 yılının, Ankara’sında yitirmişiz bu güzel insanı.

Hem de oldukça soğuk ve hüzünlü bir sonbahar gününde.

17 yıl geçmiş aradan bugün.

Zaman su gibi akıp gitmiş oysa.

Çocukluğumdan bu yana, karakteri, söylemleri, insana insan gibi yaklaşan, olduğu gibi olan bir farklı insandan söz ediyorum.

Tesadüflerin bizi Almanya’da buluşturduğu ve sabahın ilk saatlerinden başlayarak ölünceye kadar devam eden, önce iki insan, biraz iki meslektaş, sonra politik bağlamda süregelen gelişen bir güven ilişkisi. Ve bir de Türkçe’ye olan aşırı hassasiyetimiz ve sevgimiz.

Ecevit’in 12 Eylül yasaklarını yıkıp, yeniden siyaset yapmaya başladığı yılları hatırlıyorum.

Ve CP’den o günün koşullarında yollarını ayırıp DSP’yi çorak bir arazide, kısıtlı bir alanda ekip, besleyip büyüttüğü o hareketli yıllar.

Çocukluğumun erişilmez güzel insanı Karaoğlan ile çeşitli vesileler ile geçirdiğim güvene dayalı yılları, hayatımın en güzel kesitleri diyebilirim.

Hepsi beni olgunlaştıran yıllar oldu. Ama her açıdan.

Ölümünden yaklaşık 4 ay önce Ankara-Oran semtindeki mütevazi evinde yaptığımız ve hiç hesaplamadığım şekilde yaklaşık yaklaşık 3 saat süren özel sohbetimizin son olduğunu bilemedim.

...

Bir gün hastalığının yeniden bastırdığını haber aldık. Acı çekiyordu.

Ama, o nice acılara direnmişbir insandı. Döneceğini düşünüyorduk.

Düşünmek ne demek, inanıyorduk. Ama olmadı.

Ölüm haberini duyduğum gün akşamdı. Geceye yol alıyordu. Doğa karanlıktaydı. Ama, Ecevit’in ölüm haberiyle yüzyüze kaldığımda, birdenbire zifiri bir karanlığın iç dünyamı bastığını hissettim.

Ankara'daki cenaze töreninde PM üyeleri ve 2 milyona yakın dostları olarak sıkı sıkıya yanındaydık.

Ecevit artık yoktu.  Soğuk bir Ankara rüzgarında O’nu toprağa verdik.

Düşünüyorum şimdi.

Bence O ölmedi. Biz O değerli kaptanı toprağa vermedik.

Ecevit’i, olsa olsa, hümanist dünyasına çok yakışan ve o güzel renge ayrı bir anlam yükleyen mavilik düşlerine yolculadık.

O’nu milyonlarca akgüvercinine emanet ettik.

Tesellimiz, Karaoğlan’a bugünün siyaset dünyasında giderek artan, büyük bir özlem duyulmasıdır.

...

Bir sohbetimizde nereden aklıma geldiyse artık:

„Türkiye için bence siz bir lükssünüz efendim. Hümanist kişiliğiniz, edebiyat kültür sanat, felsefe ve dil birikiminiz, genel kültürünüz ile, İskandinav ülkelerinden birinde devlet başkanı olmalıydınız…“ dediğimde inanarak söylediğimde, kendine özgü nasıl bir mahcubiyet içine girdiğini çok iyi hatırlıyorum.

Rahat uyu güzel insan. Rahat uyu saygın büyüğüm.

Seni unutmak, seni unutmam ne mümkün…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 5 Kasım 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.