T.C. DEVLETİ, FRANKFURT'TA SAHİBİ OLDUĞU TARİHİ SERVETİ NE YAPACAK? - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

T.C. DEVLETİ, FRANKFURT'TA SAHİBİ OLDUĞU TARİHİ SERVETİ NE YAPACAK?

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 11 Ocak 2024)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
 
FRANKFURT’TA 12 YILDIR KULLANILMAYAN TARİHİ BAŞKONSOLOSLUK BİNASI NE OLACAK?
İDDİALAR... DOĞRULAR… VE BİR KALEMİN SORUMLULUĞU...
 
Aslında bu meseleyi yaklaşık 40 ay önce tüm ayrıntısıyla yazmıştım.
Konu, mülkiyeti T.C. Devleti’ne ait olup, Frankfurt’un en güzel semtinde, 2012 yılına kadar Başkonsolosluk hizmet binası olarak kullanılan ve koruma altında olması gereken tarihi yapının bir dizi iddiaya maruz kalmasıydı.
 
Bu iddialar arasında yer alan, örneğin „bakımsızlıktan çökme riski“ne özellikle işaret etmiş ve bunun sorumluluğunun, T.C. Devleti açısından biraz ağır olabileceğine de vurgu yapmıştım.
Bugün 2024 yılının başındayız. Onca yıl adeta kaderine terk edilerek kapalı kalan bu tarihi binanın iç donanımında, olumsuz anlamda ne gibi değişimler oldu, bilinmiyor ama, bu tarihi bina ekseninde yeni yılın başından itibaren ilginç gelişmeler gözleniyor.
 
T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu’nun bu eski hizmet binası, fotoğrafta da görüldüğü gibi, boydan boya iskele ile kaplanmış. Belli ki bina ekseninde planlı, hummalı bir hazırlık var.
Sözkonusu mekan, yasalara göre tarihi doku ibaresiyle tescilli olduğu için, Frankfurt Belediyesi İmar Dairesi ve özellikle Anıtlar Kurulu’nca da yakından takip ediliyor kuşkusuz.
 
Kimi iddialara göre, tarihi dokulu binanın onarımı amacıyla kurulan bu iskele için izin alınmamış.
Ancak Ankara’daki T.C? Dışişleri Bakanlığı’na yakın kimi diplomatik kaynaklardan aldığımız bilgi ise, bu iddianın gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Ayrıca Türk ve Alman yerel daire uzmanlarının, olay mahallinde birlikte inceleme yaptığı ve olması gereken onarım işlemlerinin, en ince ayrıntısına kadar birlikte istişare edildiği de, Ankara’dan edindiğimiz bilgiler arasında bulunuyor.
 
T.C. Devleti’ne ait bir gayrimenkul, her ne kadar Türkiye’nin sınırları olarak kabul görmesine ve dokunulmazlığı olmasına rağmen, yine de Türkiye ile Frankfurt Belediyesi’nin uyumlu bir işbirliğinden söz ediyor bürokratik kaynaklar.
„Ortada tüm iddiaların aksine herhangi bir sorun yok ve onarım süreci, uyumlu bir işbirliği halinde başlamıştır. Tüm onarım, Alman Anıtlar Genel Kurulu’nun -Tarihi Mekanları Koruyucu Yasa-ları çerçevesinde gerçekleşecektir.“ diyorlar.
Alman Anıtlar Kurulu Yasaları, deyim yerinde ise, adeta bir Tanrı buyruğu gibi. Yetkili birimler de bu konuda oldukça hassas. Onu da vurgulamak gerekir.
Başkonsolosluk hizmet binası eksenindeki ilginç haberler, yeni yılla birlikte yeniden üremeye başladı. Bunların kimi ayrıntısı elimizde mevcut, kimisi ise sosyal medya ortamlarında dolaşıp duruyor. Ancak böylesi iddialar, henüz kanıtlanabilecek olgunlukta olmadığı için, konuyu iddialar ekseninde boğmak istemiyorum.
 
Gelinen bugünkü yeni aşamada, Ankara’da görevlendirilen bir mimarlık kuruluşunun girişimiyle, Frankfurt bölgesinde yerleşik kimi inşaat ve onarım şirketlerine, tamir işleri için gereken bazı ön görevler verildiği anlaşılıyor.
 
Bir söylentiye göre bu bina onarılıp, Yunus Emre Kültür Merkezi olarak kullanılacak. Böylece bu bina, onarım sonrasında, özellikle gençlere yönelik kültürel faaliyet ve çok yönlü kapsamlı projeleri kapsayacak boyutta dinamik bir mekana dönüştürülmüş olacak.
Yetkililer, bu binanın Türkiye Cumhuriyeti adına bir tanıtım merkezi işlevini de üstleneceğini ifade ederken, Yunus Emre Enstitüsüne bağlı kurulan kültür merkezlerinin, tıpkı Almanya’nın Goethe Enstitüsü şubeleri gibi bir misyonu olduğunu da hatırlatıyor.
 
Bu açıklamayı bağlayıcı kabul edersek, Frankfurt’taki bu tarihi merkezin, yakın bir gelecekte Yunus Emre Enstitüsü’nün kullanımına devredileceği anlaşılıyor. Sonuçta, Yunus Emre de bir devlet kurumu ve faaliyetlerini son yıllarda yurtdışında da sürdürüyor.
Bu arada konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz, Dışişleri Bakanlığı’nın emekli eski diplomatlarından birisi, bu binanın mülkünün Dışişleri Bakanlığı’na değil, tamamen Hazine’ye ait olduğunu söylüyor.
 
Başkonsolosluğun ise, sonuçta aracı bir adres olduğunu vurguluyor ve onun hareket alanının, Ankara’dan gelen ve uyma zorunluluğu olan talimatlar ile sınırlı olduğuna işaret ediyor.
Hani bir başka ülkeye ait olsa, belki bu kadar hassas olmayacağım ama, bu bina sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’ne ait. Yani hepimizin hakkı var. O yüzden konuya önem veriyorum.
Tam 12 yıl süreyle boş kalan bu tarihi ve kıymetli mekan, oturum/kullanım riski taşısa bile, sonuçta devletin öz malıdır, diyorum.
 
Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ve Frankfurt gibi gayrimenkulların büyük servet oluşturduğu bir büyük kentte, bu önemli tarihi mekan ile, yıllarca kimsenin doğru-dürüst ilgilenmemesini, açıkça ihmalkarlık olarak değerlendiriyorum. Keşke bu bina meselesi zamanında çözülseydi ve bugün o bina, işlevini yerine getirseydi. Bunun olumlu sonuçlarını yazabilseydik.
Ama bugün geldiğimiz nokta, işlenmeye değer bir konu.
 
Çünkü burada hepimizin gözleri önünde, Türk milletine ait bir servet çürüdü gitti.
Hangi Türk vatandaşı bu binanın önünden geçse, mutlakı yüreği kimbilir kaç kez „cızzz“ etmiştir. Ben de öyle.
Terkedildiği o günleri ise, bugün gibi çok iyi hatırlıyorum.
„…Hizmet amacına artık yetmiyor… Çökme tehlikesi var…“ gibi gerekçelerle, konsolosluğun tüm birimleri alelacele, bir Türk yatırımcıya ait şu anki mevcut binaya taşınmıştı.
 
Bu arada gerek şimdiki yeni hizmet binasının kirası, gerek başkonsolosluk için 12 yıl önce satın alınmış villa türü bir rezidans için ayrılan yaklaşık 1,5 milyon Euro’luk bütçe dikkate alınıp bir hesap yapılacak olursa, devletin önemli bir maddi girdiyi, dilim varmıyor ama, adeta sokağa attı, diyebilirim.
Yıllardır yalnızlığı oynayan eski hizmet binasının çevresindeki komşular bile, nicedir bu görüntüden rahatsız olduğu da, gelen iddialar arasında.
 
Sözünü ettiğimiz tarihi bina, bugün 128 yaşında. İlk açıldığında otel olarak kullanılmış ve 70’li yıllardan itibaren de Türkiye Cumhuriyeti Frankfurt Başkonsolosluğu adına hizmet vermiş. Ta ki, 2011 yılı Eylül ayına kadar.
 
 
Sonra? Sonrasını şöyle anlatalım:
Başkonsolosluk, o yıllarda Dışişleri Bakanlığı’nın kararı dahilinde bu tarihi yapıyı, Alman yasalarına uygun biçimde bir kapsamlı onarımdan geçirip, iki yıl içinde yeniden 4 katlı hizmet birimi olarak kullanmayı hedefliyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve birkaç yıl sonra, bilinmeyen bir sebeple, kapsamlı onarım fikrinden tamamen vazgeçildi.
Takriben 700 metrekarelik arsa üzerine kurulu eski başkonsolosluk binasının, yaklaşık 1700 metrekare kullanım alanı vardı ve en üstte ise, başkonsolosluk adına „rezidans“ adıyla bir de konut bulunuyordu.
 
Yapılan teknik incelemeler sonucunda 8 milyon Euro gibi onarım bütçesi gündeme gelince, Dışişleri Bakanlığı projeden vazgeçti. Daha doğrusu, devlet hiyerarşisinde tarihi binanın sahibi görünen T.C.Maliye Bakanlığı, onarım projesine sıcak bakmayınca, çocuk adeta ortada ve sahipsiz kaldı bunca yıl.
 
Olumlu olan, T.C. Devleti’nin, nihayet meselenin üstündeki tozlu yorganı kaldırması ve „lağım farelerinin istilası“ gibi bir hikayeye dönüşen konuyu olumlu bir yöne çevirmesidir.
İlk aşamada önerilen 8 milyon Euro onarım teklifi, elbette yüksek bir rakam. Ancak unutmayalım ki, bu 128 yıllık tarihi dokunun onarılması için ağır yasal kurallar ve yaptırımlar var. Aksine birşey yapamazsınız. Hele dış mekanları, „kültürel bir anıt“ özelliğiyle iskelet gibi tutup, içini Batılı sisteme uygun biçimde çelik yapı ile adeta yeniden inşa etmek, maliyetli bir iş.
Alan uzmanı bilir-kişilerin tesbitine göre, emsal değeri 5 milyon Euro olan bu binanın dış cephesine, bugün ek bir çivi bile çakmak, asla mümkün değil. Onu aynen korumak zorundasınız.
İç mekanlarda uygun bir değişikliğe gitmek isteseniz bile, orada da engeller var. Çünkü kültür anıtı olmasından ötürü, örneğin bina içindeki tarihi merdivenlere asla dokunamıyorsunuz.
Dışişleri Bakanlığı’na yakın çevreler de, ilgili birimleri bunu doğruluyor.
 
Ve işte bütün bu yasal sınırlar ve maliyet yüksekliği nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bu görkemli bina, maalesef bugüne kadar, kelimenin tam anlamıyla, çürümeye, ölüme terkedilmişti.
Bunu görmezden gelmeye kimsenin hakkı olamayacağını düşünüyorum. O yüzden bu konuyu ayrıntısıyla bugün burada işlemeye karar verdim.
 
Üç yıl önce bir gazeteci sorumluluğu ile kaleme aldığım ve bugün için de geçerli olduğuna inandığım o son uyarı yazımda şöyle demiştim. Önemli olduğu için burada da, izninizle yinelemekte yarar görüyorum:
„…Frankfurt’ta da geçerli kanunları dikkate alırsak, binanın, yasalar tarafından da yakın takibe alındığını unutmayalım. Örneğin bu binada meydana gelebilecek ciddi bir çöküntü veya tarihi kültürel dokudaki herhangi bir kayıp karşısında, mevcut Alman yasaları gerçekten acımasız. Bu kez T.C. Devleti, Alman yasalarının öngördüğü ceza ile karşı karşıya kalabilir.
Olası bir çöküntü veya herhangi bir tarihi ve kültürel boyutlu yitim halinde, Frankfurt Belediyesi’nin cezai uygulamaya gidebileceği de, konuşulanlar arasında.
 
Yani „Korunma Altında Olması Gereken Tarihi Kültür Mirası Binalara Özgü Yasa“ gereği ağır bir cezanın T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu’na kesilebileceği söyleniyor. Daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne.
 
Aslında olası bir yasal müdahale için, adı geçen anıt yapıda, ille de bir hasar olması da gerekmiyor. Alman yasaları, binanın sahibinin, sözkonusu tarihi kültürel mirası korumak ve değerini yitirmemesi için, mutlaka gerekli önlemleri de almak zorunda olduğunu açıkça söylüyor.
Aksi takdirde ise, az önce de altını çizdiğim gibi, yüklü biçimde para cezası geliyor.
 
„Pardon, yasaları bilmiyordum“ demek bile, maalesef savunma gerekçesi sayılmıyor. Yani, Alman yasaları, bu binayı, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına kayıtlı olsa bile, Frankfurt’un ‚yaşaması yaşatılması ve eskimemesi gereken tarihi ‚öz miras’ı olarak görüyor.
 
Yani „Bu bina Türk devletinin olabilir, ancak biraz da benim!“ demek istiyor dolaylı bir ifadeyle.
Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’na yakın ve bilgisine güvenilir diplomatik kaynağımız, işte bu konuda ise: „Olayın devlet sorumluluğu ile ele alındığını ve Alman yasaları ile uyumlu biçimde, işbirliği halinde izlendiğini, uygulandığını“ söylemekle yetiniyor.
 
Ve bir de tüm iddiaların aksine, üretken ve herkesin, projeleriye gurur duyacağı bir kültür-eğitim enstitüsünün vücuda geleceğini de ekliyor.
Evet, durum bu merkezde değerli okurlarımız.
Ama son bir hatırlatmamız daha olacak:
Bu tarihi bina, Türk devletine ait olduğu için, bulunduğu alan, uluslararası geçer yasaya göre, dokunulmazlık alanı olarak görülüyor. Çünkü Frankfurt’ta bizzat görüştüğümüz kimi bağımsız uzmanlar ise: „Ola ki bu bina; örneğin Ensar Vakfı veya hükümet yanlısı bir organizasyona veya Yunus Emre gibi eğitim kültür yönlü çalışan merkezlere doğrudan veya dolaylı verilecek olursa, Alman mevzuatına göre, o zaman durum değişir ve Başkonsolosluğa ait dokunulmazlık ilkesi hemen devre dışı kalır. Bu durumda elbette Alman yasaları, ne gerekiyorsa onu uygular…“
 
Yani görüldüğü ve başta da belirttiğimiz gibi, Almanya’da kanunlar, sanki tanrısal bir güce sahip. Kimseye bir imtiyaz yok. Devlet, yasalarıyla tıkır tıkır işliyor.
Sözün sonunu getirelim artık. Hiç olmazsa bugünlük.
T.C.’nin 100. Yılı’nda, bu tarihi dokunun etrafı, tamamen iskele ile örülü ve kapalı devre bir hazırlık sürüyor. Bu süreç nasıl bir sonuç verecek? Bekleyip göreceğiz.
Umarım, bunun altından kimi iddialara uygun biçimde kayırmacı şaibeli kokular çıkmaz. Dileriz ki bu tarihi mekan, yasalara uygun biçimde onarılır ve Türk toplumu için, hepimizin övünç duyacağı kadar güzel bir kültür hizmet abidesine dönüşür.
 
Ne yalan söyleyeyim; Umudum kimi zaman gölgelense de, yineliyorum; dileğim hep olumlu yönde.
Tüm iddiaları, şimdilik kaydıyla kapatıp, „Devlet, kendisine yakışanı yapacaktır“ diye düşünmek istiyorum.
 
Ankara’daki yetkili bakanlığa yakın diplomatik haber kaynağıma olan büyük güvencime dayanarak, meslek ilkelerim ve kalemime, bir şans vermek gibi bir şey bu.
 
 
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 11 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.