UMUDA VE HÜRRİYETE HİÇ BATMAYAN BİR GÜNEŞ GİBİ... - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

UMUDA VE HÜRRİYETE HİÇ BATMAYAN BİR GÜNEŞ GİBİ...

Toplum24/ALMANYA (Anma: 15 Ocak 2024)

O HALA, BATMAYAN BİR GÜNEŞ SANKİ...

Doğduğunda, söylendiğine göre, ortalık kar-kıştı.
Doğduğunda takvimler 15 Ocak 1902'i gösteriyordu.
Doğdu, büyüdü, seslendi, eli kalem tutunca, görüp hissettikçe, yüreğinden diline dökülenler için kaleme tutundu.

Sessizdi, doğduğu kış günü gibi.
Ama susmak bilmedi. Gördü, düşündü, söyledi, yazdı.
Bir vatan sevgisi uğruna, söyleyip yazdıklarından ötürü başına gelmedik üzücü olaylar kalmadı.
Üzücü, yorucu, yıldırıcı günler, yıllar yaşadı.

Ama hiçbirinden üzülmedi, yorulmadı ve asla yılmadı.
Mustafa Kemal Paşa'nın yurtsever, bağımsızlık mücadelesinde, adeta kendini buluyordu. Kuva-i Milliye Destanı'nı yazdı.
Ne baskı dinledi, ne özgürlüğünü, gençliğini yakan cezaevi günlerindeki karanlık hücreleri.

O hep bir boşluğu bulup, hücresinden güneşi, denizi, özgürlüğü gördü. Ancak Türkiye'de bir zindanda ölmektense, yabanda özgür olmayı tercih etti. Kaçtı, ama aklı hep Türkiye'deydi. "Memleketim" dediği topraklardaydı düşüncesi düşleri.

Gittiği her yerde, her oğrafyada, her kültürde O; "Büyük Türk Şairi" olarak, tanıtıldı, saygılandı ve bugün bile dünyanın dört bir köşesinde "BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ" olarak anılıyor.

O'nun adı, Nazım HİKMET.
Bugün 15 Ocak 2024 ve O mavi gözlü devin 122. doğumyılı.
Sonsuzluk uykusu huzur olsun diyeceğim ama, uyku bile yakışmıyor sanki O'na.

Şiirleri sayısız ülkede, farklı kültürlerde ortak özgürlük çığlığı olarak dilden dile dolaşıyorsa, böyle bir insan, nasıl ölebilir ki diyorum. Nasıl ölebilir!



Sen yaşıyorsun be Nazım Usta.
Bugün 122 yaşındasın ama, bizler bile göremeyecek olsak bile, sen daha nice yıllar, umutlarda, öfkelerde, kavgada, sevinçte, aşkta, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve hürriyet sevdasında hep yaşayacaksın.

Ne mutlu sana be Nazım Usta, ne mutlu SANA!
Saygı ile...
....
İYİ Kİ DOĞDUN...
„...bilmem; şimdi burada hepsini
uluorta nasıl anlatsam;
büyür işte içimde gün ve gün, mavi gözlü bir devin,
yüreğini okuyup anlama istenci durmadan,
geceleri ne zaman başıma musallat olan,
o efsunlu dizelerin kuytu derinliğinde, kaybolsam...

hissederim, bastırır o an dalga dalga bende bir özlem,
tanımsız bir aşk mı yoksa bir yolculuk mu desem,
ve yabanın o körolası, umarsız çıkmazları,
uyanır bitmeyen bir memleket sevdası ve kavgasıyla;
açar yüreğimde nehir kokulu bir gül gibi,
şiirleriyle sanki sonsuz ve tanımsız bir zaman...

ve işte o an, tam da o an, dayanamam
bir yol uğrunda o hikmeti, tek başına nasıl bırakırım,
asla bırakamam...

ama şimdi anlat desen, ne olur inan;
nasıl anlatırım, bütün bunları da öyle üç kelimeyle anlatamam...

sığdıramam öyle bir solukta gizlerimi,
sözde tükenmeyen o kalemlere, sığamam hecelere,
sığamam ben öyle belli belirsiz köşelere,
inan sığamam...

özlemi, aşkı ve iflah olmayan
bir memleket sevdasını,
ve elbette ekmeğin, emeğin ve toprağın
bitmeyen o kutsal kavgasını,
mavi gözlü bir dev gibi, duru ve güzel,
sarılıp ve okşayıp saçlarını usulca,
dingin bir nehrin sularına, nasıl bırakabilirim
yalnızlığına yaban kalamam
yabanda seni, yalnız başına,
bir tek başına, asla bırakamam...“

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (Anma: 15 Ocak 2024)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.