VURUN KAHPEYE - Toplum24
KÖŞE YAZILARI

VURUN KAHPEYE

Toplum Gazetesi /ALMANYA (Makale: 8 Temmuz 2023)
Kemal ŞENER Yazıyor :
KADININ ADI YOK YA DA VURUN KAHPEYE…


„Kadının Adı Yok“ Duygu Asena’nın Türkiye’mizde kadın olmanın sorunlarını, daha doğrusu çilelerini dile getiren son dönemlerin en dokunaklı kitaplarından biridir bence.
Türk kadınının „Ulusal Kurtuluş Savaşı“mıza katkısını konu edinen „Vurun Kahpeye“ ise Halide Edip Adıvar’ın Atatürk’ün Sakarya Savaşının başlayacağı gece okuduğu eseridir.
Peki, durup dururken nereden mi aklıma geldi bunlar?
Durup dururken değil tabii. Bu yılın ilk beş ayında 227 kadınımızın öldürüldüğü haberleri medyaya düştü de ondan; Eşleri, sevgileri, nişanlıları, erkek arkadaşları tarafından hayattan koparılan 227 kadın haberi. İçlerinde annesini öldüren bile var. Çocuklarının gözleri önünde öldürülenler de. Her iki günde üç kadınımızın, kendilerini dünyaya getirenin kadın olduğundan, ana olduğundan bihaber magandaların kurbanı 227 kadın haberi. Bu rakam dönemler itibariyle aslında daha da yüksek. Mesela TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi Candan Yüceer’e göre Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinin ardından en az 603 kadın öldürülmüş; 464 kadının ise ölümleri hala şüpheli.
Candan Yüceer, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yayımladığı "AKP'nin Başarısı: Kadına Yönelik Şiddette Dünya Liderliği" başlıklı açıklamada, "AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye'de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020'de 300, 2021'de 280, 2022'de ise 334 kadın öldürüldü. 2023'ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023'nin aynı döneminde 37 kadının ölümü ise şüpheli olarak kayıtlara geçti" diyor.
Gazetecilik suç değildir dedikten sonra gelelim bugünün konusu olan bu iki esere. Konuları kadın olsa da çok farklı, biri kadın olmanın çilelerini, diğeri kurtuluş savaşımızda kadınlarımızın canları pahasına oynadıkları emsalsiz rolünü anlatıyor. Ülkemizi işgal eden düşmanla işbirliği yapan yobazların aynı çocuklarımızı da yetiştirmek için çırpınan kadın öğretmeni yobazların linç ettirmeleri konusu. Aklıma keşke işgalci Yunan Ordusu’nu „Keşke yenmeseydik“ diye hayıflanan başı fesli birinin sarayda ağırlanması geldi nedense. Her ikisi de filmleştirilmiş bu eserlerin. Enteresan olan ise her iki filmde de kadın rolünü değerli sanatkâr Hale Soygazi’nin oynaması.
Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” yapıtı, işinden ve kocasından ayrılan yorgun düşmüş bir kadının öyküsü. Bir arkadaşının yazlıktaki evinde kendi kendiyle bir iç hesaplaşmasıyla başlayan roman, bizim gibi toplumlarda bir kadının hayatta karşılaştıklarını anlatıyor. Bir kadının çocukluğu ve babasının üzerindeki etkilerini, bu etkilerin sonucu erkeklerle olan ilişkilerini anlatan bir eser ve baştan sona bütün bunlardan kaynaklanan bir iç hesaplaşması.
Eleştirmenlerin deyimiyle “Bir kadının ağzından küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hırslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele edişinin” de öyküsüdür bu.
“Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da… Ne pahasına olursa olsun”.
Aşağıdaki satırlar ülkemizde kadın olmanın zorluklarını, ama tüm olumsuzluklara karşı nasıl kararlı ve azimli olduklarını “başka söze gerek yok” dedirtecek türden anlatmıyor mu?
“…Mutlu bir sabah, ne istediğimi biliyorum. Kendime inanıyorum. Kendimi seviyorum. Yaşayacağım, daha çok şey öğreneceğim, savaşacağım. Aykırı mı, peki, aykırı olacağım. Kendime ihanet etmeyeceğim, onlara uymayacağım, onlar kim, kim öğretmiş onlara bu kuralları, kim karar vermiş bizi etiketlemeye, kim bizi, onların altında yaşamaya mahkum etmiş, onlar için, onların kuralları doğrultusunda, aşksa yaşamımın ilkesi, aşk için yaşayacağım, heyecansa yaşamımın çekirdeği, heyecansız kalmayacağım, ünse ünlü olacağım, işse, işimde en yüksek yere geleceğim, paraysa zengin olacağım, boyun eğmekse eğmeyeceğim, tümü birdense tümünü yapacağım, onlar kendi çıkarlarına uygun kalıplarına sokamayacaklar beni, kendi diledikleri etiketi yapıştıramayacaklar üzerime, onların koruması altına girmeyeceğim, benim onlardan hiç-bir eksiğim yok, bunu onlara kanıtlayacağım, hiç kimsenin muavini olmayacağım ben…“
Duygu Asena şu satırları da eklemiş kadınların çektiklerine:
„…Erkekler ilk olmak isterler, ilk ve tek, yalnız onu tanısın, başkalarını bilmesin, en iyi o sansın isterler... Onların zevk almaları gerek, biz almamalıyız, biz yalnızca onlara zevk vermeliyiz, verirken de damgalanmalı, itilip kakılmalıyız..."
Dile kolay 227 kadın katledilmiş beş ay içinde, 227 hayat; dile kolay!
Kitabın bir yerinde roman kahramanı kadının „İçimden ağlamak geliyor...“ dediğini okuyoruz. Uzatmayacağım.
Nazım Hikmet’in unutulmaz „Analara, gelinlere kıymayın efendiler“ mısralarıyla ayrılıyorum:
„Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin
Koşuyor altı yaşında bir oğlan
Uçurtması geçiyor ağaçlardan
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman
Çocuklara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin
Gelinler aynada saçını tarar
Aynanın içinde birini arar
Elbet bir gün sizi de aradılar
Gelinlere kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin
Gelinlere kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin
Analara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin
Çocuklara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin.“
Kemal ŞENER Yazdı.
Toplum Gazetesi /ALMANYA (Makale: 8 Temmuz 2023)

Paylaş

0 Yorum

Yorum Yaz

Yorum yapmak için giriş yapınız.