Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 28 Temmuz 2023)
Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
SIRASINI BEKLEYEN ANLAMSIZ GÖLGELER GİBİYİZ SANKİ…
Felaket ve acılar, ne yaz tanıyor ne kış, ne bahar, ne de güz.
Ya ormanlar yanıyor cayır cayır, gündüzmüş, geceymiş, demeden.
Ya da uykusunda çöküyor insanın başına damlar, insanlık, ve vicdan bilmeden.
Nasıl tarif etsem, bilemiyorum. Oldum olası, ne zaman duysam bir makina gıcırtısı, ürperirim. İçim sızlar, çünkü o cızırtı, dişlilerin çıkarttığı ses değil, sanki ezilen canların son çığlığı.
Akbelen’de şu günlerde farklı bir yangın var. Korkunç şeyler oluyor. Bölgede yine bir orman talanı var. Maden yataklarına adeta yataklık eden bir siyasi güç, gözü hiçbirşeyi görmeden, tüm canlıların oksijen vadisi olmuş yeşil alanları yok ediyor göz göre göre.
Hem de oksijene, o ağacın gölgesine her an ihtiyaç duyan köylü canların gözyaşlarını içine gömerek onurlu direnişine rağmen.
Jandarma ile, o jandarmaların anne babası karşı karşıya getiriliyor.
Hepsi aynı toprağın çocukları.
O çocuklar kendi topraklarında karşı karşıya getiriliyor.
Maden yataklarına, daha fazla para hırsıyla konmuş akbabaların çıkarı var çünkü. O güzelim ormanlar, hoyratça, acımasızca kurban ediliyor. Peşkeş çekiliyor o paslı makinalara. Vatandaşının havasından suyundan toprağından namusundan, mutluluğu veya acısından sorumlu olması gereken devlet, bir avuç yandaşa yataklık yapıyor. Yeni para yatakları açıyor onlara.
Topraklar gidiyor, namus gidiyor, canlar gidiyor.
Geride kalan o yaşlı ninelerin, kadınlarımızın genç kızlarımızın gözyaşı ve öfkesi.
Değer mi bütün bunlar bu acıya, bu gözyaşına? Değer mi Allah aşkına!
...
Tıpkı, ülkenin en güzel topraklarının, kirli paralar için, kirli kokuları geride bırakarak, tek tek elden çıkarıldığı gibi. Hem de göstere göstere…
21. yüzyıla yönelik, daha fazla huzur, daha fazla kardeşlik, daha fazla güvenlik derken, gele gele geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Kimsenin kimseye güveni kalmamış.
Kimsenin kendine bir güveni kalmamış.
Huzur, yerlerde sürünüyor, acılar ve kaygılar yüreğimizde kol geziyor.
Daha fazla refah hak getire, tam aksine daha fazla açlık, daha fazla yoksulluk kapıda.
Toplum, gerginlikten, baskılardan, zulümden sinmiş.
Sanki bedenimiz, kendine bir yük. Baş koldan muzdarip, parmaklar gözden.
Bir çekememezlik var kendi içimizde… Sanki düşmanız kendi bedenimize.
…
Sinsi bulutlar dolaşıyor üzerimizde. Bir sessizlik sarmış içimizi.
Narkozlanmış ve bir türlü uyanmayan hastalar gibiyiz.
Üç maymun rolü verilmiş bize. Görmüyor, duymuyor ve söylemiyoruz.
...
„Ama biz böyle sustukça, daha neler olacak neler..“ diyoruz, karnımızdan konuşuyoruz.
Diyoruz demesine bunu ama, yine de suskunuz. Açıkçası korkuyoruz.
Oysa „insanlık onuru, en yüce erdemdir“ diye buyurmuştu öğretmenlerimiz.
Görmüyoruz… Görsek de susuyoruz… Duysak da konuşmuyoruz…
Bize bir şeyler olmuş belli ki. Korkunun tutsağıyız sanki.
oysa unutmayalım ki:
sen böyle sustukça,
nasıl boş durur ki makinalar,
dişlileri paslı da olsa…
ve yine unutmayalım ki;
sen böyle sustukça,
sıran gelir elbet senin de bir gün,
korku gölgene sığınıp, uyudukça…
hani diyorum, ne olur susma
hiç yoksa, hani biraz kaldıysa
o bir parça onurun, erdemin için
susma… susma… susma…“
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 28 Temmuz 2023)
0 Yorum